DEM Parti’nin Mêrdîn belediye eşbaşkan adayları Devrim Demir ve Ahmet Türk ile konuştuk
Selman Çiçek
31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler yaklaşırken Kurdistan’da da seçim atmosferi ısınıyor. Burada en çok merak edilen konuların başında kayyımların gönderilmesi var. İki defa kayyım atanan ve adı kayyım döneminde yolsuzlukla anılan Mêrdîn Büyükşehir Belediyesi seçimleri de merak edilen kentlerin başında geliyor. DEM Parti’nin açık farkla kazanmasının beklendiği Mêrdîn Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları Ahmet Türk ve Devrim Demir ile Mêrdîn’de nasıl bir belediyecilik yapacaklarını ve projelerini konuştuk.
- Farklılıkların ortak yaşadığı Mêrdîn’de aday gösterildiniz. Mêrdîn’de aday gösterilmek sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ahmet Türk: Mardin halkın şehridir. Birçok inancın, kültürün, kimliğin birlikte yaşadığı bir şehirdir. Asla ve asla ayrım yapmadan bütün halkımıza hizmet etmeye çalışacağız. Bir ön seçim yapıldı. Demokratik bir adımdı. Bizim mücadelemiz sadece encümen olmak değil, belediye başkanı olmak değil. Mücadelemiz, geleceğimizi belirleyecek bir siyaseti yürütmektir. Bugün hep birlikte hareket etmemiz gerekir. Elbette yerel seçimler önemlidir. Demokrasinin en önemli ayağıdır. Halkımızın iradesini yansıtmak gibi bir sorumluluğumuz var. Bundan sonra kayyım siyasetine karşı halk ile birlikte direneceğiz.
Devrim Demir: Öncelikle önseçim öncesi büyük bir özveriyle süreci takip ederek, sahip çıkarak iradelerini belirleyen değerli delegasyona teşekkürle başlamak istiyorum. Aday olarak seçilmem beraberinde çok ciddi ve bir o kadar da değerli, anlamlı bir sorumluluk doğurdu. Bana düşen de bu yolculukta hakkıyla yürümek ve halkıma hizmet etmektir. Mardin benim çocukluğumun özlem şehirdir. Ben kendi toprağında yaşama hakkı elinden alınmış ve zorla göç ettirilmiş bir ailenin çocuğu olarak metropolde büyüdüm. Benim gibi milyonlarca çocuk doğduğu, duyguda bağlı olduğu toprağına ait bir hikayesi, anısı olmadan büyüdü. Bu aidiyet duygusunu korumak çok önemli ama yaşadığın yer ve koşulların realitesi içinde bir o kadar da zordur. Sanırım ben zor olanı başardım. Çok az hatırladığım anım var ama hikayemiz köklüydü. Bu aidiyet duygusu yıllar sonra beni Kürdistan’a getirdi. Belki 10,5 yıldır yaşadığım yer Amed ama Mardin’le de bu süreç içerisinde anılar biriktirdim ve bugün sürgün edildiğim şehre geri dönmek, onu kucaklamak çocukluğumu kucaklamak gibi bir şey. Burada yıllardır süregelen ayrımcılığı kırmak, daha güzel, daha güvenli yarınların inşasına öncülük etmek için buradayım. Dolayısıyla benim için anlamı büyük ve derin.
Ahmet Türk: Mardin birçok inancın, kültürün, kimliğin birlikte yaşadığı bir şehirdir. Asla ve asla ayrım yapmadan bütün halkımıza hizmet etmeye çalışacağız. Belediyenin imkânlarını halka yönlendireceğiz. Her zaman söylüyorum, keşke Türkiye Mardin gibi olsa, bu kadar renkli ve dayanışma içerisinde olsa..
- Uzun yıllar kayyım tahribatında olan Mêrdîn’de nasıl bir belediyeciliği hayata geçireceksiniz?
Devrim Demir: Kayyım politikası bir işgal politikasıdır ve süreç hepimize bu işgal politikasının yarattığı tahribatları gösterdi. Kayyım politikası toplumun iradesine, kültürel hafızasına ve haklarına doğrudan bir saldırı politikasıdır.
İki dönemdir Kürdistan’daki diğer tüm belediyeler gibi Mardin Belediyesi de kayyımla yönetiliyor ve kayyım gerçekliği burda da kendisini vermediği hizmet, borçlandırma, taşınmazları satma, devretme, hibe etme ve halkın olanı ranta açma, rantçılara peşkeş çekme ile gösterdi. Bizler bu anlayışlara karşı yerelden başlayarak her düzeyde ortak mücadele zeminlerini çoğaltmak ve halkımızla birlikte hayalini kurduğumuz belediyeciliği inşa etmeyi hedefliyoruz. Belediyecilikte şeffaflığı, hesap verebilirliği ve katılımcılığı esas alıyoruz.
