Geçtiğimiz hafta Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından güncel işgücü istatistikleri açıklandı. Ekim 2019’a ait verilere göre, Türkiye’de işsizlik oranı Ekim 2018’e göre 1.8 puan artarak yüzde 13.4’e yükseldi. Bu dönemde işsiz sayısı 608 bin kişilik artışla 4 milyon 396 bin olarak hesaplandı.
TÜİK’in işsizlik oranını düşük göstermek için, verilerin hesaplanmasında tanımları ve tanım aralıklarını değiştirmek gibi bazı numaralar yaptığı, sendikal hareketi takip eden herkesin malumu. DİSK-AR TÜİK’in söz konusu verilerini değerlendirerek geniş, tanımlı işsiz sayısının Ekim 2019’da 7 milyona ulaştığını, geniş tanımlı işsizlik oranını ise yüzde 20.1 olarak hesapladığını duyurdu.
Türkiye’de işsizliğin giderek yakıcı bir sorun haline geldiğini ortaya koyan rapor ve değerlendirmelerin ardından bir başka veri gündeme geldi. CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, TÜİK’in işsizlik oranını düşük göstermek için “iş gücüne dâhil olmayanlar” verilerini manipüle ettiğini hatırlatarak açıklanan istatistiklerde “iş gücüne dâhil olmayanların nedene göre dağılımı” başlığı altında yer alan “ev işleriyle meşgul” olanlar kategorisinde olağandışı bir artış olduğunu açıkladı. CHP Ekim 2018’de “ev işleriyle meşgul” olduğundan dolayı iş gücüne dâhil olmayanların sayısı 10 milyon 917 bin iken bu sayının Ekim 2019’da 11 milyon 549 bine yükseldiğine dikkat çekti. Bu da son bir senede 632 bin kişinin iş aramaktan vazgeçip ev işleriyle meşgul olmaya başladığı anlamına geliyor. Üstelik bu 11 milyondan fazla kişinin tamamı kadın.
Belli ki, TÜİK işsizlik oranını düşürmek için işgücü dışında sayılan “ev işleriyle meşgul”lerin hesaplamasında bir numara yapıyor. Ama mesele sadece bu numara mı? Ne demek “ev işleriyle meşgul olmak?” Az değil 11 milyon kadın bu statüde. Ücretli bir işte çalışmıyor ve ev işleriyle meşgul oluyor. Peki, ücretli bir işte çalışan resmi rakamlara göre yaklaşık 9 milyon kadın ev işleriyle meşgul olmuyor mu? “Ev işleriyle meşgul” kategorisinin hesaplanmasını istatistik dünyasında bir manipülasyon unsuru olarak görüp hemen AKP’nin istatistik oyunlarını eleştiri faslına geçemeyiz. Burada bir es verip bazı tarihsel ve toplumsal olgulara lanet okumalıyız!
Cinsiyetçi iş bölümü, ev işi olarak tanımlanan ve beslenme, temizlik, yaşlı, hasta, çocuk bakımı gibi hane içinde yaşamın sürdürülmesine dair işleri kadınların omzuna yıkan tarihsel ve toplumsal bir olgu. “Ev işleri”nin duygusal emekle daha da karmaşık hale gelmesi de işin bir başka boyutu. Sadece Türkiye’de değil ataerkil düzenin temel toplumsal zemin olduğu tüm toplumlarda yani neredeyse yer kürenin tamamında kadınlar ev işleriyle meşgul. Ücretli bir işte çalışsın çalışmasın “ev işleri” kadının meşgul olması, kendi yapmasa bile yapılmasını organize etmesi gereken bir konu. Üstelik de bu işler karşısında sarf ettikleri emeğin karşılığı da yok.
AKP gibi neoliberal iktidarlar ise son 30 yıldır parlatıp durdukları “kutsal aile” masalı ve kadının en temel görevi anneliktir gibi açıklamalarla aslında ev işlerinin doğallaştırılmasının güncel kuvvetini oluşturuyor. Ev işleri “meşguliyet” gibi zevzekliklerle doğallaştırılarak iyice görünmez ve devredilemez kılınıyor. Yetmezmiş gibi ev içinde sarf edilen bu karşılıksız emek kadınların çalışma hayatına daha eşitsiz koşullarda katılmasına yol açıyor. Ekim 2019 istatistiklerinde kentsel genç kadın işsizliğinin yüzde 37’ye ulaştığı verisi bunun nasıl bir eşitsizlik olduğunun sadece bir kanıtı. Kadınların niteliksiz işlere mahkum edilmesi, düşük ücret, güvencesiz çalışma, kayıt dışı çalışma, işsizlik gibi her melanetin altından işte bu ev içi meşguliyetler çıkıyor. TÜİK’in hesaplaması da kadınların ücretli ve ücretsiz emek açısından maruz kaldığı çifte sömürünün istatistiklerle de görünmez kılındığının kanıtı.
Bize gelecek olursak iki ay sonra 2020 8 Mart’ını idrak edeceğimiz şu günlerde, “dünya emekçi kadınlar günü” ısrarını sürdürmeye hazırlanan arkadaşlarımın bu “meşguliyetleri” de göz önüne almasını ve “emekçi”den kasıtlarını güncellemesini dilerim.