HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel ile AKP-MHP ittifakını ve çoklu krizini konuştuk: İstifanın MHP talebi olduğu tezi ağırlık kazanıyor. Bu istifa bir itiraftır. Çöküşte olduklarının itirafıdır
Hüseyin Kalkan
Reform ve demokrasi söylemi sadece bir hafta sürdü. Bülent Arınç, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesini istedi, neredeyse kendisi tutuklanıyordu. Neyse ki sadece istifa ile kurtuldu. Berat Albayrak ise susturuldu. Bir gün önce bütün bir basın sektörüne hükmeden Albayrak’ın istifası bile haber yapılamadı. Bu gelişmelerle ilgili sorularımız yanıtlayan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, iktidar bloğu için çoklu bir kriz durumu olduğunu belirterek, krizin artık yönetilemediğini söylüyor.
İktidarın yenilgisi
Yönetememe krizinin iktidara karşı mücadelenin bir ürünü olduğunu vurgulayan Tayip Temel, şunları belirtiyor: “İstifa ile beraber bir belirsizlik yaşanmadı. Belirsizlik olduğu için istifa oldu demek daha yerinde olacak sanki. Tam da burada altını çizmemiz gereken ikinci bir hakikat var. Bu da ortaya çıkan bu krizin, bütün saldırılara rağmen faşizme karşı bedel ödeyerek direnenlerin eseri olduğudur. ‘Kriz’ denilen şey, iktidar bloku için yenilgi demektir.”
Çoklu kriz
“Son yaşananlara bakınca istifanın MHP talebi olduğu tezi de ağırlık kazanıyor” diyen Temel, “Neticede bu istifa bir itiraftır. Şimdiye kadar ekonomide sattıkları hayallerin gerçekte kabustan ibaret olduğunun itirafı, çöküşte olduklarının, yönetemediklerinin itirafıdır. Sadece ekonomi mi? Değil. Hukuk, siyaset, yargı… Hepsini içeren bir moment olduğundan bu istifa önemli, yoksa Berat Albayrak’ın ekonomi ile bir ilgisinin olmadığını, tek başarısının Microsoft’un bile artık kullanmadığı powerpoint şablonlarına yazılar yerleştirip bir şeyler anlatması olduğunu herkes biliyor. Son 6 yılda büyüyen tek bir ekonomi var: Korku ekonomisi. Bunun başında da Erdoğan+Bahçeli var, Berat değil. Kişi başına düşen milli gelir hızla azalırken, korku geliri övünülecek tek istatistik olarak göz kamaştırdı. Halka ekmek-iş değil bolca umut vaat edildi. Rasyonel programlar değil yadsıma ve yanılsama dolu seçenekler sunuldu. Haliyle gelinen aşama çoklu krizdir” diyor.
Bir araç olarak demokrasi
Demokrasi ve özgürlüklerin iktidar için birer nefret imgesi olduğunu belirten Temel, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Demokrasi ve özgürlük istediği yerde binip istediği yerde indiği birer araçtırlar onun için. Şu an ihtiyaç duyduğu için ağzına alıyor, yoksa istediği için değil. Erdoğan ne derse desin, artık Türkiye tarihine zulüm ile geçmiş biridir. Bu ülkenin siyasal anlamda en temel sorunu gerçekten de demokrasi, ekonomi, hukuk şu bu değil, ‘ciddiyettir!’ Ciddiyetsizdir bu devlet! Ciddiyetsizdir iktidar, ciddiyetsizdir bu ülkeyi yönetenler. Çünkü ağzına kadar kendisi ile dolu olan bir elit sınıf hali, paranoyanın dibine vurmuş yönetim aygıtları ve darbelerden ibaret bir bürokrasiyle adeta bir ciddiyetsizlik senfonisi. Böyle olduğu için bir arpa yol alınamıyor!”
