Mahsa Amini 14 Eylül 2022 günü Tahran’da ahlak polisi karakolunda öldürüldü. Hemen ardından ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganıyla kadınlar sokağa döküldü. İran devlet güçleri ve paramiliter çeteler yüzlerce protestocuyu öldürdü. Kadınlar, başörtüsü takma mecburiyetine karşı ölümü göze alarak isyan etmişti. İran’ı aylarca sarsan bu isyan dalgası dünya medyasında manşetten inmezken Türkiye’nin ‘muhalif’ medyası ve CHP başta olmak üzere laik siyasi kurumları, ülkenin doğu komşusunda yaşanan bu isyanı adeta ‘görmediler’.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, başörtüsü zorunluluğuna karşı ayaklanan İranlı kadınların sokaklarda sistematik olarak şiddet gördüğü ve öldürüldüğü günlerde, Meclis’e başörtüsü ile ilgili bir yasa tasarısı vereceklerini duyurdu. Bu tasarı, İran’la değil Türkiye’deki başörtüsü problemiyle ilgiliydi. Kadınların devlet dairelerinde başörtüsü ile çalışabileceğini yasalaştıracaktı. Durum, İran’dakinin tam tersiydi. Burada kadınların başörtüsü takma ‘hakkı’ talep ettikleri varsayılıyordu. Oysa bu konuda herhangi bir kısıtlama ya da başörtüsü takmaya yasal bir engel söz konusu değildi.
Kılıçdaroğlu’nun bu yasa önergesi ‘helalleşme’ hamlesinin bir gereği olarak okundu. Bazı yorumcular da seçim öncesi ittifak kurduğu İslamcı ve muhafazakâr partilerin hedeflerine uygun bir jest olarak algıladılar. Her halükârda zamanlama manidardı. İran’da kadınlar, takmama ‘özgürlüğü’ talebiyle sokaklardayken Türkiye’de bir adam kadınlara başörtüsü takma ‘hakkı’ için harekete geçmişti.
AKP lideri Erdoğan, bu yasa tasarısı için haklı olarak “gollük pas” tanımını yaptı. Ama hemen gole çevirmedi; şut çekecek fırsatı beklemek üzere göğsünde yumuşattı. Yasa değişikliğinin yetmeyeceği, aynı cins arasında evlilikleri yasaklayan bir ‘aileyi koruyucu’ hükmü de içeren bir Anayasa değişikliği için çalışmalar başladı. CHP bu arada yasa teklifini komisyona sundu. AKP ise Meclis’teki partilerle Anayasa değişikliği için görüşmelere başladı. CHP lideri bu kez, “Bizim yasa önerimize ters düşmüyorsa destekleriz” açıklamasında bulundu.
O sırada İran’da aşırı şiddet karşısında protestolar azalmaya yüz tutmuş, molla rejimi idamlara başlamıştı. CHP liderinin konuyla ilgili tek ifadesi bir soruya cevaben söylediği “Bizim yapmamız gereken kadınlara saygı duymak” oldu. Bugüne kadar yedi İranlı genç, işkenceyle imzalatılan ifadelere istinaden idam edildi. Tam olarak kaç kişinin ölüm cezasına çarptırılmış olduğu bilinmiyor.
CHP’nin en büyük ‘hassasiyeti’ olarak bilinen laiklik başlığı altına düşen İran kadın isyanı konusundaki duyarsızlığının ve protestoculara karşı adeta molla rejimiyle aynı saflara düşmesinin birkaç nedeni olduğu tahmin edilebilir. En önemlisi, seçim arifesinde Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ çerçevesinde giriştiği sağcı, mütedeyyin, hatta İslamcı açılımlarla bu protestoların zamanlaması arasındaki uyumsuzluk olmalı.
