Bakanlık istediği kadar “çocuk işçiliği değil bu bir ‘eğitim – öğrenim süreci’” desin, biz biliyoruz: Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) devam eden çocuklar; bir hak ihlali olan çocuk işçiliğinin her boyutunu yaşıyor.
Geçtiğimiz yıl MEB’in düzenlediği “kampanyalar” sonucunda MESEM’lere devam eden çocuk sayısı 159 binden 900 bine çıkmış durumda.
Yakından bakalım… MESEM’lere devam eden çocuklar haftada 1 gün okula 4 gün işe gidiyor. Gittikleri işyerinde sigortaları işveren değil devlet ödüyor. Bunun nedeni elbette teşvik(!). Çocukların notunu da koordinatör öğretmen veriyor…
Çocuklar bu sisteme 8. sınıfta yani 13-14 yaşında dahil oluyor. Çocuklara ödenen ücret ise -devam ettiği sınıfa göre değişmek üzere- asgari ücretin ya üçte biri ya yarısı kadar oluyor. İşveren açısından düşününce hali hazırdaki durum oldukça iştah açıcı… Devletin her zaman sermaye ile uzlaşı içinde olduğunu da hatırlayınca “Haftada 1 gün okul”, “Maaş ve sigorta!”, “İş garantisi!” sloganlarıyla kampanyalar da artan çocuk sayısı da anlaşılıyor.
MESEM’lerle ilgili bir başka dikkat çekici durum da geçen yıl yayımlanan bir yönetmelik ile “devamsızlıktan kalan çocuklara” Mesleki Eğitim Merkezleri’ne geçiş hakkı tanınması. Böylece pek çok sebep ve hatta ihlal yüzünden okula devam edemeyen çocukların yaşadıkları ve maruz kaldığı ihlaller görmezden gelinmiş oluyor.
Türkiye çok uzun süredir çocuk işçiliğine karşı etkili mücadele etmekten vazgeçti. Her ne kadar 2018 yılını çocuk işçiliği ile mücadele yılı ilan etmiş olsa da bunun göstermelik olduğu, mevcut durumu bilmeden hazırladığı eylem planıyla belli oluvermişti.
12 Haziran Çocuk İşçiliği Mücadele Günü’nde İşçi Sağlığı Meclisi (İSİG) bir rapor yayımladı. Bu rapora göre; 2013 yılından bu yana en az 888 çocuk çalışırken yaşamını kaybetmiş. FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin Çocuğun Yaşam Hakkı 2022 Raporu’na göre ise en az 81 çocuk iş cinayetlerine maruz kalmış. Bu can yakıcı rakamlar çalıştırılmanın çocuklar için en ağır bedelini gösteriyor. Ancak çalıştırılmanın bedeli bunla sınırlı değil. Çocuklar çalışırken -eğer ölmüyorlarsa- şiddete maruz kalıyor, parasını alamıyor, gelişimsel olarak zarar görüyor ve bu süreçte işçi haklarından çoğunlukla yararlanamıyor.
Mesleki ve Teknik Eğitim Liseleri çocuk işçiliği açısından tartışmalıyken, çocuk odaklı bu tartışmalara kulaklarını kapayan MEB, MESEM’ler yoluyla çocuk işçiliğini meşrulaştırıyor. Bu meşrulaştırmanın ağır bedelini de çocuklar ödüyor. Oysa BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan bir ülkenin çocuk işçiliğinin önlenmesinde sermayeden değil çocuklardan yana taraf olması bir yükümlülük. Türkiye’de bu yükümlülük yerine gelmiyor olsa da biz İSİG’in 12 Haziran günü yayımladığı raporda bir kere daha belirtilen noktaları buradan tekrar edelim:
“• Ucuz çocuk işgücünü teşvik eden ve bunun altyapısını oluşturan eğitim sistemi ve eğitim politikalarına son verilmelidir. Tüm çocuklara parasız ve nitelikli eğitim imkânı sağlanmalıdır.
- Çocuk emeğiyle ilgili veriler bilimsel, güvenilir ve düzenli bir şekilde yayınlanmalıdır.
- Kayıt-dışı çocuk işçi çalıştırılan kişi ve kurumlara göz yumulmamalı, caydırıcı cezalar verilmelidir.
- Yasadışı çocuk işçi çalıştırmayı önlemeye yönelik tedbirler alınmalı, denetimler etkin ve sıkı bir şekilde yapılmalı, ilgili mevzuatlar yürürlüğe koyulmalıdır.
- Tüm çocuklar ücretsiz ve detaylı sağlık taramasından geçirilmelidir. Yeterli, sağlıklı ve dengeli beslenme imkânı sağlanmalı, bağışıklık sistemleri kuvvetlendirilmelidir.
- Çocuk işçilik yasaklanmalıdır”.