Gezi Davası’nda hakkında müebbet istenen Mücella Yapıcı gazetemize konuştu
Gülcan Dereli/İstanbul
İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Gezi Parkı’na 2013’te Topçu Kışlası’nı yapmak için başlayan inşaat çalışmalarını protesto etmek amacıyla başlayan ve daha sonra Türkiye’nin birçok noktasına yayılan eylemlerden dolayı 16 kişi yargılanıyor. Gezi Direnişi olarak tarihe geçen halk isyanı, yıllar sonra dava konusu yapıldı. 16 kişinin “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla yargılandığı davanın karar duruşması bugün görülecek. Karar duruşması öncesi ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanan Türkiye’nin önde gelen mimar ve ekoloji aktivistlerinden Mücella Yapıcı ile konuştuk. Yapıcı, “Milyonlarca kişi katıldı, Gezi de hepimiz oradaydık” dedi.
‘Olağanüstü şiddet’
Yapıcı, “Hakkımızda üretilen soruşturma Kanal İstanbul, 3. Köprü ve 3. Havalimanı’nın ilanı ile aynı tarihe denk gelir, ilginçtir” dedi. Gezi’de suçu önlemek için uğraşırken hep beraber olağanüstü bir polis şiddeti ile karşılaştıklarını dile getiren Yapıcı, “Yani orada bu memleketin güvenlik güçleri aslında oraya gelip de hukuksuz inşaatı engellemeye çalışması gerekirken, çadırları yaktı” dedi. Yapıcı şöyle devam etti: “Zaten halkın itirazları son derece sıkıştırılmış bir genç geleceğinden umudu kesmiş, yok kürtajına dahi karışılan kadınlar, mahalleri yok edi- len mahalleliler, yani hatırlayın o dönemleri. Son derece can sıkıcı bir Türkiye’de bu kadar haklı bir talebin üstüne olağanüstü bir şiddet gelince Gezi’de herkes itirazını aldı ve Gezi Direnişi ortaya çıktı. Çok önemli bir toplumsal direniştir. Ben hep şöyle vurguluyorum. İnsanların sadece kendi özlük çıkarları değil bütün toplumsal gereksinimleri, yaşamsal gereksinimlerini haykırdıkları bir itirazdı o. Empati doluydu. Türkiye’deki bence kardeşliğin, empatinin, birbirini anlamamanın bir zemini oluştu. Gençlerimizin bütün yaratıcı zekaları ortaya çıktı. Yaşlılarla gençler arasındaki o uçurum yok oldu. Bütün bunlar olağanüstüydü. Aydınlık geleceğine doğru bir adımdı bir Gezi Direnişi.”
Gezi devrimdi
Gezi’de olan her bireyin aslında kendi devrimini yaparak Gezi’ye geldiğini söyleyen Yapıcı, “Ben şimdi çok devrim diyorum ya ondan da yargılanıyorum. Niye devrim diyorum diye. O da suç. Ama öyleydi” diye vurguladı.
En büyük yüz akı budur
Gezi davası ile çok açık toplumun korkutulmak istendiğini kaydeden Yapıcı, “Osman Kavalalar tarafından baktığınızda, STK’ler bir takım bu tür kurumlarda çalışanlar korkutulmak isteniyor. Bizim üzerimizden de Gezi kriminalize edilmek isteniyor. Ben ve Can Gezi’nin finansörüymüşüz. Gezi’nin ne finansörü kardeşim. Hepimiz Gezi’nin finansörüydük. Zeytinyağlı dolma getiren teyze de finansörüydü, bir paket sigarasını oraya bırakan da finansörüydü, 3-4 tane kitabını getiren de. Gezi’nin en büyük yüz akı budur. Örgütlenmemiştir, lideri yoktur, Taksim Dayanışması da zaten bütün örgütlerin bir araya geldiği hem hukuksal mücadele zeminini yürüten ama bunu Taksim Meydanı gibi bir yerde kentin bütün aktörleriyle birlikte yürüten yani buradan suç örgütü çıkarabilir misiniz? Üstelikte siz aynı fezlekeyle aynı hukuksuz dinlemelerle yargıladınız Taksim Dayanışması’nı, suç örgütü olarak yargıladınız. Ben ve arkadaşlarımı suç örgütünü kurmak ve yönetmekten yargıladınız. Ve biz beraat ettik. Net. Anayasal hakkımızdır, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden gereken ifade ve örgütlenme hakkımızdır. Osman Kavala’yı alıp 16 ay iddianamesiz yargılayıp sonra da iddianame uydurmak bir taş ile 5 kuş vurmak için” dedi.
‘Deli saçması’
Davanın elle tutulur yanı olmadığına dikkat çeken Yapıcı, “Bir meczubun, kendisi de akıl hastası olduğunu söylüyor- rahatsızlığını söyleyen bir insanın 2016’da ortaya attığı deli saçması bir takım şeylerle nasıl kurarsın iddianameyi. Bu nasıl bir hukuk. 12 baro başkanı orada Türkiye’nin yüz akı ceza hukuku hocalarımız anlatıyorlar, anlatıyorlar, bir virgülü değişmiyor mahkeme heyetinin. Kaşı oynamıyor. Dinlemiyor. Bu nasıl bir adalet. Yani bir gizli tanık tek tanığınız. Emniyet amirlerini getirdiniz, ‘böyle bir şiddete biz rastlamadık’ dedi. Mütalaa da zaten ayrı felaket. Sanki mahkemeler hiç bakmamış. Adımız bile yanlış yazılmış. Savcı okumamış bile. Şiddetsiz eylem diyorlar ondan sonra nasıl oluyorsa cebir ve şiddetle hükümeti devirme oluyor. İdam olsa idamımız istenecek.”
