Türkiye kapitalizmi tarihinde ekolojik tahribat açısından AKP’li yıllar özel bir yerde anılacak. Doğal varlıkların yağmasına dayalı ilerleyen kapitalist birikim mantığı karşısına çıkan her şeyi yıkıp geçiyor, hiçbir kural tanımıyor gerçekten. AKP’li yıllar bu dizginsizlikle anılacak. Sonra gelecek kuşakların yaşamlarını doğrudan etkileyen bir sürü tahribat ve yıkıma sebep olundu. Derelerin, meraların, dağların, ovaların, denizlerin, göllerin, tarım alanlarının tahrip edilmeleri gelecek kuşakların yaşamlarını doğrudan etkiledi elbette ama bir yandan da şimdiki kuşakların yaşamlarını alt üst etti.
Ancak Akkuyu nükleer santrali taşıdığı yıkım potansiyeliyle hiçbir tahribatla karşılaştıramayacak düzeyde bir yıkım barındırıyor. Nükleer enerji bu, tahrip ettiği alanda binlerce yıl etkisini sürdürebiliyor.
Değişmeyen gündem
Seçim çalışması yürüttüğümüz Mersin’de katıldığımız her toplantıda, gezdiğimiz her bölgede, çağrıldığımız her söyleşide bir biçimde söz nükleer santrale geliyor. Bir sebebi var. 27 Nisan tarihinde (Bugün) yapılacak törenle Gülnar ilçesinde bulunan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne ilk enerji aktarımı yapılacak. Böylece tesis bir santral statüsüne kavuşacak.
Geçtiğimiz hafta bir araya geldiğimiz Mersin Nükleer Karşıtı Platform temsilcileri ile bu gündemle bir toplantı gerçekleştirdik. Platform yıllardır Akkuyu’daki nükleer santral projesi için aktif mücadele içerisindeydi ve bu uğurda epey emek verdiler. Gelinen noktada Mersin halkında geniş bir etki yarattıkları sahadaki yansımalardan anlıyoruz. Belirttiğim gibi, bu aralar her buluşma ve toplantıda söz nükleere geliyor.Nükleer santralin faaliyete başlaması, başlatılan nükleer karşıtı kampanyanın sonu anlamına gelmemeli. Aksine mücadelemizin daha da büyüyerek devam etmesi için hepimiz elimizden geleni yapacağız.
Depremin uyarısı
Bir değil, iki değil, on değil, yüz değil, binlerce kuşağın problemi haline gelecek olan nükleer santral, bu uzun ömürlü atık problemine rağmen yalnızca 60 yıl aktif kalabilecek. Ama ürettiği atıklar binlerce yıl depolanmak zorunda kalacak. Hemen her şeyin liyakatsiz ve üstünkörü yapılmasına alışıldığı ülkemiz gibi yerlerde kaza riskleri nükleer enerji kullanan diğer tüm ülkelerden fazla olsa gerek. Diğer yandan en büyük uyarıyı 6 Şubat depremlerinde aldık. Bölgenin etrafı aktif faylarla çevrili ve depremlerin işleyen bir santrali ne şekilde etkileyeceğini anlamak için elimizdeki tek seçenek deneme yanılma yöntemi. İstedikleri kadar santral depreme dayanıklı desinler, bu söylemlerinin bir geçerliliği yok. Yaşayarak gördük.
Üstelik şu ana dek basına yansıyan çeşitli iddialarla ilgili bir türlü sağlıklı bilgi alamadık. Zira bölge etrafı çevrilmiş bir Rus üssü görünümünde. Atom Enerjileri Kurumu dışında bir denetleme imkânı bulunmuyor.
Örneğin geçtiğimiz yaz ana yüklenici firma değiştiğinde işi devralan firmanın kalifikasyonu tartışma konusu olmuştu. Hem eski firmada hem yenisinde standartlara uygun çalışmaların yapılmadığına dair iddialar gündeme geldi. Bu iddialar yanıtsız bırakıldı. Ve son olarak depremlerde tesisin ne şekilde etkilendiğini bilmiyoruz. Halen tatmin edici bir açıklama yapılmış değil.
Mücadelemizi sürdüreceğiz
Elbette bu kaygılar giderilirse dâhi rahatlayıp bir kenara çekilmeyeceğiz. Nükleer santrale her şekilde karşıyız. Yarattığı doğa tahribatı ve yaratması muhtemel yok oluş senaryoları sebebiyle nükleere karşı durmaya devam edeceğiz. Birçok ülkenin maliyetleri ve tehditleri nedeniyle vazgeçtiği bir ortamda, zaten ülkeyi dünyanın çöplüğü haline getiren sömürge ruhlu iktidar şimdi de ülkeyi nükleer çöplüğüne çevirme derdinde. Seçim kampanyamız boyunca ve sonrasında da bu santralin durdurulması için mücadelemizi sürdüreceğiz.