Türkiye’nin farklı kesimlerini bir araya getiren en toplumsal ve en kitlesel mücadelelerinden biri olan Gezi direnişi 9. yılında. Taksim Dayanışması’ndan Akif Atar, ‘Adalet için direnen toplum cezalandırılmak isteniyor. Buna karşı tek yürek olacağız’ dedi
Ergin Çağlar/İstanbul-MA
AKP iktidarının toplumun temel hak ve özgürlük taleplerine karşı baskı ve zor aygıtlarını devreye sokarak “tekçi” bir rejimin inşasını örmek için attığı adımlara karşı halkların tarihi Gezi Direnişi 9. yılını geride bıraktı.
Toplumsal ayaklanmanın fişeği, iktidarın Gezi Parkı’ndaki tarihi ağaçların kesilip yerine Topçu Kışlası adı verilen AVM projesinin yapılacağını duyurmasıyla 31 Mayıs’ta Taksim Gezi Parkı’nda atıldı. Her geçen gün farklı toplumsal kesimleri içine alarak büyüyen ve Türkiye’nin onlarca kentine yayılan direniş, Kürt, Türk, Çerkes, Ermeni, Laz, Arap, Müslüman, Hıristiyan, Alevi, yaşam alanı savunucular, kadın örgütleri, inanç grupları, LGBTİ+ bireyler, sendikalar, meslek odaları ve liseli gençler olmak üzere 7’den 70’e herkes tarafından kitlesel olarak sahiplenildi.
Dayanışma büyüdü
Gezi Direnişi tarih 27 Mayıs 2013’ü gösterdiğinde; AKP’nin Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçları kesmesini engellemeye çalışan Taksim İçin Ayağa Kalk Platformu üyeleri ve ekolojiye duyarlı yaklaşık 50 kişilik bir grup tarafından yapılan ufak çaplı nöbet eylemiyle başladı. Parka yıkım için gelen iş makinelerinin önüne yatan 50 kişilik grubun ilk direnişi, o gün yıkım ve ağaç sökümünü erteledi. Yurttaşların bu direnişi sonrası sanal medya platformlarında duyarlılık ve dayanışma çağrıları yankılandı.
‘Ben ağacın da vekiliyim’
Yapılan çağrılar üzerine 28 Mayıs sabahında büyük bir kitle park alanını doldurdu. Yıkım için tekrardan park alanına gelen iş makineleri, protestocuların ördüğü duvara takıldı. Gençlerin ön planda olduğu bu protestoya polis biber gazı ile müdahale etti. Polisin müdahale haberi sonrası park alanına gelerek gençlerin direnişine ortak olan dönemin Barış ve Demokratik Partisi (BDP) Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Ben ağacın da vekiliyim” diyerek iş makinalarının önüne oturdu ve ağaç kesimini durdurdu. Önder’in bu çıkışı direnişi ve dayanışmayı büyütürken, eylemlerin sembolü haline geldi.
Saldırılar başladı
Polis, kitleselleşmenin önüne geçmek için alanda bulunan eylemcilere saldırmaya başladı. Polis saldırılarında yaralanan 2 kişi hastaneye kaldırıldı. Eylemler devam ederken iş makineleri tarafından yıkılan duvarın ve birkaç ağacın sökülmesiyle olaylar daha da büyüdü. Yıkıma engel olmak isteyen yurttaşlara polis tekrar müdahale etti. Yapılan bu müdahalede çok sayıda kişi yaralandı.
Çadırlar kuruldu
BDP’li Sırrı Süreyya Önder’in eylemcilerin yanında yer alması ve eylemcilerin her dakika çoğalmasıyla beraber yaşanan polis saldırıları, sanal medyada tepkilere neden oldu. Bu sırada alanda bulunan eylemciler, nöbetlerini açtıkları çadırlarla sabah saatlerine kadar sürdürdü. Bir gün önce sökülen ağaçların yerine yeni fidanlar dikildi.
Erdoğan: Biz kararı verdik
Eylemcilerin çadır kurarak tuttuğu nöbet devam ederken, 29 Mayıs’ta dönemin Başbakanı Erdoğan, İstanbul’da üçüncü köprünün temel atma töreninde yaptığı konuşmada, “İşte birileri geliyor, Taksim Meydanı’nda yok Gezi Parkı şöyle olmuş, böyle olmuş, gösteri yapacaklar, şudur budur vesaire. Ne yaparsanız yapın. Biz kararı verdik. Verdiğimiz gibi bunu işleyeceğiz” dedi. Bunun üzerine Gezi Parkı’nda nöbette olan eylemcilerin sayısı artmaya başladı.
Milyonlar ‘Diren Gezi’ dedi
Erdoğan’ın bu söylemlerinden sonra 30 Mayıs sabahı polisler nöbet tutan eylemcilerin çadırlarını yaktı. Aynı gün toplanan büyük bir kitle burada bir forum düzenledi. Kalabalık artarken, yaşananlara dönük uygulanan medya sansürü tepkileri büyüttü. Twitter’da bir günde 2 milyon #DirenGeziParkı tweetleri atıldı.
