Biz Kürtlere öyle telkinler yapılmış ki, kendimizi dağlı, yabani, hatta ahmak bilmişiz. Meğer öyle değilmiş. Bizden daha dağlılar, ahmaklar varmış da biz bilmiyormuşuz.
Osmanlılar devrinde İstanbul’un Aksaray semtinde büyük bir kıraathane varmış. Ramazan ayında bu kıraathanenin her bir masasına bir dama tahtası konur, müşteriler teravih namazından sonra sahura kadar dama oynar; sonra evlerine gidermiş. Dama bilmeyen iki arkadaş varmış. Biri:
– Yahu biz de kahveye gidelim.
– Ama birader biz dama bilmiyoruz ki.
– Canım idare ederiz.
İki dama acemisi arkadaş kahveye giderler ve damanın başına otururlar. Sonra da birer taşı oynatıp, sahura kadar düşünür gibi yapıp pata deyip kalkarlarmış.
Birkaç gün durum böyle idare edilmiş. Derken kahveye iki ustanın geldiği ve günlerden beri birbirlerini yenemedikleri söylentisi yayılmış. Bunlar oynarken, diğer oyuncular başlarına toplanmışlar. Bir-iki gece de böyle geçmiş.
Her gece bir-iki taş oynatıp, sonra da pata deyip kalkarlarmış.
Nihayet bir gün seyircilerden biri dayanamamış. Birini kaldırarak yerine oturmuş ve tabii hemen diğerini yenmiş. Seyirciler:
– Hani çok usta idiniz; bu mu oyunculuğunuz?
– Birader aslında biz acemi idik ama siz bizi usta biliyordunuz.
Bu öyküyü ABD ile SSCB’ye uygun buldum. 74 yıldır ABD ile Sovyetler Birliği birbirlerinden korkarlar ve tüm dünya da her ikisinden korkardı. Meğer ikisinde de iş yokmuş, biz onları adam sanmışız.
Derlerdi ki CIA yerin altını üstünü biliyormuş. Peki Sovyetler bu kadar kof iken neden CIA anlayamamış da ABD’nin Sovyetler’den yıllarca ödü kopmuş? Kim bilir ABD de ne maldır biz bilmiyoruz. İnşallah o da anlaşılır da rezil rüsva olur.
*Bu yazı 30 Temmuz 1991 tarihinde kaleme alınmıştır.