İkincisi, bu protestoların bir ‘iç güvenlik’ tehdidi içerebileceği algısı. Şu nedenle ki Mahsa Amini bir Kürt kadınıydı ve ilk protestolar onun cenazesinde Kürt kadınlarının başörtülerini çıkararak Jin Jiyan Azadî sloganı atmasıyla başladı. Daha sonra Sakız’dan başlayarak İran Kürdistanı’na yayıldı, ardından Tahran başta olmak üzere bütün İran’ı sardı. İran devleti de en büyük zulmünü Kürt illeri üzerinde uyguladı. CHP’nin isyanın Kürt kaynaklı olmasından hareketle ‘milli’ hassasiyetleri uyarınca da sessiz kaldığı anlaşılıyor. Kürt kimliği İran’dan daha çok Türkiye devleti açısından bir ‘güvenlik tehdidi’ olarak algılanıyor ve CHP’nin kendini devlete beğendirmek için o kimliğe mümkün mertebe mesafeli durması gerekiyor.
Üçüncü bir neden, tercihe göre ‘dış güvenlik’, ‘jeopolitik’ ya da ‘paranoid şizofreni’ olarak adlandırılabilir. Buna göre, İran’ın iç mihrakları, dış mihraklar tarafından kışkırtıldığı için bu protestolar olmaktadır çünkü o dış mihraklar İran’ın küresel ve bölgesel bir güç olarak bulunduğu konumdan memnun değildir. Aynı dış güçlerin Türkiye’yi de istikrarsızlaştırma hedefi olduğu için ve CHP de o dış güçlere karşı olduğundan İran rejimini onlara karşı korumak adına kadın haklarının çiğnenmesine, devlet şiddetine, işkence ve idamlara göz yummak mübahtır.
İşte bu şartlar altında CHP’nin yasa olarak başlatıp AKP’nin Anayasaya çevirdiği tasarı, deprem ve ardından seçim nedeniyle gündemden kalkmıştı. Şimdi Erdoğan’ın bu Anayasa değişikliğini yeniden gündeme getireceği anlaşılıyor. Böyle bir tasarı ‘bohçasının’ içine başka hangi şeriat hükümlerinin sığdırılacağı yakında görülecektir. CHP şimdi Anayasa değişikliğine karşı çıkarsa tek parti ideolojisi saplantısıyla suçlanacak, Meclis’e taşıdığı sağcı müttefikleriyle de arası iyice açılacaktır. Bu nedenle birkaç itiraz ve tadilat şartıyla şeriata geçiş sürecine razı olacağı anlaşılıyor. İran’da da her şey böyle bir yasa hükmüyle başlamıştı ve ilk isyan yine kadınlardan gelmişti.
Şahı deviren 1979 İslam devrimi ardından 1930’lardaki başörtüsü yasağı kanununun iptali bekleniyordu. Ama Ayetullah Humeyni, bununla yetinmeyerek kadınların hane dışındaki her alanda başlarını örtmeleri yolunda bir ‘emir’ yayınladı. Ardından, devlet dairelerinde başörtüsü zorunluluğu geldi. 1981’de ise örtünme emri yasalaştı. Başörtüsü takmayan kadınlar iki ay hapis ve para cezasına çarptırılacaktı. Kadınlar 8 Mart 1979’dan itibaren Tahran’da protestolara başladı. İslamcı rejimin ilk muhalifleri, Şah rejimini devirmekte de hayati rol oynayan kadınlar oldu. En büyük zulmü de onlar gördüler. Sokakta devrim muhafızlarının, ahlak polisinin ve Besic milislerinin sistematik saldırıları altında yaşamaya mahkûm edildiler.
Türkiye’de de başörtüsünü fiilen yasaklayan kılık kıyafet kanunu 1930’ların Kemalist ürünüdür. CHP, yüz yıl sonra kendi yasağını kaldırma girişiminde bulundu ama durum, burada kalmayıp “Memlekete şeriat gelecekse onu da biz getiririz” doğrultusunda ilerleme riski taşıyor. O anlamda Erdoğan’ın gollük pas tanımı oldukça yerinde. Kadın bedeni üzerinden yapılan siyaset, hangi biçimde olursa olsun özünde gericidir. 1930’ların yasakçı CHP’si ne kadar gericiyse 2020’lerin hem sözde özgürlükçü CHP’si hem de yasakçı AKP’si aynı şiddette gerici. İran’da olduğu gibi bugünün Türkiye’sinde de kadınların örtünme hakkı ile başlayıp örtünme zorunluluğu ile İslamcı bir rejime geçiş tehlikesi belirmiş bulunuyor.