Sanırım yine boyumdan büyük bir işe kalkıştım. Ama öylesine içten, öylesine umutlu, öylesine inadına bir çağrıydı ki; “Tamam, o zaman…” demekten başkaca da yol kalmadı. Umarım bunca değerli yazarla birlikte benim gibi bir yaşam ve kent savunucusunu da “Yeni Yaşam” alanından seslenmeye davet eden dostları utandırmam.
İlk yazıyı yazmak zormuş vesselam.
Aklımda, fikrimde binlerce konu kavgaya tutuşmuş. Dışarda çığlık çığlığa üstümüze çullanan yalanların ve yanlışların kalabalık gürültüsü…
Ben klavyeye bakıyorum, o da bana… Olağan üstü bir sessizlik sürüyor aramızda… Tek bir tık sesi bile yok… Birden ekranda Nâzım beliriyor;
Adedi devir
sıfır.
Şehir
sustu
Kenetlendi nokta nokta şehrinin
asfalt-beton çenesi:
bin dokuz yüz nokta nokta senesi
nokta nokta
ayında…
İşte, bizim yıllardır bitmeyen şiirimiz ve
çilemiz…
Sesini kaybeden şehirlerimiz…
Üstelik sadece sesini mi?
Özgürlüğünü, özgünlüğünü, kimliğini, dilini, hafızasını, insanını, çocuğunu, kadınını, börtü böceğini, hayvanını, bitkisini, ormanını, tarım alanlarını, meralarını, otlaklarını, tarihini, kültürünü, emeğini nefesini, suyunu… Kısacası yaşamdan yana olan her değerini hızla kaybeden kentlerimiz ve kırlarımız…
Birden aklıma doğduğum İstanbul düşüyor. Büyüdüğüm Diyarbakır, Kayseri, Ankara, Adana, Trabzon… Ardından Sur… Ardından Hasankeyf… Ardından Bergama… Ardından Cizre.. Ardından Nusaybin… Ardından İzmir…Ardından Halep…Ardından Kobane.. Ardından Bağdat…Ardından Mardin…Ardından Dersim.. Ardından Beyrut…Hevsel Vadisi.. Cendere Vadisi… Dolmabahçe Vadisi… Ardından Soma… Ardından Trakya, Karadeniz, Ege… Ve mahalleler… Ve Meydanlar… Ve Parklar… Ve sokaklar…
Karışıyorum… Niye yalan söyleyeyim, korkuyorum da bazen. Öylesine büyük bir hasar ve yarılma yarattı ki ahlaksız sistem, hesabının görülmeye başlamasını görmeden gitmekten korkuyorum. Mecalimizi yitirmekten… Dayanışmadan, barıştan, insana ve geleceğe dair umudumu yitirmekten… Ses çıkaramamaktan… Susmaktan… Tam kararıyorum ki… Yine bir şiir yetişiyor imdada ekranda beliren Nâzım’dan…
Belki ben
o günden
çok daha evvel:
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
o günden
çok daha sonra:
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım…
Ve ben
o günden
çok daha sonra;
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara,
son kavgadan sonra benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara
bayram akşamlarında keman
çalacağım…
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların
adımları..
Sonra birden ben de bir şeyler yapabilirim diye düşünüyorum…
En azından yıllardır emek verdiğim, kafa yorduğum, mücadele ettiğim bu kentlerin sesini duyurabilirim “Yeni Yaşam” gazetesinden…
Hem illa ki yardım ederler dostlar bana…
Üstelik baksana diyorum inada…
Bu inat ve inanç değil midir bizi kurtaracak olan zincirlerimizden…
Kaç gazeteleri kapatılmış haksızca, hukuksuzca…
Kaç gazeteci tutsak ya da yurdundan uzak doğruları haberleştirdi diye…
Ama yine de ne diyor bu canlar;
Yeni bir yaşam için, özgür bir yaşam için yola çıkıyoruz. Basın dünyasına YENİ YAŞAM ile adım atıyoruz. Zorlu bir yaşama adım attığımızın farkındayız. Adımız, adımımız ilk olabilir; ama yaşamı tecrübelerle dolu gazetecilerle geliyoruz. Gerçeğe asla sırtını çevirmemiş, bıkmadan, usanmadan gerçeğin üstüne üstüne yürümüş kadrosuyla her gün hayatın içinden haberler taşıyacağız. Gerçeğe ulaşmanın ve ulaştırmanın emekçileri olacağız.
Sadece bir grubun değil; çocukların, gençlerin, kadınların, emekçilerin, işsizlerin, öğrencilerin, kısacası herkesin ve her şeyden önce doğamızın, coğrafyamızın, ülkemizin sesi olacağız. O zaman tamam… Ben de varım… Üstelik bugün 28 Mayıs… Gezinin sesi geliyor uzaktan… Yolunuz, yolumuz açık olsun… Sesimiz her yerden duyulsun…