Türkiye veri vermediği için ILO ve DSÖ’ye göre meslek hastalığından ölümler ülkede sıfır. Dr. Nazmi Algan, eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın bir ILO toplantısında ‘Bunu arttıracağız’ dediğini aktarıyor
Reyhan Hacıoğlu
Uzun çalışma saatleri, kötü çalışma ortamları ve önemlerin alınmadığı alanlar… Her yıl onlarca işçi ve emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Ölümlerin birçoğu ise meslek hastalıklarından kaynaklanıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) raporuna göre bu sayı her yıl en az 2 milyon gibi korkunç bir tabloya işaret iken, Türkiye’de ise onlarca ölüm olmasına rağmen “mucizevi” bir şekilde ölümler birçok yıl sıfır olarak görünüyor.
ILO ve DSÖ’nün raporu ile Türkiye’de resmi verilere yansıtılmayan iş cinayetlerini, meslek hastalıklarını ve bu konuda verilen mücadeleyi İstanbul Tabip Odası üyesi ve aynı zamanda İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Komisyon Başkanı Dr. Nazmi Algan ile konuştuk.
ILO ve DSÖ’nün raporunda yılda 2 milyon insan hayatını kaybetti denildi ve özellikle bunda uzun çalışma saatlerinin etkili olduğu belirtildi. Bu verileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
ILO ve DSÖ’nün ortak çalışma yürütmesi öncelikle çok önemli. Bu daha önce çok sık karşılaştığımız bir şey değildi. Bir diğer önemli şey ise bu rakamlar tahmini rakamlar. Kesin rakamlar değil, ülkelerin nüfuslarına göre, çalışanlarına göre birtakım bilimsel veriler ışığında nelerin olması gerektiğini, nelerin beklendiğini gösteren birtakım tablolar yayınlamışlar. Tahmin düzeyinde bir çalışma aslında.
Meslek hastalıklarının iş cinayetlerine göre daha çok beklendiğini gösteren rakamlar. Bizim ülkemizle kıyaslandığında bizde durumun tam tersi olduğu, bizde meslek hastalığının tanısının konmasının çok zor olduğunu görüyoruz.
Ülkelerin nüfusuna göre çıktığı için raporun ilk çıkışında hata da oldu. Türkiye 180 filan gibi bir şey çıktı. Orada hâlbuki, Trinidad, Tobago, Tunus yazınca anladık ki bu alfabetik sıraya göre imiş. Yani aslında rakamlar düzeyinde değilmiş.
Tabii şöyle bir sıkıntı da var: 92 sayfalık hakikaten değerli de bir çalışma ancak İngilizce. Türkçeye çevrilmedi ve biz ILO’nun Türkiye masası ile görüştük ve Türkiye’ye çevrilsin dedik. Hatta bizim de en azından özeti gibi bir çeviri yapmak niyetimiz var. Bu raporun en çarpıcı yeniliği ise aslında uzun çalışma saatleri. Bundan önce uzun çalışma saatleri ILO’nun da DSÖ’nün de meslek hastalıklarında pek gündeme almadığı bir parametreydi. Bu yeni, elbette en önemli ölüm sebebi değil ama önemli bir sebep. Uzun çalışma saatleri iş kazalarına da çok yol açıyor. Yorgunluk, dikkatsizlik, konsantrasyon dağınıklığı ve akabinde kaza. Şöyle düşünün: Tozda öyle 7 buçuk saat çalışmak ile 12 saat çalışmak arasında elbette fark var. Uzun çalışma saatlerine bağlı yaklaşık 750 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. 2 milyon insan meslek hastalıklarından ölüm varsa 750 bini uzun çalışma saatlerinden yani ve bu bizim için önemli. Zira biz dünyada en uzun çalışma saatleri olan ülkelerden biriyiz. Bizde haftalık 45 saattir ama bir sürü iş yerinde, iş kolunda uzun mesai saatleri vardır ve ne yazık ki bu bizim gerçekliğimiz.
Türkiye’de durum nedir meslek hastalıklarından ölüm konusunda?