Önder dozerlerin önüne geçti
30 Mayıs sabahında polis, parkta çadır kurarak eylemlerini sürdüren gruba tekrar müdahale etti. Eylemcilerin parktan çıkarılmasının ardından yıkım çalışmaları yeniden başladı. Bir kez daha parka gelen BDP’li Sırrı Süreyya Önder, yine yıkım yapan dozerlerin önüne geçti ve çalışmaları durdurdu.
Sabırları taşıran saldırılar
31 Mayıs’ta sabaha karşı gerçekleşen polis müdahalesi ise tüm toplumsal kesimlerin sabrını taşıran son nokta oldu. Müdahalenin ardından İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye’de halk alanları doldurdu. Bu eylemlere yönelik polisin biber gazlı ve tazyikli su ile giriştiği saldırılarda çok sayıda kişi yaralandı. Taksim Meydanı’nda toplanan kitleye de gaz bombaları, tazyikli su ile müdahale edilirken, çok sayıda kişinin yaralanması üzerine Türk Tabipler Birliği (TTB) üyeleri, “Acil Müdahale Birimi” oluşturdu.
Gezi dünya gündeminde
Polisin saldırılarına karşı halk Taksim’e akın etmeye başlayarak direnişçilere destek oldu. Toplanan binler Gezi Direnişi’ni dünyaya duyurdu. Onlarca uluslararası basın yayın kuruluşu Taksim’de yaşananları canlı olarak duyurmaya başladı. Hükümet güdümündeki medya ise gelişmeleri görmezden geldi.
Taksim’e akın var akın
31 Mayıs’ı 1 Haziran 2013’e bağlayan günün ilk saatlerinde artık tüm Türkiye ayaktaydı. Ülkenin hemen hemen tüm şehirlerinde ve İstanbul’un farklı ilçe ve mahallelerinde başlayan protesto yürüyüşleriyle, kitleler polis saldırılarına tepki gösterdi. Sabaha karşı İstanbul’un Anadolu Yakası’nda toplanan onbinlerce kişi Boğaziçi Köprüsü üzerinden yürüyüşe geçti. Hükümet direnişe yalnızca polisle baş edemeyeceğini anlayınca alanlara jandarmayı da indirdi. Toplanan gruplara müdahale edildi, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Öğleden sonra Taksim’de kurumlar adına yapılan açıklamada, “Taksim’i kazanana kadar evimize gitmeyeceğiz” denildi. Taksim’de aralarında milletvekillerinin de bulunduğu binlerce kişi, Gezi Parkı’na yürüdü. Ardından onbinlerce kişi Gezi Parkı’na giriş yapmaya başladı. Harbiye, Sıraselviler ve Dolmabahçe tarafından onbinlerce kişi Taksim’e akın etti.
Erdoğan’dan geri adım
1 Haziran’da ise İstanbul’un Anadolu yakasında toplanan yüzlerce kişi Gezi Parkı eylemlerine destek vermek amacıyla Boğaz Köprüsü’nden yürüyerek, Avrupa yakasına geçti ve Taksim Meydanı’na ulaştı. Polis, sabah saatlerinde gelen talimatla birlikte geri çekildi. Bunun üzerine eylemciler yeniden Taksim Meydanı ile Gezi Parkı’na girdi. Artık meydan eylemcilerin kontrolündeydi ve bu durum 15 gün sürdü.
Erdoğan direnişçilerle görüştü
12 Haziran’da Gezi Parkı eylemcilerinden oluşan 11 kişilik bir grup, Erdoğan’la bir araya geldi. Görüşmenin ardından yapılan açıklamada, Erdoğan’ın Topçu Kışlası projesi için referandum önerdiği ve eylemcilerden Gezi Parkı’nı boşaltmalarını istediği açıklandı. Eylemciler ise bu konunun toplantıda gündeme gelmediğini ve bu alanın park olarak kalmasının yanı sıra polis şiddetinin durdurulması yönündeki taleplerin dile getirildiğini ifade etti.
Eylemler 2 ay sürdü
14 Haziran’da Erdoğan, “Mesajı aldık. Yargının kararını bekleyeceğiz. Daha ne diyeyim” diyerek eylemcilere çağrıda bulundu. Erdoğan’ın çağrısı sonrası bir araya gelen Taksim Dayanışması üyeleri, atılacak adımları belirlemek üzere parkta toplananlar arasında forumlar düzenledi. Forumlarda, eylemlerin devam etmesi ve Gezi Parkı’ndan ayrılmama kararı alındı.
Gezi davasında ceza yağdı
Gezi Direnişi nedeniyle 2017’den beri tutuklu olan iş insanı Osman Kavala ve beraberindeki 16 isim hakkında dava açıldı. Davada iki defa beraat kararı verildi. Ancak 25 Nisan’da görülen davada, Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet; sanıklardan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası verildi.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İl yöneticisi ve Taksim Dayanışması Sekreteryası’nda görev alan Akif Atar, Gezi dönemini ve verilen cezaları değerlendirdi.