Kurkut ve Şenyaşarlar
Temel, iktidarın hukuk ve demokrasi söylemine dair sorumuzu geçtiğimiz günlerde görülen Kemal Kurkut ve Şenyaşar ailesinin davalarına atıf yaparak yanıtlıyor: “Ben şahsen katılıyorum çıtanın yüksekliğine. Kemal Kurkut davasındaki beraat, Şenyaşar ailesinin davasındaki 150 yıllık ceza talebi, her gün durmayan onca saldırı ve gözaltı furyası, bugün işgal edilen Serêkaniyê’de yükselen DAİŞ bayrakları hakikaten de çıtanın yüksekliğini gözler önüne seriyor. Bunun toplamında Kürt sorununa genel yaklaşım, zaten yeterince cevaptır olan bitenlere. Bir papazın meşhur deyişidir: ‘Yoksullara yiyecek verdiğimde bana aziz diyorlar, neden yiyecekleri olmadığını sorduğumda ise bana komünist diyorlar’ diyor. İktidar bloku da uzun süredir her sözcüğü, her cümleyi kendi tekeline almış durumdadır. Böyle olduğu için de demokrasi ile milliyetçiliği, sağ ile solu, cinayet ile yaşamı ve özgürlük ile köleliği aynı kefeye koyabiliyor. Bu konuda çok maharetlidirler. Şöyle bir soruyu da sormak gerek: Bu bahsedilen reformlar, özgürlükler, demokrasiler tam olarak kime dönük? En çok Kürtler şahsında tartışılıyor ama konu kesinlikle bizimle ilgili değil. Söylemlerin kime dönük olduğuna dikkatle bakılmalı. İyice bakıldığında köklü bir şeyden bahsedilmediği de net olarak görülecektir.”
İktidar oyunu tıkandı
Erdoğan’ın çıkmaza girdiği her durumda yeni müttefik arayışına girdiğini belirten Temel, AKP’nin kurucu isimlerinden İhsan Arslan’ın geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda söylediklerini hatırlatıyor: “Arslan’ın açık bir şekilde ifade ettiği üzere, AKP ve onun şahsında Erdoğan çıkmaza girdiği her durumda, o an için kim işine yarıyorsa ona direksiyon kırıyor. İlke, ahlak, politika gözetmiyor. Fakat ‘çıkmaz’ olarak tarif ettiğiniz bugünkü gelişmeler, gerçekte bir çıkmazı aşan şeyler. Müsaadenizle biraz açmak isterim. Uzun süredir çıkmazdadırlar. Dış siyasette yükselen sağ-şoven siyaset onlara kısmen nefes aldırdı. Bu lütfu içeride faşist bir yönelim ile perçinleyerek yol aldılar. Şimdi dengeler değişti ve tekrar dümen kırılmak zorunda. En alakasız istifa haberlerinden en olmadık gelişmelere kadar her şeyi görebileceğimiz bir süreç. Dün cemaat ile bugün Ergenekon ya da MHP ile benzer bir kavganın eşiğindedir. Her ortak değiştiğinde yanındaki ve karşısındaki ittifak da değişiyor. Bir satranç tahtasındaki hamleleri andıran bu süreçte oyun tıkanmış durumda. Bu oyun sadece iç siyaseti içermiyor, yoğunlukla dış siyaseti barındırıyor. Kısaca kaotik bir tablodan öte, değişim-dönüşüm şansı veren bir tufanın ağzındayız.”
Büyük iç kavga
Son krizin bir yönü ile iktidar ortaklarının bir kavgası olarak da okunabileceğini belirten Temel, şunları belirtiyor: “Son üç-dört hafta içinde karşılıklı hamleler yapıldı. Birbirilerine kendi kanalları üzerinden cevaplar verildi. Bir yandan mafya diğer yandan da daha derin tehdit ve dizayn çalışmaları, üst perdeden propagandalarla karşılıklı tüketildi. İki parti de ittifaka sadık kalma sözü verdi. Fakat şunu söyleyebiliriz: AKP, MHP’den kurtulmak için fırsat kollayacaktır. AKP-MHP kavgası özü itibariyle büyüktür. Fakat bu kavga demokrasi-reform veya başka bir şeye dair değil. Alan ve rant kapma kavgasıdır. Kamu ve bürokrasinin en gözde yerlerine kendi müritlerini akıtma kavgasıdır. MHP, AKP’nin yeni cemaatidir! Kim nasıl işine yarıyorsa öyle ilişkilenerek, toplumun duyguları ile oynayarak sürekli aks değişikliklerine giden ve bir gün hümanist, ertesi gün milliyetçi, sonraki gün dinbaz olan AKP, şüphesiz MHP ile yol alınamayacağının farkındadır.”
