Memleketimizin adliye koridorları, bize yaşatılan, yaşatılmak istenen sürecin bir aynası durumunda. Seçim sonrası gelecek yeni iktidarın en zorlu işlerinden biri yargıyı rayına oturtmak olacak herhalde
Dünyaca ünlü öykü ve roman yazarlarımızdan Sait Faik Abasıyanık, kısa bir dönem çalıştığı gazetede adliye muhabirliği yapmıştı. Adliyede izlediği duruşmaları serbest bir dille anlatan Sait Faik’in haberleri çok sevildi. Ancak gazeteciliğin ne denli meşakkatli bir meslek olduğunu fark eden Sait Faik, kendi öykü ve roman dünyasına geri döndü. Ancak adliye muhabirliği yaptığı zamanda yazdığı ‘haberler’ daha sonraki yıllarda “Mahkeme Kapısı” ismiyle kitap haline getirildi.
Adliye muhabirliği, gazetecilikte en iddialı bölümlerden biridir. Pek çok ünlü köşe yazarının bir dönem adliye muhabirliği yapmış olması bir tesadüf olmasa gerek. Gazetecilikte benim uzmanlık alanım yabancı dil bilmem vesilesiyle diplomasi muhabirliği oldu. Ancak sık sık darbelerle kesintiye uğrayan ülkemizdeki ‘demokrasi’ yüzünden, sadece adliye muhabiri olan arkadaşlarımız değil, bizler de sık sık mahkeme kapılarını aşındırmak zorunda kaldık ve kalıyoruz.
Fethullahçıların yerine geçiyorlar
Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 yılında kendisinin bile ummadığı bir hızla tek başına iktidara geldiğinde, devlet (ordu, polis ve yargı) içinde on yıllardır kadro yerleştirmiş olan Fethullah Cemaati’nden yararlandı. Bu işbirliğinin boyutu cemaatin AKP iktidarının ortaklığına kadar tırmandı. Ancak Fethullahçılar, önce yolsuzluk dosyaları sonra da darbe girişimiyle Erdoğan’ı tasfiye edip, tek başına iktidar olmak istediler; ancak ‘kardeşlerin’ giriştiği bu kanlı iktidar kavgasını yitiren taraf Fethullah Gülen oldu.
Erdoğan’ın AKP’si, 15 Temmuz’dan sonra Fethullahçıları, ordudan, polisten ve yargıdan temizlemeye başladı. Ancak devlet bürokrasisine o denli çok sızmışlar, girmişler ve yerleşmişler ki, söz konusu temizlik halen sürüyor ve ne zaman bitirilebileceği de bilinemiyor. Fethullahçı yargı mensuplarının yerine atanan -çoğu AKP’de yöneticilik yapmış eski avukat- yargıçların çoğu çok genç ve asıl önemlisi yargıçlıkta çok acemi kişiler. Biz gazeteciler de onları hayretle izliyoruz.
Heyet zaman aşımını amaçlıyor
Geçenlerde Ankara Adliyesi’nde bir duruşmayı izledim. Dava konusu Musa Anter’in katledilmesi, yani çok ağır bir vaka. Nitekim zaten ağır ceza mahkemelerinden birindeyiz. Duruşmada birçok avukat var. İzleyiciler arasında milletvekilleri de var. Çok önemli emekli bir yetkili tanık olarak dinleniyor. Ancak böylesine ciddi bir davada mahkeme heyetini dışarıda görsen, bunlar yargıç diyemezsin.
Kılıkları yargıca pek benzemiyor. Mesela heyet üyelerinin hiçbirinde kravat yok. Heyet başkanı duruşmayı yönetiyor. Üyelerden biri olup biteni dinliyor mu bilinmez. Bir diğeri ha bire çay ve su içiyor. Evet yanlış duymadınız, mahkeme heyet üyelerinden biri, kürsüde çay içiyor. Elbette heyetin asıl amacı, oraya buraya yazılan müzekkerelerle davayı uzatıp, zaman aşımından düşürmek. Bu konuda da elinden geleni şimdiye kadar yapmış ve bundan sonra da yapacağa benziyor.
