Pazar günü öğleden önce davetli olduğum Anadolu Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin (ANYAKAY-DER) 1. Olağan Kongresi’ne katılmak için yola çıkmıştım. Güneşli bir İstanbul sabahıydı, ancak içimde umut ve tedirginlik sık sık yer değiştiriyordu. Güneş açıp vakit de öğlene gelirken umut ağır basmaya başladı ve sonra da yerini sevinç, gurur ve hepsinden fazla da minnete bıraktı.
Haberler gelmeye başladığında bulunduğum yer, bu kongre ortamı, daha fazla anlam kazandı. Bir halkın uyanışı ve özgürlüğe görkemli bir kararlılıkla uzanışına öncülük etmiş, bu dava uğruna bedel ödemiş insanların buluşmasıydı bu ve parçası olduğum bu mücadelede cismen kaybetsek de anıları hâlâ capcanlı insanlara, kaybettiğimiz insanlarımıza ve onların yakınlarına büyük bir minnet duyuyordum o an. Mücadelenin, direnişin ve kararlılığın yenilmeyeceğini bir kez daha gördüğümüz bir gündü bu.
Kongredeki herkesin o gün kulağı İstanbul ve Amed’den gelecek haberlerdeydi. Önce PKK lideri Abdullah Öcalan’ın açıklaması geldi. “Başta açlık grevi ve ölüm orucuna kendini yatırmış arkadaşlar olmak üzere iki avukatımın yapacağı geniş açıklamalar ışığında eyleminizin sona ermesini bekliyorum. Bana ilişkin maksadınızın hasıl olduğunu da rahatlıkla belirtip hepinize en derin sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum” diyordu Öcalan açıklamasının ilk paragrafında. Öcalan halkına minnetini sunarken, halk da bu ifadelerin karşılığı olarak, karşılığında minnetle dolu bir gün yaşıyordu. Birinci minnet sebebiydi bu.
Daha sonra Leyla Güven’in açıklaması geldi: “Bugünden itibaren açlık grevi eylemini sonlandırıyorum. Belirtmek isterim ki açlık grevi direnişi amacına ulaşmıştır. Ancak tecride karşı direnişimiz ve toplumsal barış için mücadelemiz her alanda sürecektir. Bu mücadelenin varması gereken yer barıştır.” Şimdi de yatağında küçücük kalmış, ama 200 günde direniş içinde devleşmiş bir kadın, bir anneye minnet duyuyorduk. İkinci minnet sebebiydi Leyla Güven. Leyla Güven açıklamasında tecride karşı eylem sürecinde hayatlarını feda eden insanların da adlarını sayıyor ve onları bu “sürecin gerçek kahramanları ve sahipleri olarak” anıyordu. Bu anma bir üçüncü minnet sebebimiz oldu.
Leyla Güven’in mücadelesi içinde kahramanca taşıdığı annelik vasfı ve Beyaz Tülbentli Annelerimiz’in bu süreç boyunca uğradıkları bütün şiddete rağmen sokaklarda, cezaevleri önünde direnişe inatla devam etmeleri bu kez de Barış Anneleri’mize duyduğumuz minnetimizi hatırlattı bize.
Ve sonra bütün bu süreçte zindanlarda, ülkede, ülke dışında tecride karşı bedenleriyle ve ruhlarıyla mücadele eden, direnen binlerce yoldaşa minnetimizi gönderdik kongreden.
Abdullah Öcalan açıklamasında şunu da söylüyordu: “Asıl bundan sonrasında da bana yeterli yoğunluk ve iradeyle eşlik etmenizi de özenle belirtiyor ve umuyorum.” Bu da son derece insani bir çağrı ve senelerce tecritte tutulmuş bir insanın en önce halkıyla hasret gidermesi ve karşılıklı bir minnetin ifadesi olmuştu.
Türkiye siyaset sınıfı bu kararlılık ve minnet dolu halkın iradi tutumunu gördükçe bu ülkede demokrasi ve barışın tecridin tümden kaldırılmasıyla mümkün olduğunu anlayacaktır.
Kongre katılımcılarının yüzlerindeki minnet ifadesini izlerken şunu da düşündüm: Tecride karşı bu mücadele birçok yerde de ifadesini bulduğu gibi aslında sadece milyonlarca Kürdün değil, bütün Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun mücadelesi olma anlamını taşıdı hep ve bütün Türkiye minnet duymalıdır bu direngen insanlara. Halkın gücünü ve neleri değiştirebileceğini bir kez daha ortaya koydukları için.
Bütün bu süreçte elbette ulusalcı saplantıların sahibi ve özgücüne güvenmeyen kimi sözde muhalifler 23 Haziran seçimlerinde Kürt seçmenlerin olası tutumlarına ilişkin spekülasyonlar ve kara propaganda çalışmaları yapacaktır. Kürt halkı mücadelesinin başarısını kendi özgücüyle ölçer ve bir kez daha kendi özgücüyle süreci belirlemiştir. Kürt halkının minnet duygusu kendi liderlerine ve yoldaşlarınadır bu süreçte. Başka kimseye minnet duymak zorunda değil. Bu yüzden de seçimde de kendi kararlaştırdığı tavra göre davranacaktır. Bu spekülasyonları yapanlar Kürt halkının mücadelesine bakarak bir şeyler öğrenmeli ve kendileri de bir özgüven inşa etmelidir.
Kürt halkı kendisi ve Türkiye’nin bütün halkları ve emekçileri için kimseden minnet beklemeden demokrasi ve özgürlük mücadelesini sürdürecektir. Bu süreç bunu bir kez daha gösterdi.