Millet İttifakı (Mİ), cumhurbaşkanı adayının seçim beyannamesinin ve seçimlerden sonra uygulanacak hükûmet programının omurgasını oluşturacak “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni açıkladı.
“Mevcut sistem devlet için bir beka sorununa dönüşmüştür”, “Ülkemiz, Cumhuriyet tarihinin en derin yönetim ve ekonomik krizlerinden birini yaşamaktadır. Toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlar her geçen gün artmaktadır. Bu krizin en temel sebebi ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ ile keyfi ve kural tanımaz yönetim anlayışıdır.” Bu sözler metnin Önsöz’ünde yer alıyor. Faşist şeflik biçimindeki yönetim şeklini ve mevcut iktidarın siyasi, iktisadi krizini devletin beka sorunu olarak koyan metin, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem programı çerçevesinde şu vaatleri sunuyor; yasama reformuyla Meclis’in faaliyetlerinde çoğulculuk sağlanacak, kanun yapım süreçleri demokratikleşecek, bütçe hakkı TBMM’nin devredilmez bir yetkisi olacak, yürütme reformuyla cumhurbaşkanının 7 yıl için sadece bir dönem seçilmesi kuralı getirilecek; partisi ile ilişiği kesilecek, kararname çıkarma yetkisi kaldırılacak.
Açıklanan metnin bir kefesinde, “kuvvetler ayrılığı”, “yargı özerkliği”, “ifade-basın-örgütlenme özgürlüğü” gibi şekilsiz argümanlar dururken, diğer kefesinde “terörle ödünsüz mücadele”, “savaş araçlarının geliştirilmesi” vb. söylemler duruyor. Öte yandan metinde işçiler yok, Kürtler, inançlar yok, kadınlar, LGBTİ+’lar yok. Kürt sorununun nasıl çözüleceği, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanıp uygulanmayacağı, LGBTİ+’lara dönük ayrımcı uygulamaların kaldırılıp kaldırılmayacağı, yaşam tarzı özgürlüğünün nasıl sağlanacağı yok. Bu haliyle metin, yapısal sorunlara ve çözümlerine değmeden, mevcut yönetim biçimini aşmakta somutlaşan parlamenter sisteme geçişi, beka sorununu çözecek bir restorasyonu içermekten öteye gitmiyor.
Metinde Kürt kelimesine rastlanmıyor, rejimin yapısal bir sorunu olarak Kürt sorununun çözümüne dair bir görüş ortaya konmuyor. Sadece “Kültür” başlıklı bölümde “anadil” kelimesine rastlıyoruz ve bu cümle şöyle diyor: “İlgili kanun ve yönetmeliklerde anadilinde kültürel ve sanatsal üretimin önünde engel oluşturan maddeleri muğlak ifadelerden arındıracak ve istismara açık olmayacak biçimde düzenleyeceğiz.” Burjuva Meclis’te tüm savaş ve işgal tezkerelerini tereddütsüz desteklemiş bir siyasi irade olarak Mİ, Kürtlerin herhangi bir kolektif ulusal hakkını tanımayarak, anadilde eğitime karşı çıkarak, Kürt ulusal sorununu bireysel kültürel haklara indirgeyip hiçleştirerek inkârcı sömürgecilik geleneğinin güncel siyasetini ortaya koyuyor. Tam da bu nedenle demokratik çözüm söyleminden çok, MGK bildirilerini aratmayacak türden “bölücü terörü bitirme”, “ordunun yeteneklerini güçlendirme” vb. söylemleri metinde yer tutuyor.
Mutabakat metni TÜSİAD’ın yıllardır talep ettiği istikrarlı, kurallı, kanunlu, öngörülebilir düzenini program ediniyor. Ekonominin içinde debelendiği kriz halinin asıl nedenini, devlet kurumlarının işleyişinin siyasal amaçlarla sekteye uğratılmasıyla açıklayan mutabakat metni, vergi adaletsizliğinin, gelir eşitsizliğinin, işsizliğin ve enflasyonun çözümü için “liyakat”, “hukukun üstünlüğü” ve “merkez bankasının özerkliği” gibi konulara vurgular yapıyor. ‘Yenilikçilik, dijital, girişimci, bilişim, bilgi, liyakat, teknoloji, donanım, destek’ ve ‘cağız, ceğiz’ sözleri arasında; parasız eğitim ve parasız sağlık hizmetleri vaadi, işçi sınıfı ve yoksullar için herhangi bir ekonomik ve demokratik hak vurgusu, hatta emperyalist küreselleşmenin çöp sepetine attığı “sosyal devlet” dönemine ait kimi uygulamaların basit bir savunusuna dahi yer yok.