Heyet acil sonuç peşinde
Ankara-Sincan’da bulunan cezaevi kampüsü girişinde dev bir mahkeme yerleşkesi var. Son dönemde burada görülen davalardan en meşhuru herhalde HDP yöneticilerine altı yıl sonra açılan Kobanê davası olmalı. 21’i tutuklu 108 isim hakkında devam eden Kobanê Davası’nın 7. duruşması 29 Kasım 2021 günü başladı. Eğer sürdürülebilirse, bu duruşmanın da iki hafta devam etmesi bekleniyor.
Tutuklanan HDP’li yöneticiler 14 aydır cezaevinde. Bir an önce ilk ifadelerini verip, tahliye olmak istiyorlar; ancak binlerce sayfalık iddianame, binlerce sayfalık ek klasör ve kâğıda dökülmemiş binlerce sayfalık dijital dokümanı bulundukları cezaevi koşullarında bilgisayara ve hatta internete erişimleri kısıtlı olduğu için doğru dürüst inceleyemiyorlar bile.
Heyetin geleceği belirsiz
Bu dava dosyası Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Mahkeme böylesine kapsamlı davayı makul bir sürede bitirebilmek adına, bu dosyaya bakmak için özel bir heyet oluşturdu. Söz konusu heyet, bu dosyadan başka dosyaya bakmıyor. Bu haliyle bile anayasaya aykırı bir durum varken; mahkeme heyeti, daha ilk savunmaları bile tamamlayamadan, önce heyet başkanını sonra da bir üyesini kaybetmiş bulunuyor.
Avukatlar, hem sanıkların hem de kendilerinin başladığında iki hafta süren, sonra da sadece bir hafta ara verilen mahkeme hızına yetişemeyeceklerini; çünkü kendilerinin bu dosyadan başka pek çok başka dosyalarının olduğu ve onlara da zaman ayırmak zorunda olduklarını söylüyorlar. Ancak kendi bütünlüğünü korumakta zorlanan mahkeme heyeti ise böylesi davaların Avrupa’da da olduğu, duruşmaları başlatılan davanın sonuçlanıncaya kadar sürdüğüne dair örnek verip, kendilerinin de bunu yapacaklarını belirtiyor.
AİHM kararı çok açık
Ancak Avrupa’dan örnek veren mahkeme heyetine, Avrupa gibi davranmaya AİHM kararlarına uyarak başlanılması hatırlatılıyor haklı olarak. Bu davada, sanıklara diyelim ki, bu mahkeme şu ya da bu şekilde ceza verdi. Bu hüküm konusunda yurtiçindeki yargı yolu tüketildiğinde dosya AİHM’e gidecek. Oradaki karar ise zaten belli: HDP’nin IŞİD’e yönelik protesto çağrısında hiçbir suç unsuru yoktur!” Bir yanda failleri herkes tarafından bilindiği halde zaman aşımına uğratmak için ilerletilmeyen dava süreci, diğer yanda Anayasa’nın en üst yargı organı olarak tanıdığı AİHM’in mevcut kararına rağmen Kobanê bahane edilerek cezalandırılmaya çalışılan HDP yöneticileri…
Memleketimden mahkeme manzaraları, aslında ülkemizin halini anlatıyor. Seçim sonrasında işbaşına gelecek olan yeni iktidarın öncelikli işlerinden biri bu yargı sistemine acilen bir neşter atmak olacak galiba.
İçeriden sayfası devam edecek
Bu hafta cezaevlerinden bu sayfayı dolduracak sayıda mektup gelmedi. O nedenle, bu sayfayı bu hafta içeriyi doğrudan ilgilendiren bir konuda ‘dışarı’ya ayırdık. İçeriden sayfamıza gelecek hafta pazar günü devam edeceğiz.