‘Gelecek yargılanıyor’
Davanın topluma gözdağı verilmek için hazırlandığını belirten Yapıcı, “Bu topluma gözdağı vermek için yapılıyor. Susun, ‘biz kanal İstanbul’u yapalım, gelelim evlerinizin altınızdan alalım, tapunuzu delelim konuşmayın, nefes alacak alanlarınıza AVM yapalım susun. Bir araya gelip örgütlenmeyin ama cemaat vakıflarını örgütleyebilirsiniz.’ Bu kadar açık burada sadece biz yargılanmıyoruz. Burada Türkiye’nin geleceği demokrasisi, adalet sistemi, hukuku yargılanıyor. Benim söyleyeceğim budur, sadece budur. Çok şükür ki dava artık Gezi Davası diye anmaya başladılar. Basından beklentimiz gerçekten bu süreci anlatın. Unuttu insanlar, Gezi’yi unuttu” dedi.
8 çocuğumuzu kaybettik
Mücella Yapıcı, Gezi’de yaşamını yitirenlere dikkat çekerek, “Şiddete uğrayan taraf halktı. Bizlerdik. 8 tane çocuğumuzu kaybettik. 40’a aşkın insanımızın gözü kayboldu. Ayaklarını kaybettiler, işlerini kaybettiler, hala uğraşıyorlar. Sevgili Okan’ımız var. Berkin ile aynı dönem yaralan çocuğumuz. Hala dünyanın en zeki en yetenekli evladı hala beyin ameliyatları ile uğraşıyor. Yani bilmediğimi kim bilir binlerce ne kadar çok bu konuda beden bütünlüğü bozulmuş insan var. Bilmiyoruz bile, bakın bunlarım mahkemeleri görülüyor. Katillerine ödül gibi cezalar veriliyor. Ethem’in, Ali İsmail’in ve utanmadan da bunlar Mağdur gösteriliyorlar. Bu katiller” şeklinde konuştu.
Nasıl düzeltecekler
Mücella Yapıcı Yapıcı sözlerini şöyle noktaladı: “Yine de ben umudumu kaybetmiyorum. Bunlar düzelir de bu kadar bozulmuş bir meslek etiği, bu kadar bozulmuş bir hukuk sistemi bu kadar suskun bir akademi içinden insanlar Barış dedi diye KHK’lerle atılırken susan bir akademi sistemini nasıl düzeltecekler mesele odur. Türkiye’nin değer yargılarına barıştan, adaletten, hukuktan, insanlıktan, doğadan, çevreden yana olan adalet duygusunu nasıl yeniden diriltecek mesele budur. Üzgünlüğüm budur.”
Aydınlardan bildiri: Ben de oradaydım
Aydın, sanatçı ve siyasetçilerin de aralarında yer aldığı bin 376 kişi, Gezi Davası’ndaki hukuksuzluklara dikkat çekmek amacıyla ortak bir metin yayımladı. “Ben de oradaydım, Gezi’deydim” başlıklı metne imza atanlar arasında Baskın Oran, Zülfü Livaneli, Ayşe Kulin, Ferhat Tunç, Erol Katırcıoğlu, Garo Paylan, Genco Erkal, Halil Ergün, Ertuğrul Kürkçü, Gençay Gürsoy, Rober Koptaş, Şebnem Korur Fincancı, Akın Birdal, Aydın Selcen, Barbaros Şansal, Birsen Tezer, Celal Başlangıç, Fatmagül Berktay da bulunuyor.
Ortak metni şöyle:
“Gezi’de dile gelen bu toplumun özlemleri ve talepleridir yargılanamaz. Ben de oradaydım, ağaçlar, nehirler, dağlar kardeşim olduğu için. Ben de Gezi’deydim, düşüncemi özgürce söyleyebileyim diye. Ben de oradaydım, birlikte eylemenin, dayanışmanın güzelliğini yaşamak için. Ben de Gezi’deydim, kimse ne giydiğime, kaç çocuk doğuracağıma, gülüp gülmeyeceğime karışmasın diye. Ben de oradaydım, yaşadığım şehir beton yığınına dönmesin diye. Ben de Gezi’deydim, barış içinde yaşamak istediğim için. Hepimiz oradaydık. Gezi’de dile gelen bu toplumun özlemleri ve talepleridir, yargılanamaz!”
Davanın seyri
İlk dava savcı Muammer Akkaş tarafından açıldı. Daha hakkında ‘FETÖ’ soruşturması başlatılan Akkaş yurt dışına kaçtı. Aynı savcının hazırladığı dosya üzerinden soruşturma yeniden açıldı. Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu ile Mücella Yapıcı için ağırlaştırılmış müebbet, 6 sanığa 15 ile 20 yıl arasında hapis isteniyor.