Türkiye’deki durum çok acıklı. Türkiye’de tespit edilen meslek hastalığı sayısı çok az yıllara göre. Hep binin altındadır. 400 ile bin arasındadır. Ama daha acıklısı meslek hastalığından ölen sayısı birçok yıl için sıfırdır. Yoktur. Bunun çok değişik sebepleri var. Biz İTO olarak TTB olarak çok uzun süredir mücadelesini veriyoruz. Ama Türkiye’de bir işçiye meslek hastalıklarından demekle ilgili problemlerden birincisi; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın işbirliği içinde olmaması, Sağlık Bakanlığı’nın kendini bir adım geri çekmesi.
Şöyle örnek vereyim: Bir iş yeri hekiminin tanı koyması ve sevk etmesi sağlık gibi duruyor ama bundan sonra işe sigorta ve tazminat giriyor. Ve Çalışma Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu giriyor. Yani Türkiye’de bir meslek hastalığı teşhisi koymak bir sigortacılık ve tazminat meselesi haline gelmiş durumda. Ve SGK de bu parayı ödememek için Ankara’da bir Sağlık Yüksek Kurulu var oraya gidiyor dosyalar. En son şu hale geliyor: Türkiye için örneğin 2016 yılı için yani bu çalışmanın yapıldığı yıllar son derece düşük. Ölüm sayısı da daha acıklı, sıfır.
Ama rapora bakıyoruz Türkiye’de 2016 yılında bin 405 işçi iş kazasında hayatını kaybetmiş. Ve bunlar resmi rakamlar. Muhtemelen daha yüksek olabilir, en önemlisi Türkiye’deki istihdamın büyük oranda kayıt dışı olduğunu da biliyoruz. Yüzde 33 gibi bir kayıt dışılık var. Burada ne diyor DSÖ raporunda, tüm dünyada iş kazasına bağlı ölümlerdeki her bir kişiye karşı 1.24 kişi de işe bağlı hastalıklardan ölüyor. 0.87 kişi de uzun çalışma saatlerinden ölüyor diyor. Şimdi bunu alıp koyalım Türkiye’ye, 2016 yılı için bin 405 kişi ölmüş iş kazasından. E bu rakamı 1.24 ile çarptığın zaman Türkiye’de 2016 yılında bin 742 kişinin meslek hastalığından, bin 222 kişinin de uzun çalışma saatlerinden dolayı hastalıklardan ölmesini bekliyor. Yani tahmin ediyor bu çalışma. Bizdeki rakam ise sıfır.
Bin 405 kişinin iş kazasında daha doğrusu iş cinayetinde, buna karşı beklenen bin 742 meslek hastalığından ölüm ama senin sütununda sıfır. Bu trajikomik bir hal aldı artık. Aldığımız duyumlar ışığında bundan birkaç sene evvel daha Sağlık Bakanı Recep Akdağ iken; Cenevre’de bir uluslararası toplantıda bizi tiye almışlar meslek hastalığı sıfır diye. Bizimkiler de orada “Bunu arttıracağız” demişler. Orada böyle bir dalga haline bile gelmiş yani.
Meslek hastalığının Sağlık Bakanlığı’nın alanına girmesi lazım, yine SGK ile oturulup konuşulmalı. İş yeri hekimleri tanım koyduğunda iş yeri sahibi tazminat ödemek zorunda ve alerji oluyor bu duruma. İşçiler meslek hastalığı var diye hak isterler falan diye düşünüyor. Ve son zamanlarda maalesef sahadan aldığımız daha kötü haberler var, işçiler de işini kaybetmemek için bazı meslek hastalıklılarının teşhisinin konmasını çok istemiyorlar.
ILO’nun Türkiye masasına da eleştirim var, evet resmi kurumlar ve hükümetle çalışıyor ama bizim görüşlerimizi hükümet karşısında daha güçlü savunmalı madem işçi örgütüsün. Bu Türkiye’nin kanayan yarası hem rakamlar çok az ve ne yazık ki tespiti de zor.
Sendikalara da kızıyoruz, yani işçi sendikaları Türkiye’de bu işe ücret sendikacılığın ötesine geçip çok fazla önem veremediler. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği içindeki bazı sendikaları tenzih ederim DİSK ve Tük-İş içinde bağlı mücadele eden sendikalar var ama birçok kesim buna yeterince önem vermedi. İşçilerin sadece ücreti değil, yaşamı ve yaşam kalitesi de önemli buna da önem vermeliler.