Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde bulunan tarlalarda çalışan mevsimlik işçiler, yaşadıkları zorlukları anlatarak çalışma koşullarının çok zor olduğunu dile getirdi
Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde bulunan çadır ve tarlalarda Kürt mevsimlik tarım işçileri sömürü ve kötü çalışma koşullarının her türlüsünü yaşıyor. Koşuboğazı ve Çeltikçi Köyü’nde tarlalarda çalışan mevsimlik işçiler ile görüşen JinNews muhabiri Habibe Eren, mevsimlik işçilerin yaşadığı zorlukları kaleme aldı. İşçiler, günlük 350-400 TL alıyorlar ancak ücretin büyük bir kısmı temiz suya gidiyor, yüzde 10 ve 15’lik kısmı da dayıbaşı alıyor. Kadınlar ise aynı işi yapmalarına rağmen erkeklere oranla 50 TL daha az ücret alıyorlar. Kadın ve çocuk sayısı her iki bölgede de çok fazla iken çocuklar, aileleri ile birlikte tarlada 8 saat boyunca çalışıyor.
Gelenlerin çoğu Riha’dan
Buradaki mevsimlik işçilerin çoğu Viranşehir ve Siverek’ten geliyor, 2000’li yıllardan bu yana aileleri ile birlikte Bursa başta olmak üzere çeşitli kentlerde çalışmışlar. Çoğunun Riha’da tarım arazileri var ancak aşırı elektrik ücretleri ve sulama masrafları nedeniyle tarlalarını ekip biçemiyorlar; kilometrelerce uzaklıktaki kentlerde yaşam mücadelesi veriyorlar. Bu çadır alanlarındaki en büyük sorunlardan biri temiz suya erişim. Tuvalet ve banyoları da yok. Derme çatma örtülerle yaptıkları banyolar ise en ufak bir rüzgarda darmadağın oluyor. Tarlada çalışanların büyük kısmı ise genç ve üniversiteli öğrenciler. Bu da iktidarın eğitim ve tarım politikalarından bağımsız değil.
Kadınlar için koşullar daha zor
Kadınlar açısından ise koşullar daha zor. 3 kuşak tarlada beraber çalışıyor.50- 60 yaşında çeşitli rahatsızlıkları olan kadınlar hem tarlada, hem çadır içinde çalışıyor. Tarlada doğan çocuklar var. Hamile kadınların koşullardan dolayı düşük yapma riski daha fazla, rutin kontrollerini de sağlayamıyorlar. 14 Mayıs’ta bir kadın tarlada çalıştığı sırada kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirmiş. Engelli çocukları ile gelenler var. Onların bakımı da ayrı bir zaman ve çaba gerektiriyor. Çamaşır ve bulaşıkları elleriyle, kirli suda yıkamak zorunda kalan kadınlar, izinsiz çalıştıklarına dikkat çekerek, “ Yağmur yağdı mı otururuz gerisi hep tarla” diye yaşadıklarını özetliyor.
Koşuyolu Köyü’nde yaklaşık 25 tane çadır var. Toplam 60-70 kadar işçi çalışıyor. Buranın durumu görece diğer alanlara göre daha iyi. Köyün muhtarının çabaları ile koşullarının daha iyi olmasına rağmen yine de hastalıklar, iş kazaları, yaralanmalar, ağır çalışma koşulları değişmiyor. Burada işçiler domates ekiyor, çapalıyor ve topluyor. Kadın ve çocuklar tarlalarda çalışırken yaşı biraz daha ileri olan kadınlar da hanenin yemek, çamaşır ve bakım ihtiyaçlarını karşılıyor.
Topraklarımız var ama işleyemiyoruz
Yaşadıkları sıkıntıları anlatan Salih Can adlı işçi, Riha’da topraklarının olduğunu ancak su ve elektriğin pahalı olması nedeniyle ektiği mısırların çürüdüğünü ve 80 bin TL zarar ettiğini söylüyor. Tohum, gübre, mazot ve ilaçlama fiyatları derken bu rakamın daha da arttığını ifade ediyor.
Dilşa Doğan da, Viranşehir’den 4-5 yıldır buraya geldiğini, 11 çocuğu olduğunu ve sabah 4 sularında çalışmaya başladıklarını anlatıyor. Sıcak altında çalışmanın çok zor olduğuna dikkat çeken Doğan, “Geçim yok, memlekette yiyebileceğimiz bir şey yok. Mecbur çalışıyoruz. Birçok hastalığım var, daha dün acile gittim. Ben tarlada çalışamıyorum burada yemek yapıyorum” diye konuştu.
İş kazasında ölümden döndü
18 yaşında olan Dilber Sadak ise, 4 yıldır Bursa’ya gelen mevsimlik işçilerden biri. Geçen hafta yaşadığı iş kazasında ölümden dönen Sadak, Karacabey’e pırasa toplamaya gittiği sırada bir an dengesini kaybettikten sonra arabadan düştüğünü belirterek, “15 gündür evde yatıyorum, çalışamıyorum. Dayıbaşı ve patron hastaneye götürdü başıma dikiş atıldı. Vücudumun birçok yerinde yaralar var. Çok zorluk çekiyoruz.”
