Habercilik, bu topraklarda Fırat’ın doğusu söz konusu olduğunda kör-sağır-dilsiz kalsa da “habersiz” bırakılmanın dönem kapatıcı deneyimi Gezi eylemleriyle tecrübe edildi. Sonrası malum… Tasfiyeler, kapatılmalar, işsiz bırakılmalar…
Kamu adına denetleme gücünü elinde bulundurması gereken haberciliğin gücüne inanç azalsa da bu gücün kendini yeniden test ettiği haberler de yapılmadı/yapılmıyor değil. Son haftalarda 3. havalimanı inşaatında yaşananlar, bütün karartma, kara propaganda haberlerine rağmen, aktarılabildi. Ya da 25 kişinin yaşamına mal olan “Çorlu tren cinayeti” haberinde ısrarı sürdüren gazeteciler, rahatsızlık vermeye devam etti. Bu inadın karşı tedbirler getirdiği de bir gerçek.
Haberciliğe yönelik baskı ve sansürünün biçimi, içeriği her geçen gün daha da sertleşiyor. Öyle bir mengene ki bu, sıktıkça, sıkma payı hep kalıyor. Eski Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın mailleriyle ilgili haber yapan gazetecilerin tutuklanıp, aylarca cezaevinde kalan gazetecilere yaşatılanlar mengeneye alınan haberciliğin örneklerinden biridir.
Ama sıktıkça sıkılabilen bu mengene sistem, doğrudan bir bakanı, bir siyasetçiyi konu almayan haberlerden daha çok korkar hale geldi. Zira kolay etiketlenemeyecek hayatların haberleri, birden bire başka mahallelere de ulaşabiliyor. Gazetecilere dönük susturma yol ve yöntemlerinin sınırsızlığına son örnek, “İsmail Devrim” haberi ile gündem belirleyen Astakos Haber Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Ergün Demir’in başına gelenlerdi. Korku salma ve baskı sistematikliğinin geldiği yeni aşama…
Yerel bir haberin yalın gücünü gösteren Demir’in gazetecilik faaliyetine ayar verilmek istendiği açık. Bu mesaj aslında bütün gazetecilere… Aynı zamanda haberin oluşum sürecine katkı sunan herkese… Yoksa muhtar neden gözaltına alınsın? İktidarın mahalledeki gözü kulağı görevi ile görevlendirilmiş muhtarlara sınır ihlalinin cevabıdır.
Gözaltı öncesi habere nasıl ulaştığını, haberi nasıl yaptığını yazan Demir, “Kimse öküz altında buzağı aramasın. Haber hiçbir kurum veya kişiyi incitmek, suçlamak, karalamak adına yapılmamıştır. Yapılan polemikler, haberi yapan kişi olarak benim dışımda gelişen şeylerdir. Tekrar söylüyorum, ben sadece işimin, mesleğimin gereğini yaptım” demek zorunda kaldı. Mengene sistemi işleyemeye devam etti/edecek. Rize’de kesilen bir ağacın görüntülerini sosyal medyada paylaşan, ağaçla ilgili bilgi veren gazeteci Deniz Varlı da benzer bir susturma baskısı ile karşı karşıya kaldı.
Belediye başkanı ile sosyal medya üzerinden tartışmaya girmesi ile ihbar mekanizması devreye girdi, ne hikmetse sosyal medyadaki başka paylaşımları gerekçe gösterilerek “Cumhurbaşkanına hakaret” soruşturmasında ifade verdi. Gazeteciliği rutine mahkûm etmek isteyen, belli alıcısı olan haberlerin verildiği mecraları çok da önemsemeyen, ama geniş kesimleri ilgilendiren, yönetici eliti deşifre eden haberlerin yayılmasını istemeyenlerin yeni mengeneleri hazırda bekliyor. Bu nedenle yerel ya da değil, etki alanı geniş bütün haberler bir tehdit artık.
Mesleğin saygınlığını, güvenirliğini yok eden güç, yaratılmış “gerçek”likle hemhal olmasını istediği toplumu en temel hak gaspları ile uğraştırırken, habersiz bırakılmanın lüks olduğu kabulünü de yerleştiriyor. Asıl tehlikeli olan da bu.
Her şeye rağmen, “İsmail Devrim” haberi gerçeğin, ideolojik aygıt görevini aşkla yapan yandaş medyanın oto sansür ve sansürünü nasıl boşa çıkardığını gösterdi. Yeter ki haberin gücüne inanmaktan vazgeçmeyelim. Gazetecilerin, gazeteci örgütlerinin, sağdan ya da soldan saysan sayısı belli gazete, televizyon, internet televizyonu ve haber sitesi yöneticilerinin “mesleğe sahip çıkma” örgütlülüğüne ulaşamaması ise mesleğin iç trajedisi. Gazetecilere/gazeteciliğe yönelik saldırıları tespitten öteye gitmeyen açıklamalarla yetinmenin ömrü doldu. Biliyoruz ama yapmıyoruz. Neden?