Katılımcı toplumcu bir yaklaşımla toplumun ihtiyaçlarını tespit etmek, ihtiyaca ve önceliğe göre sıralamak ve buna göre politikalar üretmek esas olacaktır. Bazen kendi aramızda konuşurken bu kadar tahribatın olduğu bir zeminde hayal ettiğimiz düzeyde bir belediyecilik anlayışını inşa etmek ne kadar mümkün olur acaba diye kendi kendimize soruyoruz. Belki zor olacaktır, belki zaman alacaktır ama en nihayetinde ilk elden bu talanı durduracağız. Ve biliyoruz ki asla daha kötüsü olmayacak. Demokratik yerel yönetimler modelimiz var ve bu model üzerinden hayalini kurduğumuzu inşa etmek mümkün.
Ahmet Türk: Mardin halkın şehridir. Birçok inancın, kültürün, kimliğin birlikte yaşadığı bir şehirdir. Asla ve asla ayrım yapmadan bütün halkımıza hizmet etmeye çalışacağız. Belediyenin imkânlarını halka yönlendireceğiz. Arap, Türk, Kürt, dil ve tat ayrımı yapmadan herkese hizmet sunmaya çalışacağız.
Mardin tarihi bir kent, birçok kültürün ve inancın birlikte yaşadığı ve gerçekten sorunsuz bir şekilde bugüne kadar yaşadığı önemli bir kenttir. Ben her zaman söylüyorum, keşke Türkiye Mardin gibi olsa, bu kadar renkli bir ülkede insanlar devamlı dayanışma içerisinde yaşamlarını sürdürüyor. Ayrıca Mardin artık bir turizm kenti, bahar ve yaz aylarında adeta yer bulamazsınız. Çarşıda dolaşmak bile zorlaşıyor. Biz, bu tarihi Mardin’i korumak, tarihi kentin özellikle ikinci caddesinde yeniden restorasyon etmemiz gereken bir bölüm var. Oraları da Mardin’in siluetine yakışır şekilde yeniden düzenlemek istiyoruz. Bu farklılıkları koruyabilecek, kültürel çalışmalar yapacağız. Kentin birçok ihtiyacı var, muazzam bir yol ağı var, beş bin kilometrelik bir yol ağı var. Bütçemize göre bu yolları iyileştireceğiz. Kentte kooperatifleşmeyi esas alan bir çalışma yapmamız gerekiyor. Özellikle tarımsal alandaki kooperatifleşme ve hayvancılık kooperatifleri oluşturmak gibi bir hedefimiz var. Her şeyden önce şeffaf belediyeciliği oturtmamız lazım. Halka, sivil toplum örgütlerine hesap verebilecek bir anlayışı oturtacağız.
Devrim Demir: Kayyım politikası bir işgal politikasıdır, toplumun iradesine, kültürel hafızasına ve haklarına doğrudan bir saldırı politikasıdır. Bizler bu anlayışlara karşı yerelden başlayarak halkımızla birlikte hayalini kurduğumuz belediyeciliği inşa etmeyi hedefliyoruz
- Kürt dilinin yaşam dili haline gelmesi için belediye olarak ne gibi projeleriniz olacak?
Devrim Demir: Kürt dili yıllardır bilinmeyen bir dil olarak tanımlandı. Sanırım yeryüzünde anadilini konuştuğu için cezaevi yatan tek halk Kürtlerdir. Yüz yıldır Kürtler tekçi ulus devlet anlayışı tarafından inkar ediliyor ve her türlü ayrımcılığa, baskıya ve şiddete uğruyor. Belediyeler doğrudan halka hizmet eden kurumlardır ve belediyeler hizmet verdiği toplumun kimliğini, dilini, inancını kısacası tüm özgünlüklerini gözeterek hizmet sunmalıdır. Mardin çok dilli, çok kültürlü ve çok inançlı kadim bir şehirdir. Kürtlerin yanı sıra Süryaniler, Araplar ve bu toprakların en kadim halklarından biri olan Êzidîler yaşıyor. Belki devletin ayrımcı politikaları nedeniyle günümüzde Êzidîler ve Süryanilerin bu topraklardaki sayıları çok azaldı ama bir hedefimiz de bu insanların köylerine, topraklarına dönebilme koşullarını yaratmak olacaktır.
Çok dilli bir belediyeciliği esas alacağız. Geçmişte de yapılmış ama kayyımlar atanınca ilk saldırdıkları hususlardan biri olmuştur. Caddelere, sokaklara, parklara verilen Kürtçe isimler değiştirilmiş, yerlerine genellikle Kürt düşmanlığıyla bilinen kişilerin isimleri verilmiştir. Çok dilli belediye tabelaları indirilmiş yerine sadece Türkçe tabelalar asılmıştır. Cadde, sokak, park vb yerlerin Kürtçe olan isimlerini değiştirmek doğrudan Kürtlerin hafızasına saldırıdır. Yaşamda olabildiğince Kürtçe’yi silikleştirmek ve unutturmak çabasıdır. Biz buna karşı Kürtçe ve diğer dillerin yaşam dili, pazar dili, alışveriş dili olmasını teşvik ederek buna göre çalışmalar yürüteceğiz. Başta Kürtçe olmak üzere çocukların, gençlerin ve kadınların kendi anadilinde eğitim alabilecekleri sanat kurumları, merkezleri açacağız. Farklı diller ve inançlarla ilgili yürütülecek her türlü çalışmaya destek ve önemi sunacağız.