Danışıklı döğüş
Arınç’ın çıkışına dair sorumuzu yanıtlayan Temel, Arınç’ın çıkışının Erdoğan’dan habersiz olmadığını belirterek şunlara vurgu yapıyor: “Arınç’ı bir ses olarak arada duyarız fakat ne dediği, niye dediği hep boşluktur. O konuştuğunda bir şeyler mutlaka ölür! Yine çıktı ilginç açıklamalar yaptı, toplum tartıştı. Fakat Erdoğan ona fırça atarak ‘fitne ateşi’ yaratmakla suçladı. Ertesi gün Arınç ‘rencide oldum, üzüldüm’ diyerek açıklama yaptı ve istifa etti. Danışıklı dövüş tam da bu! Toplum buna aldanmamalı. Erdoğan’dan habersiz çıkmadı o programa. Arınç’ın misyonu paratonerdir. Hava karıştı mı çeker üzerine şimşekleri. Erdoğan uzaktan izler, bakar yağmur-kar durumuna ve sonra belirler yolu. Şimdi en fazla Arınç’ın gözyaşlarını görürüz. Dolmabahçe mutabakatını hatırlayın. Dünyanın gözü önünde gelişen bir süreç ve bu canlı yayınla tüm ülkede izleniyor. Erdoğan bundan da habersiz olduğunu söylemişti. Neden? Çünkü işine öyle geliyordu. Yukarıda da belirttim; ilke skalası şaşınca hayret edilecek bir şey kalmıyor, kalmamalı.”
Temel, Arınç olayında kimsenin dikkat etmediği bir yöne dikkat çekiyor. Temel göre, Arınç, yeni kurulacak partilere oynuyor ve HDP’yi bölmek istiyor. Temel, “Bize dair söz kurmayı, yeni kurulacak partilere ve hala bizi bölmeye oynuyor. Arınç’ın esas işlevi budur” diyor.
Şantaja dayalı dış politika
ABD seçimleri ve AB ülkelerinin yakın zamanda Türkiye’ye dair yapacakları toplantıya değinen Tayip Temel, bugüne kadar şantaja dayalı bir dış politika izleyen iktidarın ABD’nin yeni yönetimi ile ve AB ile normal bir ilişki kurmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Temel, bu konuya dair sorularımız şöyle yanıtladı: “Şu an Türkiye’yi en çok ilgilendiren konu 10-11 Aralık’ta Türkiye’ye dair kararların da alınacağı AB toplantısı. Zaten bir haftadır AB övgü yarışı başladı. Oysa kısa süre önce AB’ye en olmadık hakaret ve tehditleri de yapanlar onlardı. Sözcü İbrahim Kalın, Brüksel’e gitti, orada mesai harcıyor. Fakat takip edildiği kadarıyla onunla görüşmekten kaçınıyor herkes. Çünkü AKP-MHP iktidarı tüm alanlarda kredisini doldurmuş, adı şantaj ile yan yana gelmiş, hilekâr, nobran bir rejim artık. Algısı yerlerde! Gerçekler bu ama AB de rasyonel tavır takınma konusunda AKP’den geri kalan yerde değil. Ekonomiye dair ilişkileri her şeyin üzerinde tutuyor. Ticaretin durmaması için tüm siyasal-sosyal değerleri gözardı edebiliyor. AB birazcık samimi olsa, başını kaldırıp endişe duymaktan vakit bulsa, iktidarı çok rahat mahkûm edebilirdi pek çok ihlalde. Fakat eleştirmiyor. Eleştiri getirse de alttan ilişkiye devam ediyor. Sıfırı tüketen AKP-MHP, bugün telaşlı. Son 5 yıldır dış siyasette sorun çıkardıkları, kırıp döktükleri her şeyin üzerini örtmeye, el eteğini çekmeye giriştiler. Doğu Akdeniz’den Libya’ya, Karabağ’dan Rojava’ya dair bir dizi ertelemeci perspektife sarılacaktır fakat sürecin gidişatına göre tekrar bunlara geri dönebilir.”