Mutabakat metni; işçilerin durumları iyileştirilmesi gereken yoksullar olarak yansıdığı, sendikaların sermayeyle eşit pazarlık gücüne sahip paydaşlar olarak tanımlandığı, kadın işçilerin hiç yer almadığı, ‘grevsiz toplu sözleşme’ anlayışının savunulduğu emek düşmanı bir manzume! Sermayeyle ilişkiler ve işçi sınıfına yaklaşım bakımından AKP ile CHP, Cİ ile Mİ arasındaki fark, MÜSİAD ile TÜSİAD arasındaki iktisadi çıkar çelişkisi kadardır. Bu yüzden mutabakat metninin, işçi sınıfı ve emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarına dair kayıtsızlığında, tekelci sermayeye, borçlarını emekçilerin sırtına yıkma, ucuz işgücünü yağmalama, burjuva devletin mali-iktisadi imkânlarından daha fazla yararlanma güvencesi vermesinde şaşılacak bir durum yoktur.
İstanbul Sözleşmesi’nden bahsetmeyen, LGBTİ+’ları hedef haline getiren düzenlemelere karşı tek vurgu içermeyen, kadınların yakıcı sorun ve talepleri açısından anlamlı tek söz söylemeyen mutabakat, mevcut iktidarın muhafazakâr, tekçi, erkek egemen anlayışını biraz girişimcilik, biraz da sosyal projeler yoluyla yumuşatarak sürdüreceğini açık biçimde ortaya koyuyor. AKP’nin “Kadın Bakanlığı”nı ortadan kaldıran, kadını aile dışında yok sayan yaklaşımını olduğu gibi alan metin, “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının”, “Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı” şeklinde yeniden yapılandırılacağını söylüyor. “Çalışma hayatında kadınlara yönelik negatif ayrımcılık içeren her türlü uygulamaya engel olma” iddiasının hangi araç ve yöntemlerle yapılacağına dair netlik içermiyor. Çağrı üzerine çalıştırma, kısmi zamanlı çalışma ve uzaktan çalışma gibi esnek çalışma modellerin kalıcılaşmasına yönelik vurgular kadınlar için güvencesizliğin değişmeyeceğini gösteriyor.
Sonuç olarak Mİ için hedef, 2015 Temmuz’unda Saray cuntasının, 15 Temmuz 2016’dan itibaren OHAL ve KHK düzeninin inşasıyla fiilen, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adıyla faşist şeflik rejiminin anayasal güvence altına alınması süreciyle resmen lağvedilen parlamentonun kısmi bir takım hak ve işlevlerinin iadesi yoluyla, CHP ve İYİP’e burjuva siyasette nispeten geniş bir alan açılmasıdır. Mutabakat metninin kapsamından da görüleceği üzere Mİ’nin ‘değişim’ vaadi, devletin sömürgeci, faşist niteliğini, tekçi, cinsiyetçi karakterini değil, yalnızca yönetim biçimini değiştirmeyi hedeflemektedir. İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, Kürtler, Aleviler, ezilen ulusal ve inançsal topluluklar, ekolojistler, LGBTİ+’lar, yani bilcümle ezilenlerin özlemlerini sömürmenin, mücadelelerini düzen içi kanallarda kötürümleştirmenin yalın bir özetidir bu.
Mİ’den değişim beklemek, “ortak aday” beklentisi ile ittifak arayışında ısrar etmek, üçüncü cepheyi büyütüp güçlendirmenin değil, nesnel olarak, işçi sınıfı ve ezilenlerin antifaşist beklentilerinin Türk egemen sınıfının düzen içi muhalif kanadına bağlanmasına yardımcı olmanın yoludur. Mücadeleyi rejimi alaşağı edecek bir düzeye sıçratmanın yolu, Mİ’nin seçim sandıkları ve parlamento sıraları arasında kötürümleştirici programının etkisinin kırılmasından geçmektedir.