Metin’in yeleği, 26 yıl sonra bir arkadaşı tarafından ödül töreninde Fadime anneye teslim ediliyor. O yelek, Apê Musa’nın kalemi, Hrant Dink’in delik ayakkabısı… Bir eşyadan çok bir ruhu giyinmeyi anlatıyor…
Gülcan Dereli
Metin… Daha ömrünün baharında… Tıpkı Nazım gibi. Karanlık zamanlara feneriyle ışık tutanlardan. Gözleri fener gibi her haksızlıkta orada. Ne yaşanırsa kaydediyor. Bellek oluşturuyor. Henüz 28 yaşında. Cezaevlerinde katledilen iki tutuklunun cenazesini takip ederken gözaltına alınıyor. Gerisi biliniyor. Duvardan düştü diyorlar. Evet öyle, devlet duvarından düştü Metin! İşkence edilmiş halde. Gazeteci Metin Göktepe’den bahsediyoruz. ‘Evrensel’ bir gazeteciydi. Nerede haksızlık varsa orda olanlardan. Metin adına Evrensel Gazetesi’nin 25.’sini düzenlediği ödül törenine katıldım. İşte orada Metin’in yeleğiyle karşılaştım.
Yeleğin hikayesi
Metin Göktepe’nin arkadaşı Özlem Tutkan ile Metin Göktepe’nin doğum gününde yapılan gazetecilik ödül töreninde tesadüfen karşılaştık. Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi’nde yapılan törende ödüller verildikten sonra anne Fadime Göktepe’nin Metin için pasta keseceği anonsu yapıldı. Ardından herkes oraya davet edildiği sırada bir hareketlilik yaşandı. O sırada gözyaşları içinde bir kadının Fadime anneye yaklaştığını gördüm. Elinde tuttuğu yeleği Fadime anneye uzattı. Yelek, Metin Göktepe’nin üzerinden çıkarmadığı meşhur yelekti. Haki yeşili yeleği annesine verirken gözyaşlarını tutamayan Özlem Tutkan, anne Fadime’ye bu yeleğin onun çocuğuna ait olduğunu ve yıllardır onun için sakladığını söylüyordu. Gözlerinde çocuğuna ait bir şeyi almanın mutluluğunu yaşayan anne Fadime, çocuğunun arkadaşına teşekkür ediyor, bir yandan da yeleği kucaklıyordu. Bu kısa görüşme biter bitmez Özlem Tutkan’ın yanına gidiyorum. Hala gözyaşlarına hakim olamıyor, konuşmak istiyorum ancak duygusal anlar yaşadığı için ikna etmek kolay olmuyor.
Bir kumaştan fazlası
Yeleğin hikayesini merak ediyorum, kendimi tanıtıyorum ve çok kısa bir sohbetten sonra konuşmaya ikna ediyorum. Yeleği hep çok sevdiğini ve Metin’e çok yakıştırdığını dile getiren Tutkan: “Ben Metin’in lise arkadaşıyla evliydim, daha önceden Evrensel’de ilk çalışmaya başladığı zaman çok yakın oturuyorduk. O yüzden özellikle son dönemde çok sık görüşüyorduk. Bize çaya, kahveye geliyordu. Hep bir araya geldiğimizde o yelek için çekişiyorduk. Bir gün ay lanet olsun al senin olsun diyerek yeleği bana verdi. O zaman için herhangi bir arkadaşınızın üzerinde beğendiğiniz bir şeydi o. Böyle özel bir durum değildi ki. Arkadaşlar arasında o senin bir şeyini alır sen onun bir şeyini alırdın, öyleydi. Yeleğini çok beğeniyordum ve çok seviyorum diye vermişti. Yeleği verdiği zaman o kadar özel bir şey değildi o zamanlar. Gazeteci yeleği. O zaman her hangi bir yelekti. Sonra tabi Metin’in yeleği olunca başka oldu. O yelek bir kumaş olmaktan çok daha fazlası oldu.”
Hiç yıkamadım
Yıllardır bu anı beklediğini söyleyen Tutkan, “Hiç yıkamadım, poşet içerisinde sakladım. Belki biraz kokusu kalmıştır, anısı da olduğu için annesine vermek istedim. Bütün fotoğraflarda üzerinde olan bu yelekti” diyor. Ekranda siyah beyaz fotoğrafı olan Metin Göktepi’yi göstererek, “Şurada üzerindeki yelek, işte annesi verdiğim yelek” diyor.
26 yıldır saklıyorum
Yeleği annesine vermeye çok zor karar verdiğini söyleyen Tutkan, “Meryem hanım (Metin’in kardeşi) aradı nihayet ben ona ulaşmaya cesaret edebildim. Onunla konuştuğum saatten beri ağlıyorum. Çok uzaktaydık onu almaya gittim, getirdim. Yetişip verdiğim için mutlu oldum ama bir o kadar da hüzünlüyüm. Aslında bunu ben yer yıl düşünüyordum. Metin’in doğum günlerinde hep düşünüyordum ama annesinin gözlerine bakabilecek cesaretim yoktu. Senelerdir o günleri hep ağlayarak geçiriyordum ama veremiyordum. Ama bir yandan da annesinde olması gereken bir şey diye, bende değil düşünüyordum. 26 senedir yeleği saklıyorum” diye anlatıyor.
Metin’in ilk tatili
Metin Göktepe ile unutamadığı anılarını da merak ediyorum. Tabi ki sorularım var ama bu kadar duygusal bir anda onu daha fazla zorlamaya da çekiniyorum. Ancak merakım ağır basıyor, izin alarak unutamadığı anısının olup olmadığını ve bizimle paylaşabilir misin diye soruyorum. Anlatıyor: “Antalya’ya tatile gitmek üzere yola çıktık. Ve Kütahya’ya filan geldik yani yolun yarısındayız. Metin hayatında ilk kez tatile çıkıyordu. Ve o tatil yolunun daha başındayız. Sonra alarmı çalmaya başladı yolda. Baktı, ‘haber gelmiş ya dönüyoruz ya beni burada indiriyorsunuz’ dedi. Kütahya’dayız zaten, 4 saat yol gelmişiz geri gitmen 4 saat sürecek yetişemezsin dedik. Yolun sonuna kadar, ‘beni orada indirmediniz’ diye söylendi. Ve bu ilk tatiline çıkan bir insan. Her sabah bütün gazeteleri okuduktan sonra güne başlardı. Böyle benim de hayatımın en değişik tatiliydi.”
‘Son konuşmamızmış o’
Son görüşmelerine dair de konuşan Tutkan, “Gözaltına alındığı son olay için ben o zaman bir bankada çalışıyordum. Habere giderken sabah aradı ‘gelsene kız, habere gidiyorum’ dedi. O benden birkaç yaş büyük ama hakikaten kardeşim gibiydi. Hadi izin al da gel habere gidelim seninle dedi. Dedim ben bankada çalışıyorum bir hafta önceden falan izin almak için haber vermem gerekiyor, neredeyse, ben senin gibi boş gezenin boş kalfası değilim diye konuştuk, şakalaştık falan. Sonra ‘iyi tamam ben habere gidip geleyim ararım seni’ dedi. Son konuşmamızmış o” diyor.
Metin’in o yeleği artık her hakikat peşinde koşan gazetecinin üzerinde. O yelek, Apê Musa’nın kalemi, Hrant Dink’in delik ayakkabısı… Bir eşyadan çok bir ruhu giyinmeyi anlatıyor…