İdil’de evinin önünde bisiklet süren yedi yaşındaki Miraç, 3 Eylül günü zırhlı aracın çarpması sonucu yaşamını yitirdikten sonra Şırnak Valisi, Miraç’ın babasına “Görüntüsü var ve araç yavaş gidiyor” demiş.
İnsan bir kere daha bir zırhlı bir aracın aslında “yavaş!” gittiğinin söylendiğini öğrenince, “çocuklara yönelik gerçekleştirilen hak ihlallerinin pek çoğunda olduğu gibi- Miraç’ın ölümü de mi cezasız kalacak?” sorusunu sormadan edemiyor.
İHD’nin raporu açık. Son on yılda en az 63 zırhlı araç çarpması vakası gerçekleşti. Bu vakalarda Miraç gibi 16’sı çocuk, 6’sı kadın en az 36 kişi yaşamını kaybetti. Zırhlı araç çarpmasının gerçekleştiği yerler Diyarbakır, Cizre, Van, Dersim, Dargeçit, Batman, Silopi, Bingöl, Yüksekova, Tatvan, Siirt, Bağlar. Şimdi de Şırnak, İdil. Yaşamını kaybeden çocukların çoğu da Kürt.
Zırhlı araç çarpmaların olduğu bu yerler Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın “Çatışma Döneminde Yaşanan Çocuk Hak İhlalleri” raporuna göre 2015- 2016 yıllarında en az 127 çocuğun yaşamını kaybettiği yerler. Çocukların yaşamını kaybetmesinin nedeni ise raporun adından belli…
Çocuk hakları çocukların barış içerisinde, sağlıklı, mutlu ve özgür yaşamasını öngörür. Bunun tüm çocukların hakkı olduğunu söyler. Savaş, çatışma afet vb. gibi durumlarda bile öncelikle çocukların korunması yükümlülüğünü tanımlar.
İnsan hakları örgütleri tarafından hazırlanan raporlar tarafı olduğumuz insan hakları sözleşmelerine göre bu yükümlülüğün yerine getirilmediğini açık şekilde gösteriyor.
Bu yükümlülük yerine gelmediği gibi benzer olayların yeniden yeniden yaşanmasına yol açan “cezasızlık rejiminin” çocukların ölümünde de işletildiğini söylüyor.
Sadece zırhlı araçlarla ilgili vakalara bile baktığımızda bunu görebiliyoruz. Çünkü bu tür zırhlı araç çarpmalarında açılan dava sayısı öyle az ki… Ölümlerin çoğuyla ilgili takipsizlik verilmiş durumda. Açılan davalarda ise adalete erişmek çok mümkün olamıyor. İşte iki olay…
Son günlerde yeniden hatırladığımız iki çocuk: Furkan ve Muhammet. Furkan ve Muhammet yaşları yedi ve altı olan iki kardeş. 2017 yılında odalarında uyurken evlerin duvarına panzer çarpmıştı. Ne yazık ki çocuklar kurtulamamıştı. Muhammet ve Furkan’ın ölümüyle ilgili, evet, bir dava açıldı ve dava Cizre 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Yaklaşık üç yıl süren davanın sonucunda panzer sürücüsü ve sürücüyü görevlendiren amir “taksirle ölüme sebebiyet verme” suçundan yargılandı. Yargılama sonucunda aracın sürücüsüne 19 bin TL para cezası, amir hakkında ise beraat kararı verildi. Çocukların yakınları karara itiraz etti. Ancak itiraz reddedildi ve karar onandı.
Efe’yi de hatırlarsınız. Efe de 11 Eylül 2019 günü Diyarbakır Bağlar ilçesinde karşıdan karşıya geçmek isteyen altı yaşındaki bir çocuk. O da ne yazık ki zırhlı araç çarpması sonucunda yaşamını kaybetti. Efe’nin ölümüyle ilgili de bir dava açıldı ancak davada araç sürücüsü sıradan bir trafik kazasıymış gibi tutuksuz ve taksirle ölüme neden olma suçundan yargılanıyor. Efe’nin dosyasından ayrıca bir bilirkişi raporu hazırlandı. Bu raporda 6 yaşındaki Efe “asli kusurlu”, aracı kullanan polis ise “tali kusurlu” bulundu. Rapora göre 6 yaşındaki Efe’nin “kusuru” ebeveynleri olmadan koşarak yolu karşıdan karşıya geçmek, yolu yeterince kontrol etmemek, aracın uzaklık ve hızını gözetmemek ve geçmekte olan araca ilk geçiş hakkı vermemekti. Dava iki yıldır sürüyor. Araç sürücüsü ise görev başında. Efe’nin yakınları ise adalete erişme konusunda umutsuz…
Yaşamını kaybeden 36 kişi arasında açılan başka soruşturmalar ve davalar da var. Ama genellikle takipsizlik ya da para cezası ya da beraat ile sonuçlanıyor. Yani cezasız kalıyor.
Durum böyle olunca, Miraç’ın ölümüne sebep veren araç sürücüsünün de aracı aslında yavaş kullandığı dile getirilince “Miraç’ın ölümü de mi cezasız kalacak?” sorusu çok haklı oluveriyor. Bir de insan hakları örgütlerinin raporlarını biraz da olsa takip ediyorsanız ve bu ölümlerin cezasız kaldığını biliyorsanız – aslında yanıtını bildiğimiz- bu soru çok daha haklı bir soruymuş gibi geliyor.
Cezasızlık insan hakları ihlallerinde bir kısır döngü. Sadece failin cezasız kalmasına yol açmıyor. Ya da sadece yakınlarının adalet duygusunu zedelemiyor. Cezasızlık yaşanan ihlaller karşısında toplumu büyük bir umutsuzlukla birlikte, sessizliğe ve kanıksamaya sürüklüyor. Bu da hem başka çocukların ölümünün devam etmesine sebep oluyor hem de o toplumun bir arada, barış içerisinde, özgür bir şekilde yaşamaya dair umudunu ortadan kaldırıyor.
Miraç’ın annesi çocuğunun ölümünü öğrendiği ilk anda, olay yerinde sadece zırhlı aracı ve kalabalığı görebildiğini söylüyor ve “Ben oradaki polislere oğluma niye bunu yaptınız diye dahi soramadım. Keşke sorabilseydim” diyor.
Sanırım Miraç’ın ölümüyle ilgili -bildiğimiz, yaşadığımız, tanık olduğumuz onca cezasız kalmış çocuk ölümüne rağmen- sormamız gereken ilk soru annesinin o anda soramadığı soru. Bu sorunun gerçek yanıtı sanki hepimize ne yapmamız gerektiğini anlatacak…