Tarladaki zorlukları dile getiren Sadak, “Domates çok zor ekiyoruz, biçiyoruz çapa yapıyoruz. Çalışarak aileme para veriyorum. Onlar harcıyorlar, borca harca ihtiyaçlara gidiyor para. İzin günümüz yok, gezme imkânımız da yok. Sadece çalışıyoruz. Ben de hayatım güzel olsun isterdim ama hayatım çadırlarda geçiyor” diye konuştu. Sadak’ın nenesi Emine Sadak ise araya girerek; “Biz Kürtler nereye gitsek açlıkla, ölümle karşı karşıyayız” diye sitem etti.
Bütün yük kadınların omuzlarında
20 yaşında üniversiteli bir genç olan Melis Yaprak, kendisi açısından da hem okul okumanın hem de tarlada çalışmanın zor olduğunu dile getirerek, “Viranşehirliyim, orada doğru düzgün hayatımızı yaşayamıyoruz, sonra buraya geliyoruz. Burada da çok zorlanıyoruz, çadırda kalabalığız. Hepimiz rahat gezemiyoruz, doğru düzgün yemek yiyemiyoruz, uykumuzu alamıyoruz. Erkekler gene dinlenebiliyor. Yemek, su, banyo ihtiyaçlarını biz karşılıyoruz. Çalışmazsak hiçbir yerde ekmek yok. Ama bu şartlarda çalışmasak da olur. Ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Bazı yerlerde Kürt olduğumuz için dışlanıyoruz. Çalışsak da ‘çalışmadınız’ diyorlar, baya baskı altında kalıyoruz. Aile içinde erkekler daha değerli. İş alanında da genelde güzel işleri erkeklere veriyorlar. Bütün yük kadınların omuzlarında. Kendi mesleğimi yapmak isterdim. Bu sıcağın altında çalışmaktansa; gölgede temiz kıyafetlerle kimsenin baskısı altında kalmadan çalışmak isterdim” dedi.
Temiz su ve elektrik yok
Çeltikli Köyü’nde ise mevsimlik işçilerin barındığı yaklaşık 100 çadır var. Topladıkları odunları yakacak (yemek ve çay) için kullanırken temiz su için özellikle çocuklar kilometrelerce ötedeki çeşmeye gidiyorlar ya da kendileri satın almak zorunda kalıyorlar. Elektrik yok, geceleri karanlıkta kalıyorlar. Güneş enerjileri ile telefonlarını şarj ediyorlar. 40 dereceyi aşan hava sıcaklığında ise suyu soğutacakları, yiyecekleri muhafaza edecekleri buzdolabı yok. Yiyecek ve içeceklerini çadırın içinde bulunan toprağa gömüyorlar.
Yılanların içinde başımızı yıkıyoruz
“Manisa, Amasya, Ankara, Bursa, Polatlı, Reyhan, Ceyhan Hatay ülkede gezmediğim yer kalmadı” diyen işçilerden Perişan Ekinci, 46 yaşında ancak çalışma koşulları nedeniyle yaşına göre çok fazla çökmüş durumda. Sularını bile para ile aldıklarını söyleyen Ekinci, “Kilometrelerce yoldan kendi paramızla geliyoruz. Gidiş geliş derken toplam 40 bin lira araç parası veriyoruz. Hiçbir şeyimiz de yok. Yılanların içinde başımızı yıkıyoruz. Rezillik yaşıyoruz. Ne buzdolabı ne elektrik var. Bende nefes darlığı var, çalışınca bayılıyorum” diyor.
Küçük çocuklar sinekten mahvoluyorlar
Geçen aylarda belediyenin kendilerine birkaç çuval un verdiğini ancak çuvalların hepsinin kurtlu olduğunu söyleyen Ekinci, “Bu adalet mi? Kimse bizi düşünmüyor. Burada iki defa su içen ishal oluyor, hastanelik oluyor. Suyu pis çamur içinde. Küçük çocuklar sinekten mahvoluyorlar. Diğerleri de çalışmaktan yerlerinden kalkamıyorlar. Urfa’ya dönmek istiyoruz ama orada da iş yok” diye konuştu.
Bu sırada Nesih isimli 60 yaşlarındaki işçi de bir torunun Antakya’da birinin de Düzce’de tarlada doğduğunu anlatıyor. “Doğduğumdan beri bu işi yapıyoruz başka bir işimiz yok” diyor. Bu işi belki kader olarak görüyorlar ancak koşullarının nasıl olması gerektiğinin de farkındalar.
Mutlu değiliz
22 yaşındaki üniversite öğrencisi Azize Akar da yaşadıklarını şu sözlerle özetliyor, “Kadın olarak çok zorlanıyoruz. Hijyen yok. Kadın hastalıkları oluyor ya da kadınsal sorunlarımız oluyor. Bunlarla burada baş etmek zor. İlaç ve temizlik malzemesi bulmakta zorlanıyoruz. Çamaşır yıkıyoruz, ekmek yapıyoruz, tarlada çalışıyoruz her şeyi ellerimizle yapıyoruz. Hiçbir güvenliğimiz yok. Akrep ve yılanların arasında uyuyoruz. Geçen bir çadırda yılan bulduk. Bir şeyde yapamadık. Mecburen kalıyoruz. Prefabrik evler olsa belki daha güvenli olur.”
Ekonomik krizden yakınan Akar, daha güvenli ve hijyenik koşullarda insani bir şekilde yaşamayı talep ediyor. Mutlu olmadıklarını söyleyen Akar, asgari ücret dahi alamadıklarını vurgulayarak, röportajı şu sözlerle noktalıyor: “ Emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Bu bizi üzüyor. Bir öğrenci olarak sistemin değişmesini isterdim. Yoksulluk bitse, bu durumda olmazdık.”
HABER MERKEZİ