AKP-MHP iktidarı toplumun bütün muhalif dinamiklerine karşı topyekun saldırıya geçti. Felaket tellallığı gibi olmasın ama bugün yaşananlar yarın yaşanacak daha büyük ve ciddi gelişmelerin belki de kaosun habercisi gibi.
Bütün işaretler bunu gösteriyor. Kayyım darbesi, milletvekilliğini düşürmek suretiyle yaşanan meclis darbesi, kesintisiz gözaltı operasyonları devam ediyor. Baroları teslim almaya ve etkisizleştirmeye yönelik yasal hazırlık son aşamasında. Arkasından zaten kuşatılmış olan diğer meslek örgütleri hedefe alınacak. AYM kararına rağmen kamuda işe girme başvurularında “güvenlik soruşturması” geri getiriliyor. İşçilerin kıdem tazminatı topun ağzında.
Kadınlara ve gençlere yönelik saldırı zaten had safhada. Son sürprizi de dün Erdoğan açıkladı. Twitter, facebook ve youtube’a savaş açtı; isim isim sayarak – araya netlflix’i de kaynatarak – “sosyal medyayı” kapatacaklarını bütün dünyaya ilan etti. Oysa 4 gün önce sosyal medyanın ne kadar önemli olduğunu gençlere anlatıyordu.
Savaş ilanı gerekçeleri malum ama ne inandırıcı ne de gerçekçi değil. Gerekçe olarak sosyal medyadaki “ahlaksızlık”, kadınlara son dönemlerde artan taciz ve saldırılar gerekçe gösteriliyor ve Türkiye toplumunun buna inanması bekleniyor. Oysa sosyal medyadaki ahlaksızlık, saldırı, itibar suikastları, küfür, hakaretlerin tamamı, trol ve troliçelerin marifeti ve eseri olarak hayata geçirildi. Haliyle sosyal medyanın hedefe konulmuş olmasının tek sebebi “bu ahlaki-etik gerekçeler” olamaz. İktidarın sosyal medyayı yeterince denetime alamamış olması, gençlerin dislike eylemi de tek başına bu saldırı tehdidinin gerekçesi değildir. Burada çok büyük ihtimalle daha önemli hesaplar var. Dolayısıyla bunca saldırı ile birlikte iktidarın son hamlesini ciddi bir uyarı fişeği olarak görmek ve okumak gerekir. Sosyal medyaya yönelik tehdit, topluma yönelik daha büyük ve ciddi bir saldırı hazırlığının yapıldığını varsaymak yanlış olmaz. Kürt basının 30-35 yıllık en büyük deneyimi “medyaya yönelik her saldırı ve yönelim, topluma yönelik daha büyük bir saldırının işaretidir” tecrübesi olmuştur. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, 20 Aralık 2011 yılında Kürt basınına bir gece yarısı AKP- Cemaat ortaklığıyla yapılan kitlesel gözaltı operasyonundan sadece bir hafta sonra 28 Aralık 2011 tarihinde Roboski katliamı yaşandı. Buna benzer onlarca örnek sıralamak mümkün. Bu yüzden toplumun elinde bulunan, toplumun biraz olsun kendini özgürce ifade edebildiği sosyal medyaya yönelik bu tehdidi hafife almamak lazım.
“Peki hesap ne, iktidar şimdiye kadar topluma yönelik hangi saldırıyı uygulamadı ya da eksik bıraktı bugün yaşananlardan daha kötü ne yapabilir ki” şeklinde bazı sorularla daha büyük bir tehlikenin yaklaşmakta olduğu varsayımı sorgulanabilir. Ama dünyanın hiçbir yerinde iktidar kötülüğünün bir sınırı ve doyma noktası yoktur. Otoriter her iktidarın tahayyül edilemeyecek kadar kötüleşebileceği dünya tarihindeki felaketlerden sabittir.
Yukarıda sıralanan bütün sorulara cevap vermek için iktidar kanadından gelen kimi açıklamaların satır aralarına bakmakta fayda var. Bir süredir iktidar pratiklerinin ideolojik ve güncel siyasal sınırlarını belirleyen ve hatta bunları buyuran Bahçeli, 22 Haziran tarihinde yaptığı bir açıklamada Türkiye ve bölgedeki gelişmelere işaret ederek “Görüldüğü kadarıyla süreç iyice kızışacak, bölge oldukça ısınacaktır” değerlendirmesinde bulundu. Bunu sadece Bahçeli’nin “öngörüsü” değil aynı zaman da arzusu ve muradı olarak da görmek mümkün. İktidar, Suriye savaşına müdahil olmasına, Rojava işgal girişimine, Güney saldırısına, Libya ve Akdeniz’deki gerilimin bir parçası olmasına, içerideki her türlü siyasi darbeye, her gün ihtiyaçlarına göre yasa üzerine yasa çıkarmasına rağmen toplumun rızasını alamıyor, aksine toplumsal desteğini kaybediyor.
Bu saatten sonra saldırgan politikasından geri dönemeyeceğine göre, saldırıları da bir üst boyuta çıkarmayı tek çıkar yol olarak görüyor. Üstelik bir de iktidarını mutlaklaştırmak için önüne koyduğu 2023 gibi bir hedefi var. Bir de tarihin toplumun bir devinimi, değişim talebi ve mevcut durumdan kurtulma istenci var. Haliyle iktidar 2023’e doğru siyasi hedeflerini tutturamayacağını bu konuda toplumsal destek alamadığını, toplumun değişim talebinin
büyüdüğünü gördükçe agresifleşiyor, saldırganlaşıyor. Türkiye çok kritik bir zaman dilimine girdi ve bugün yaşananların tamamı 2023 hedeflerine yönelik hazırlığın bir parçası. Ülke ya mevcut durumdan kurtularak Cumhuriyetin 100’üncü
yılında daha demokratik ve özgür bir ülke olacak ya da bir çeşit otoriter “21’inci yüzyıl sultanlığına” evirilecek. İşte bugünkü hamleler bununla ilgili ve daha büyük bir toplumsal kaosun hazırlığı olarak cereyan ediyor. Akdeniz ve Libya’daki gerilim tırmandırılması, hiçbir çıkar yol kalmamışsa Türkiye’nin daha doğrudan bölgesel ve küresel bir çatışmanın parçası haline getirilmesi ve savaş koşullarında üretme arayışı önümüzdeki çok büyük bir olasılık gibi
duruyor. Buna itiraz edebilecek bütün kanallar şimdiden kapatılıyor.