ABD seçim sonuçlarının iktidar açısından uyku kaçırıcı cinsten olduğunu vurgulayan Temel, bu konu ile ilgili şunları belirtiyor: “Bildiğiniz üzere AKP bir yandan Rusya-Çin hattı diğer yandan AB-ABD-İsrail hattı ile düzensiz ilişkiler kuruyor. Trump’un gidişi ile Moskova aksından Washington’a direksiyon kırdı. Joe Biden’ın kabinesinde Dışişleri Bakanı olması beklenen Antony Blinken gibi isimler de şimdilik uyku kaçırtan cinsten. Tüm bunların sonuçları olacaktır. ABD siyaseti bir sistem olarak tahayyül edildiğinde hem birleştirme hem tasfiye politikalarını iç içe yürüttüğü unutulmamalıdır. Kürtler açısından zorluğu da bu yönlü olacaktır. Hükümet bunu kullanmak için her şeyi zorlayacaktır.”
‘Barışın kıymetini en iyi biz biliriz’
Tayip Temel, yeni bir çözüm sürecinin mümkün olup olmadığı yönündeki sorumuza, “Barışın kıymetini en iyi biz biliriz” diye yanıtlıyor ve HDP’nin barış için üzerine düşeni yapmaya hazır olduğu belirtiyor. Temel, partisi açısından yeni bir sürecin anlamını şöyle açıklıyor: “Çözümü iliklerimize kadar istiyoruz, çünkü barışın kıymetini en iyi biz biliyoruz. Onurlu bir barış talebimiz karşılandığı gün, adına çözüm diyebiliriz. HDP bu uğurda üzerine ne düşüyorsa yapmaya hazırdır, bir müzakere partisi olarak da rolünü oynamaktan, tarihe, topluma ve özgürlüğe karşı sorumluluklarını yerine getirmekten asla geri durmayacaktır. Buradan seslenmek istiyorum: iktidarın, özel savaşın bu içerikten yoksun bir biçimselliğine, zamandan kopuk yüzeyselliğine takılıp kendini bırakmasın kimse. İktidarın bencilliği ve sahteliği bizi çalışmalarımızdan koparmamalı.”
“Henüz ortada bir şey yokken, ‘çözüm süreci’ söylemleri yılgınlık yaratmak dışında bir şeye hizmet etmiyor. Bir sürecin varlığı ve yokluğundan öte dikkatle bakmamız gereken bazı somut gerçekler vardır” diyen Temel, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Mesela hukuk ve yargı reformunu yapacak durumda değiller, yapamazlar. Mesela Kürtlere şu an en geniş tasfiye planının devrede olduğu sürecin tam ortasındayız. Reform, süreç, demokrasi dendiği ortamda daha saldırgan bir politika yürütecekleri kesin. Gerçek budur! Haliyle bu gerçeğe göre yol almak doğru olandır. Özellikle vurgulamak isterim ki; bizim amentümüz 3. yol hakikatidir. Biz bugün kavga eden iki tarafa göre değil, toplumun gerçekliğine göre yani üçüncü bir politika üzerinden gideceğiz.”
Diyarbakır’da bu gelişmelerle eş zamanlı olarak gerçekleşen gözaltı operasyonuna da değinen Temel, bu gelişmeyi MHP-Soylu kanadının ‘reform’ çağrılarına cevabı olarak da okumanın mümkün olduğunu belirtiyor. Temel, şunları ekliyor: “AKP-MHP blokunun demokratik bir kamuoyu açısından yapacağı şeyler çok belli ve ortada… Arınç’ın söylediği olması gereken birkaç adımda bile Erdoğan’ın tutumunu gördük. O yüzden yapmayacaklar, çünkü karakteri ve ittifakları buna izin vermiyor.”