Evet Mardin birçok medeniyetin yaşadığı eski ve kadim bir şehirdir. Bugün bile çok kültürlü, çok dilli bir yapıya sahip. Bunlar Mardin’i Mardin yapan zenginlikleridir. Önceliğimiz bu zenginliklerimizi korumak olacaktır. Sadece Kürtçe için değil Mardin’de konuşulan birçok dil için kurslar açacak ve o dillerin kaybolmaması için önemle çalışacağız.
Ahmet Türk: Dil konusundaki çalışmalarımız bizim dönemlerimizde vardı. Kızıltepe başta olmak üzere bazı yerlerde dil merkezleri açtık. Ancak bu çalışmalarımız devlet tarafından engellendi. Biz bunu zorlayacağız. Yeniden anadille eğitim, en azından dili öğrenebilecekleri mekanlar oluşturacağız. Bu konuda da ısrarlı olacağız. Dil, bir kimliktir. Dilini unutan insan artık kimliğini de unutmuş olur. Bu bakımdan bir halkın yaşaması için dil çok önemli, o dilin yaşanması için elimizden ne gelirse onu yapmaya çalışacağız.
- Kayyımın yarattığı tahribatları nasıl değerlendiriyorsunuz ve bunlarla nasıl mücadele edeceksiniz?
Ahmet Türk: 2014 ve 2019 yılında belediyeleri kazandık. Halkın iradesine kayyımlar atandı. İstediğimiz çalışmaları yapma imkanımız olmadı. Kayyımlarla bu ülkenin yönetilmeyeceğini, halkın kayyım istemediği mesajını herkes tarafından okunacağı noktadayız. Kayyım politikası, 31 Mart’ta halkımız tarafından sonlandırılacaktır. Bütün projelerimizi ileriki günlerde halkla ve sivil toplum örgütleri ile paylaşacağız. Şehrin ihtiyaçları nelerdir, bütün bu ihtiyaçları halkımız ile sivil toplum örgütleri ile tartışacağız. Kent konseyi ile dayanışma içerisinde olacağız.
2019 yılında da göreve geldiğimiz 3 aylık süreçte kayyımın yaptığı ihaleleri, yaptığı yolsuzlukları ortaya çıkardık. Basın ile paylaştık. Bir basın toplantısı ile bu yolsuzlukları tek tek açıkladık. Bugün de belediyeyi aldığımızda bütün ihaleleri ve yolsuzlukları inceleyeceğiz. Ortaya çıkan yolsuzlukları halkımız ile paylaşacağız. Halkımız, hangi tahribatların yapıldığını çok iyi görmeli. Örneğin, bir ihale yapmışlar, 37 milyon TL’ye ihale yapılmış, sonra bu ihaleyi 17 milyon TL’ye taşerona vermişler. 18 milyon TL’yi ceplerini indirmişler. Parke taşının metrekaresini biz 25 bin liradan ihale ederken kayyım ise 21 B’ye göre yani doğrudan ihale yapmadan taşerona elli bin liraya verdi. Yani bizim iki katı fiyatına iş yaptı. Bütün çalışmaları belgeleri ile yapılan yolsuzlukları ortaya çıkaracağız.
- Hem kadın hem de bir sanatçısınınız, bu çerçevede kadınlara dönük projeleriniz neler olacak?
Devrim Demir: Bir önceki soruda da ifade ettiğim gibi başta kadınların, gençlerin ve çocukların sanatsal eğitim ve aktivitelere erişimini bu alanlarda hizmet verecek kurumlar açarak, var olanları destekleyerek sağlamayı hedefliyoruz. Sanat biz Kürtler için çok önemli bir yerde duruyor. Kürt dili yasaklıyken, Kürde dair her türlü inkar, imha ve asimilasyon politikası devredeyken tarihimizi ve dilimizi günümüze ulaştıran dengbêjlerimiz olmuştur. Onların aktardığı destanlar yoluyla tarihimizin önemli olayları kuşaktan kuşağa aktarıldı. Ve tarihe baktığımızda dengbêjliğin kadınla başladığını net görebiliyoruz. O nedenle özellikle kadının kendi kültürel ve sanatsal mirasını sürdürmesi, geliştirmesi için de özel yaklaşımımız olacak. Tabi ki kadınların en temel sorunlarından biri de istihdamdır. Günümüz politikaları toplumu yoksullaştırırken kadını iki kat yoksullaştırıyor. Dolayısıyla kadının sosyal yaşama dahiliyetini sağlamak için öncelikle kadın istihdam alanları yaratmak da öncelikli hedeflerimizden biridir.