Taksim tezgâhının Kürtlere saldırmak için kurulmuş olduğu her gün yeni ayrıntılarla ortaya çıkarken, bütün kanıtlara rağmen resmi muhalefet, iktidarın dizinin dibinden ayrılmıyor. Muhalefet böylece Kürtlerle olan bağlarını da koparmış oluyor
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hedefinde olan Kuzey ve Doğu Suriye, savaş uçaklarıyla bombalanıyor.
Bu arada, Dilok’un Karkamış ilçesine 4 roket atıldı. Söz konusu saldırıda 3 sivil yaşamını yitirdi, 6 sivil yaralandı. Karkamış’ın karşısında yer alan Celabrus bölgesinin Türkiye ve himayesindeki paramiliter güçlerin kontrolünde olmasına rağmen AKP-MHP medyası söz konusu roketlerin YPG tarafından atıldığını iddia etti. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan’ın, Suriye iç savaşına dair “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim” sözlerini akıllara getirdi. Atina Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Cengiz Aktar, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Avrupa Birliği’nin (AB) söz konusu saldırılara dair tutumunu değerlendirdi.
Tam bir senaryo
“Osmanlı’da oyun bitmez” deyişini hatırlatan Aktar, Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticilerinin de Taksim’deki saldırıyı bahane ederek, Rojava ve Kobanê başta olmak üzere pek çok bölgeye saldırmasını “senaryo” olarak değerlendirdi. Söz konusu saldırı ve durumun “açık bir tezgah” olduğunu sadece bu konuya duyarlı kitleler ve bireylerin değil, muhalefetin de söylediğini aktaran Aktar, şunları söyledi: “Artık suyu çıktı. Kadın benim YPG ile Kürt hareketiyle alakam yok diyor. Yakınları benzer şeyler söylüyor, bu konuda konuşan herkes, bunun Türkiye destekli Suriye’deki Arap çetelerin işi olabileceğini söylüyor. Tezgah olduğunu 20 Kasım gecesi Rojava’ya yağan bombalar destekliyor. 31 kişi öldü ama taziye yok, kimsenin umurunda değil. İktidar zaten o yolun yolcusu ama muhalefetten de kimse ses çıkarmıyor. Dolayısıyla yine yerli ve milli bir konsensüs oluştu. Mesele Kürtler, Kürtleri vurmak olunca yerli ve milli güruh tek yumruk oldu. Bu şekilde de devam edecek.”
Kürt olunca iş değişiyor
Uluslararası ülkelerin saldırılar karşısındaki tutumuna değinen Aktar, “Mesele Kürtleri vurmak olduğunda, konu Kürtlere karşı herhangi bir ülkenin harekâtı olduğunda, hele hele vuran ülke NATO üyesi ise tepkiler sınırlı kalıyor. Türkiye ortaklarının da tepkileri çok sınırlı ve komik oluyor. NATO ülkesi olmayan İran, Mahabad’ı ve Erbil’i vuruyor diye çok sert tepki verilirken, Türkiye vurduğunda ‘yapma çocuğum’ gibi çok yumuşak tepki veriyorlar” şeklinde konuştu.
NATO’nun şımarık çocuğu
Aktar, “NATO’nun şımarık çocuğu” olarak tanımladığı Türkiye’nin uluslararası hukuka aykırı hareket ve ifadelerine göz yumulduğunu belirtti. Süregelen Rusya-Ukrayna savaşı karşısında Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun NATO ittifakı içinde muhafaza edilmek istendiğini belirten Aktar, “Türkiye’nin güvenlik endişeleri diye bir şey uydurdular. Türkiye’nin güvenlik endişeleri neymiş diye sorduğunda da Suriye diyor, NATO ülkesi olduğu için Yunanistan diyemese de demeye getiriyor. Sanki Suriye, Yunanistan, Türkiye’ye saldıracak gibi bir hava yaratıyor, yarattıkları havaya da inanmaya başladılar. Böyle bir tehlike varmışçasına, ipe sapa gelmez gerekçelerle alakası olmayan bir dünyada yaşıyoruz. Burada tek gerçeklik var o da Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun NATO’nun içinde kalmasını garanti altına almak” sözlerine yer verdi.
Seçim oyunu oynanıyor
Aktar, Suriye ve Türkiye’nin sınırlarında kalan ve savaşın sürdüğü alanda yaşanan zulüm ve baskının had safhada olduğunu belirterek, bölgede bir nevi sokağa çıkma yasağı konulduğunu söyledi. Her iki tarafta da insanların diken üstünde yaşadığını belirten Aktar, Türkiye’nin savaş politikalarına ilişkin şunları söyledi: “Tüm sorunsal, bu hava saldırılarının bir kara saldırısına dönüşüp dönüşmeyeceği. Kanaatimce iş oraya varmayacak, çünkü Recep Tayyip Erdoğan ve rejimin savaşmak için parası yok. Sağdan soldan dilendikleri paraları da seçim için kullanmak istiyor. 2015’teki bombalı katliamlarının bir benzerinin tekrarlanması bu seçim gündeme gelmeyebilir ama belli de olmaz. Ancak Anayasa’nın 58’nci maddesi uyarınca savaş hali ilan edilerek seçim ertelenebilir.”
Karkamış Beyoğlu’nun devamı
Aktar, Karkamış’a yapılan ve YPG ile PKK tarafından yapıldığını iddia edilen saldırının Beyoğlu saldırısının devamı olduğunu belirtti. Cerablus’un TSK himayesindeki Sünni ve Arap çetelerin kontrolünde bir şehir olduğunu anımsatan Aktar, “Cerablus’tan atıldığı söyleyenler var, zaten ancak o bombaların nerede, kim tarafından atıldığını tespit etmek için oraya uluslararası bir tetkik heyeti yollamak gerekiyor. Şimdi Ankara Karkamış’a uluslararası heyet sokar mı, sokmaz tabii. Türkiye’nin söylediğine inanmak isteyen batılılar da yetersiz açıklamalarda bulunuyorlar. Önümüzdeki günlerde ne olacak, nasıl devam edecek, edecek mi, göreceğiz. ABD basına söylemese de kapalı kapılar arkasında Türkiye’nin bu saldırıyı durdurmasını söylüyordur” diye konuştu.
Avcı: Taksim bilgileri şüpheli
İstanbul Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım Pazar günü düzenlenen bombalı saldırı üzerine medyascope’dan Ruşen Çakır’a konuşan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avc, “Ben şu ana kadar daha ciddi bilgiler olduğu kanaatindeydim, PKK’yla bağlantısı konusunda bilgi vardı diye düşünüyordum. Sanığın savcılık ifadesi yayımlandı. O ifadeye bakarak bir şeyler söylemek çok zor gibi gözüküyor. Kişinin (Albashir) örgütsel faaliyetleri hakkında pek de bilgi yok. Sanki gelişigüzel talimat vermiş, yola çıkıp gelmiş gibi bir hava var. Bütün irtibatlar Arap asıllı, içlerinde PKK’ya yakın durabilecek, eskiden PKK’lı sayılabilecek insan da yok. Orada verilen kod isimler PKK’nın kullandığı bir şey değil. Ya dosyada çok bilgi var biz göremiyoruz; yoksa şu ortaya çıkan bilgilerle şu örgüt demek için çok erken, PKK demek için erken gibi gözüküyor” diye konuştu.
Kaynak: Yüsra Batıhan / Ankara-MA