M. Ender Öndeş
Epey oluyor; 1990’lardaydı. Aksaray’da dergi bürosunda otururken (Barikat) bir abi geldi, HADEP ilçeden bölgedeki demokratik kurumlarla ilişki için görevlendirildiğini büyük bir heyecanla anlattı. Çaylar kahveler derken, laf nasıl olduysa solun bölünmüşlüğüne geldi. Abi örnekler verirken, “Heval” dedi, “Bu kadar da olmaz ki. Dün Belediye-İş’e gittim, bir nolu şube, iki nolu şube, üç nolu… Sol çok bölünmüş çok!”
Öyle kaldık biz. İnanılmaz iyi niyetli, inanılmaz hevesli bir abi. Ağzımızı açıp “Abi onlar normaldir, sendikaların şubeleri olur” da diyemiyoruz. Öyle kaldık.
Şimdi bu çok eski bir anı tabii ki. Köprülerin altından çok sular aktı o günden bugüne. HADEP hâlâ efsanedir ama sonra işler değişti, HDP/HDK gibi olgular hayatımıza girdi, herkes birbirinin yerini öğrendi, vb… Yeterli mi? Bence çok yetersiz elbette ama başka bir mecradayız artık.
Kim soldur kim değildir tartışmalarına bir kez daha girmenin âlemi yok. HDP’nin durduğu bir yer var, üçüncü yol olarak tanımlanıyor. Adı önemli değil, önemli olan şu: HDP, mevcut iki ittifak dışında bir yerde, toplumsal hareketi önceleyen bir yol tutturmaya çalışıyor. Herkesle birlikte tek bir blok yaratılması daha iyi tabii. Özellikle ekonomik kriz ve yoksulluk, yoksullar-emekçiler arasındaki yapay buzları eriterek hakiki bir ‘ezen-ezilen’ kutuplaşmasının önünü açmaktayken hayati bir önem taşıyor.
Tam bu noktada, Ayhan (Bilgen) Hoca’nın son günlerde söyledikleri HDP ve muhalifler açısından ufuk açıcı görünüyor. Hocam, ta 7 Haziran’dan başlattığı eleştirilerinde aslında tek bir cümle söylüyor: HDP, merkezden ayrılıp radikal muhalefete yönelmekle hata yaptı; kendini ‘muhatap alınmaz’ hale getirdi. 7 Haziran için ben de bir rezerv koyabilirim. Şimdi geriye dönüp baktığımda ben, HDP’nin daha o gece örneğin 10 maddelik bir ilkeler bildirisi yayınlayıp “Bunları kabul edenlerle varız” diyerek köy/mahalle buluşmalarıyla bu ilkeleri deklare etmesinin, böylece aktif siyaset yapmasının daha iyi olacağını düşünüyorum; bu “bize ne, ne yapıyorsanız yapın”dan daha iyiydi. Ama Ayhan Hoca’nın; “Millet İttifak’ı BBP ile birlikte fotoğraf vermekten çekinmiyor ama HDP ile görünmekten çekiniyor ise HDP’nin insanların kaygı ve korkularını giderecek bir güven beyanına ihtiyacı var” cümlelerinin anlattığı şey, HDP’nin halka değil, sisteme “güven vermesi”, ona dâhil olmasıdır.
Daha ötesi ise şu: “İyi Parti, MHP’den koptu ama toplamda Türk milliyetçiliği Türk siyasetini kuşatmış durumda. Bu bir büyüme stratejisidir. CHP de oyları yükselmiyor ama etki alanı genişliyor. O zaman HDP’nin de kendine özgü bir formül bulması ve demokratik merkeze oturması gerek.”
Tam olarak bu işte: Merkeze oturmak, merkezde olmak. Her ne oyun oynanıyorsa onun içinde olmak; bunun için de en temel politik ilke ve taleplerinden vazgeçmek ya da yok saymak. Bütün bunlar, tam da öfkeli insanların kıpırdanmaya başladığı, HDP’nin ve bütün solun ‘yukarıya’ değil ‘aşağıya’, sokaktaki öfkeye “güven beyan etmesi” gereken bir zamanda söyleniyor.
Hiç hakarete filan lüzum yok. Bu, Ayhan Hoca’nın yolu. HDP’ninki farklı. Millet İttifakı BBP ile alttan üstten, profilden her türlü selfie çektiredursun, HDP o kareye girmek için bir ‘güven beyanı’nda bulunmayacaktır. Güven verilmesi gereken merci bellidir: Halk! Bu kadar!
Herkesin bilmesi gereken ve aslında bildiği gerçek ise şu: Şehrin de, siyasetin de merkezinde arsalar çok pahalı, çok! Oralardan yer almak için çok şey satmanız gerekir. Biz ise yoksuluz. İnsan yoksul olunca geriye satacak sadece aklı, fikri ve onuru kalıyor.
Sonuç olarak, kulakları çınlasın, HADEP’li abiden devam! Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek felaket!