Haftanın olayları başlıklar halinde ekran altyazısı olarak akıyor. Siyaset arenası, ekonomik kriz, yolsuzluklar, çevre tahribatı, direnişler, alkollü içki yasakları, Covid 19 pandemisine dair son veriler, sınır ötesi operasyonlar, şehitler, etkisiz hale getirilenler, çaresizlik içinde intihar eden esnaf haberleri ve sabrı olanlar için de her iki- üç saatte bir tekrar eden bültenlerde tüm bu haberlerin ayrıntıları.
“Biz devletimize bağlıyız” diyor aklı karışık bir esnaf odası yöneticisi. “Cumhurbaşkanımız taksi duraklarına uğruyor, bir de bize uğrasa, bir çay ikram etsek halimizi anlayacak” diyerek hayıflanıyor. Beşli çeteye aktarılan vergi aflarının, kira ertelemelerinin, geçiş garantili kıyak ihalelerin yanısıra, bir çay ikram ederse kendilerine de fırsat sağlanacağını sanıyor.
Nefret sarıyor insanın içini. Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ı döverek öldüren fırıncı esnafı da aynı cümleyi kullanmıştı, “Biz devletimize bağlıyız”. Bunun bir de faşist çetelerin diline pelesenk olmuş hali var, “Polisimize yardım ediyoruz” diye dillendirilen.
Polisin yol vermesiyle linçe girişenlerin sevdiği devlet emek mücadelesi veren emekçilerin, çevresini, doğasını korumaya çalışan köylülerin karşısına gazla, copla, dayakla, gözaltıyla çıkıyor.
Uzun, upuzun bekleyişlerden sonra 23 Nisan’da nihayet geliyor ABD’den beklenen telefon. Joe Biden ertesi günü yapacağı konuşmada ‘soykırım’ ifadesini kullanacağını haber veriyor. Aynı günün gecesi TSK uçakları bir kez daha sınır ötesi harekâta girişiyor. İşgal bölgesindeki mevzilerden topçu ateşi başlıyor. Helikopterlerle asker indiriliyor alana. İlerleyen saatlerde de Genelkurmay başkanlığı açıklamaları geliyor; “Bir kahraman silah arkadaşımız şehit olmuştur”. Sonra aynı açıklama bir daha, bir daha, on günlük sürede tam yedi kez tekrarlanıyor. “Şehidin evine Türk bayrağı asıldı” diyor haber sunucusu. İşsiz olan kardeşine de iş bulunmuştur ama onu söylemiyor nedense.
Sabırla bekliyoruz Avrupa’nın ikiyüzlü politikacılarının Türkiye’nin sınırlarını koruma hakkına dair açıklamalarını, ama bir türlü gelmiyor. Onun yerini büyük sessizlik alıyor şimdilerde. Belli ki o cenahta da sözün sonuna varılmış.
“Kimsenin yaşam tarzına karışmayacağız” diyenler, orantısız vergilerle ulaşılmaz hale getirdikleri alkollü içkinin satışını da yasakladılar sonunda. Sebep Ramazan, bahanesi de pandemi. Toplum adına tepkiyi Esnaf Odaları Konfederasyonu başkanı yapıyor. Tekel bayilerine satış yapma çağrısında bulunuyor. Sahi, ‘Tekel’ diye bir kamu iktisadi teşekkülü kalmadığına göre bunlar neyin bayisi? diye sormadan edemiyor insan. Hani bir sözümüz vardı, “Kendi gitti adı kaldı yadigâr” diye, o hesap herhalde.
Arada güzel şeyler olmuyor da değil. Size sanal para vereceğim diyerek 400 bin kişinin 2 Milyar gerçek dolarını cebine koyan oğlan paçayı kaptırmadan kapağı yurt dışına attı bile. Şimdi o paranın yüzde birini gözden çıkarsa istediği ülkede dokunulmazlık, ilişilmezlik, gerekirse vatandaşlık satın alabilir.
Haberleri dinledikçe Barbaros Şansal’ın bedduası geliyor aklıma, kıyamıyorum yurduma, yutkunuyorum.