Hüseyin Aykol
Mardin’in Derik İlçesi’nde yaşamakta olan Metin Alataş’ın ailesi 1990’lı yıllarda üzerindeki baskılar nedeniyle Adana’nın Seyhan İlçesi’ndeki Gülbahçesi Mahallesi’ne yerleşmişti. Azadiya Welat gazetesinin Adana bürosunda çalışmakta olan Metin Alataş, 3 Nisan 2010 günü dağıtım yaptığı mahalleden ayrıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamadı. Alataş’ın boğularak öldürülmüş bedeni, ertesi gün Seyhan ilçesine bağlı Hadırlı Mahallesi’ndeki bir portakal bahçesinde ağaca asılı halde bulunduğunda 34 yaşındaydı. Alataş’ın cenazesi 5 Nisan 2010 günü Adana’nın merkez Seyhan İlçesi Karasu Mahallesi’nde bulunan Küçük Oba Mezarlığı’nda defnedildi.
Alataş, katledilmeden önce sürekli olarak kimliği belirsiz kişi veya kişiler tarafından ölüm tehditleri almaktaydı. Bu ölüm tehditlerinden en somutu ise 22 Aralık 2009 tarihinde yaşandı. Alataş, gazete dağıtımı yaptığı esnada 01 SD 443 plakalı, 1993 konseptinin meşhur kaybetme aracı beyaz Renault Toros markalı araçtan inen kimliği belirsiz kişilerce araca zorla bindirilerek darp edilmiş ve ölümle tehdit edilmişti. Alataş, bu tehdide ilişkin olarak ‘can güvenliği olmadığı’ gerekçesiyle Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu ve aradan sadece yaklaşık 3 ay sonra katledildi.
Alataş’ın alıkonulması ve ölümle tehdit edilmesine ilişkin şikâyeti sonrasında araç plakası için dahi araştırma yapılmadı. Olaydan iki gün önce bisikleti çalınmıştı ve özellikle son günlerde çalışma arkadaşlarına “Beni sürekli izliyorlar ve tehdit ediyorlar, her an başıma bir şey gelebilir” diyordu. Ölü bulunduğunda savcılık ilginç bir şekilde önce ailesini değil, gazetenin basıldığı Adana’daki matbaayı aramıştı. Üzerinde sürekli kimlik taşıdığı bilindiği halde, ölü halde bulunduğunda üzerinde herhangi bir kimlik çıkmadı.
Resmi rakamlarca ısrarla ‘intihar etti’ denmesine rağmen, somut olarak intiharı bırakalım, ruhsal durumunun kötü olmasını gerektirecek herhangi bir sorunu yoktu. Aile bireylerinin ve tüm arkadaşlarının ifadelerine göre her şeye rağmen son derece neşeli, hayata bağlı bir insandı. Ölümüne ilişkin soruşturma da, tıpkı ölmeden önce ‘şikayetçi’ konumunda olduğu diğer dosya gibi etkin bir şekilde yürütülmedi. Sadece bir rapora dayanarak kapatıldı.
Oğlunun gazetede çalıştığı için sürekli tehdit edilip, saldırıya maruz kaldığını belirte anne Hatun Alataş, öldürülmeden önce zorla alıkonulan oğluna işkence yapıldığını ifade etti. Anne Atalaş, başına bir şey gelebileceğine dair duyduğu kaygılar nedeniyle işine ara vermesini istediği oğlunun kendisine, “Anne sen ne diyorsun. Ara vermiyorum. Ne öldürülmekten ne de tutuklanmaktan korkmuyorum. Çalışmaya devam edeceğim” yanıtı verdiğini söyledi.
Okuruna ulaştırılamayan gazetenin hiçbir anlamı olamayacağının bilincinde olan dağıtımcılarımız en az haber toplayan muhabirlerimiz ve gazeteyi yayınlayan editör ve yazarlarımız kadar değerlidir. Dağıtımcı arkadaşımız Metin Alataş’ı asla unutmayacağız!