Cezalar rövanşist tutum
Gezi’nin Türkiye’deki geniş kesimler tarafından sahiplenildiğinin altını çizen Atar, Gezi için “Türkiye’nin en kitlesel ve tepkisel eylemi. O dönem iktidarın hukuksuzluklarına ve baskılarına karşı farklı kesimlerden birçok tepki vardı. Dolayısıyla tüm kesimler tepkilerini demokratik bir şekilde Gezi’yle dile getirdi. Toplumun her kesiminden insanın, sınıfın destek verdiği bir direnişti. Aradan 9 yıl geçti. 9 yıldan bu yana bu hukuksuzluk ve adaletsizlik devam ediyor. Bunun nedeni iktidarın Gezi’ye rövanşist tutumudur. Bundan dolayı iktidar yargı aracılığıyla siyasi bir kararla Gezi’de yargılananlara ağır cezalar verdi” dedi.
Toplum cezalandırılıyor
9 yıllık süreçte Gezi’nin iki defa yargılandığını dile getiren Atar, davalarda suçlamaya ilişkin hiçbir unsur veya emare olmamasına rağmen ve yargılamada iki defa beraat edilmesine rağmen Gezi davasında tutuklulara ağır cezalar verildiğini vurguladı. “Baktığımızda adalet talebinde ne kadar haklı olduğumuz bir kez daha görüldü” diyen Atar, “Bu cezalar çok net ki siyasidir. Bu cezalarla adalet talebini dile getiren ve direnen tüm toplum cezalandırılmak isteniyor. İktidarın anayasal zeminden güç alarak verdiği kararları reddediyoruz” diye konuştu.
Haklıyız, mücadele edeceğiz
Taksim Dayanışması içinde yaklaşık 150 siyasi parti ve sivil toplum örgütü olduğunu paylaşan Atar, gelinen süreçte artık adalet talebini bu kurumlarla ve halkla birlikte yükselteceklerini vurguladı. Gezi için verilen kararın “Saray”ın yargısı tarafından verildiğinin altını çizen Atar, Gezi’de yargılananların cezalandırılması sonrası başlattıkları Adalet Nöbeti’ne değindi. Atar, “Adalet nöbetimiz her geçen gün farklı kesimlerin destekleriyle devam ediyor. Bunu sonuna kadar sürdüreceğiz. Biz arkadaşlarımıza verilen cezaların kaldırılmasını ve davanın geri çekilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz. Biz bu anlayışın karşısında tek yürek olacağız. Bizler haklıyız.”
8 kişi yaşamını yitirdi
Resmi kayıtlara göre Gezi’de 2’si güvenlik görevlisi 8 kişi yaşamını yitirdi, 9 bin 63 kişinin yaralandı. Gezi Direnişi’nde polisin ve iktidar yanlısı sivillerin saldırılarıyla Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif ve Elif Çermik yaşamını yitirdi.
Kadınlar Gezi’de hep en öndeydi
Jinnews’ten Rozerin Gültekin’e konuşan TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Pelin Pınar Giritlioğlu, Gezi Direnişi’nde yer alan kadınların rolüne dikkat çekti. Tüm ekoloji mücadelelerinde olduğu gibi Gezi Direnişi’nde de kadınların hep en önde yer aldığını söyleyen Giritlioğlu, şunları söyledi: “Kadınların doğayı, kenti ne kadar sahiplendiğini gösteren bir süreçti. Gezi’yi bu noktaya getiren kadınların Gezi’de aldığı roldür. Daha sonraki ekoloji ve çevre mücadelelerinde Gezi rol oynadı. Kadınlar, ‘Gezi bize mücadele ruhunu öğretti’ dedi. Orada kadınlar simgeleşti. TOMA’nın önünde ilk kadınlar siper oldu. Türkiye’nin ekoloji ve kent mücadelesi bugün kadınlarla birlikte anılmakta. Bunun nedeni Gezi’de simgeleşen kadın rolüdür.”
Abdullah Öcalan: Direnişi selamlıyorum
7 Haziran’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Gezi Parkı eylemlerine ilişkin gönderdiği mesaj yayınlandı. O dönem devam eden diyalog sürecinde İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’ne giden dönemin BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Öcalan’ın mesajını iletti. Öcalan mesajında, “Direnişi anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Elbette ki bu duruş yeni bir siyasal kırılma yaratmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı” dedi.
Sendikalar iş bıraktı
4 Haziran’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) iş bırakma eylemi yaparak, Gezi Parkı eylemi direnişçilerine destek verdi. 5 Haziran’da ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipler Birliği (TTB) de iş bırakma eylemi yaparak, direnişe destek verdi. TTB eylemin 7. gününde, 3’ü ağır en az 2 bin 800 kişinin yaralandığını açıkladı.