İnsanların birlikte iş yapmalarının iki koşulu vardır. Birincisi, birlikte iş yapacak olanlardan herhangi birinin anlaşmaya uymaması durumunda cezai bir yaptırımın var olması, ikincisi ise anlaşmayı yapanların aralarında anlaşmadan sapmayacakları yolunda güçlü bir “adanmışlığın” var olması. Bu koşullardan birincisi “anlaşma hukukunun” konusudur, ikincisi ise daha çok “örgüt sosyolojinin” konusudur.
Bu çerçeveden baktığımızda “siyasi ittifakları” nereye koymak gerekir?
Bilindiği gibi siyasi ittifaklar siyasi partiler arasında yapılıyor, siyasi partilere oy vermeyi düşünen seçmenler arasında değil. Bu nedenle de girişte altını çizdiğimiz çerçeve içine girecek olan aktörler siyasi partilerin yöneticileri. Peki bu ittifaklar, ittifaktan yan çizene, şirket anlaşmalarında olduğu gibi uygulanabilecek cezai bir yaptırım içerebilir mi? İçeremez. Yani hiç bir siyasi parti yöneticisi ittifaka uymadı diye mahkeme önüne çıkarılamaz. Bu durumda siyasi ittifakın varlığı nasıl sağlanacaktır?
İşte siyasi ittifakların en can alıcı noktası da budur. Bu sorunun cevabı, ittifakı yapan siyasi partilerin liderlerinin verdikleri “sözler” ittifakın var olmasını sağlar biçimindedir. Yani iki ya da daha fazla siyasi parti liderinin bir “protokol” çerçevesinde yan yana gelerek bir “ittifak” kurduklarını açıklamaları ittifakın kuruluşu için yeterlidir. Örneğin Erdoğan ve Bahçeli’nin bir araya gelerek bir “protokol” çerçevesinde “Cumhur İttifakı” kurduk, seçimlerde birlikte davranacağız demeleri bir ittifakı kurmaya yeter. Ya da aynı şekilde Kılıçdaroğlu-Akşener-Karamollaoğlu’nun kurduğu “Millet İttifakı” için de böyledir. Peki ama bu siyasi parti liderleri arasında “protokole” uymayan olursa ne olur? Hiçbir şey olmaz. Kimse bu liderleri mahkeme önüne çıkartıp da “siz bu protokole uymadınız, cezanız da budur” diyemez.
Bu durumda aklımıza şöyle bir soru takılıyor. Peki ama siyasi partilerin liderleri arasında yapılan bu ittifakın, her iki partinin seçmenleri arasında bağlayıcılığı nedir? Öyle ya, haydi liderler kamuoyu önünde “söz” vererek zayıf da olsa bir bağlayıcılık içine girmişlerdir ama ya seçmenler? Onların böyle bir sözleri yoktur. Bir CHP’li, partisi öyle söylediği halde kendi partisinden olmayan (kendi ideolojik tercihine yakın olmayan) bir adaya oyunu neden versin ki? Salt lideri öyle söylediği için oy verecek olduğunu nasıl varsayabiliriz? Bu türden soruları çoğaltabiliriz. Ama buradan söylemeye çalıştığımız, siyasi ittifaklar liderden aşağıya doğru indikçe bağlayıcılıkları zayıflar, dolayısıyla ittifakların gücü, bağlayıcılık açısında tek bir partinin gücünden daha azdır.
Fakat anlamakta zorlandığımız Millet İttifakı’nın liderlerinden bir olan İYİ Parti lideri Meral Akşener’in Iğdır ile ilgili geçenlerde yaptığı açıklama.
Aday çıkarmaları durumunda belediyenin HDP’li olacağına dikkat çeken Akşener, “Madem Iğdır’da HDP ile yarışacak bu sistem, biz Iğdır’da aday çıkarmayacağız. Bu yüzden AKP veya MHP’li bir belediye başkanının olmasında sakınca görmüyoruz” ifadelerini kullandı. Bu açıklamadan bir gün sonra da aynı düşüncesini tekrarlayarak rakibi olan Cumhur İttifakı’na seslendi: “Yan yana gelip anlaşsınlar, adaylarını teke düşürsünler. Hangi partinin adayı üzerinde karar verirlerse versinler biz oylarımızı o tarafa yönlendireceğiz” dedi.
Bu açıklamalar açık olarak CHP-İYİ Parti ve Saadet Partisi arasında kurulmuş Millet İttifakı’nın liderler katında bile bir kıymeti harbiyesi olmadığını söylüyor. O nedenle de özellikle CHP’li arkadaşlara ve tabii Sayın Kılıçdaroğlu’na soruyoruz: Sayın Akşener’in açıklamalarından sonra ittifak protokolünüzde yer alan “Toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaya son vermek, halkımızın özlediği huzur, kardeşlik ve güven ortamı içinde adil ve güvenli bir seçimin yapılmasına katkıda bulunmak” nasıl sağlanacaktır? Ya da Sayın Akşener’in açıklamalarından sonra yine protokolünüzün ikinci maddesinde sözü edilen “Ülkemizin siyasal sistemini bir an önce normalleştirmek, çoğulcu demokrasi esaslarına göre rekabetçi demokratik siyasal zemini tüm gerekleriyle yeniden inşa etmek” nasıl gerçekleştirilecektir?
Kısacası Cumhur İttifakı’nın zayıflıkları olsa da Millet İttifakı’nın varlığı bana artık kuşkulu gelmektedir. Şirket anlaşmalarında bile anlaşmaya taraf olan bir ortağın rakip bir şirketle anlaşmaya çalışması o anlaşmayı hukuken de fiilen de yok hükmüne getirir. Daha seçimlere iki ay var. Bakalım bu ittifaklar daha ne zırvalar yumurtlayacaklar? Göreceğiz.