Herdem Fırat
Beyoğlu, İstanbul’un en bilinen ilçelerinden biri. Taksim Meydanı, Gezi Parkı, İstiklal caddesi, Galata Kulesi, Tarlabaşı, Karaköy gibi bilinen mekanların olduğu bir ilçe. İlçe Beyoğlu olarak biliniyor ama bir de Beyoğlu’nun başka bir gerçekliği de var.
Bir yere ilişkin aidiyet duygusunun gelişmesi için orayla tarihi bir bağın kurulması gerekir. Aidiyet duygusu toplumda doğalında gelişen bir durum oluyor. Ancak ulus-devlet toplumsal mühendislikle bunu yapay olarak inşa ediyor. Aidiyet duygusunu koparmanın (yok etmek istediği ulus açısından) ve oluşturmanın (yüceltmek istediği ulus açısından) en etkili yollarından biri tarihsel önemi olan yerlerin isimlerini yenileriyle değiştirmektir.
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte isimler değiştirildi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte yoğun bir asimilasyon-yabancılaştırma, tehcir ve iskan politikası yürütüldü. Bu toprakların ezelden beri Türk olduğunu kanıtlamak ve öyle bir tarih oluşturmak farklı halklar, diller, inançlar ya tehcire maruz kaldılar ya da inkâr ve imha politikasının kurbanı oldular. Bu politikanın en somut görüldüğü alanların başında yer-mekân isimlerinin değişimi geliyor. Kürdistan’da neredeyse her yerin ismi değiştirildi. 1999 yerel seçimlerinde Kürt halkının belediyeleri kazanmasıyla birlikte tekrardan orijinal isimler kullanılmaya ve resmiyette yer edinmeye başladı. Ancak 2016 yılında belediyelere kayyum atanmasının ardından ilk hedef olan alan isim değişiklikleriydi. Kayyumlar gelir gelmez orijinal isimlerin yerine yeniden yapay, sonradan uydurulan isimler kullandılar.
Tabi isim değişiklikleri sadece Kürdistan’da değil Türkiye’nin her yerinde vuku bulan bir durum. Bu yerlerden birisi de İstanbul’dur. Tarihte Rum ve Yunan halkının kenti olan İstanbul şimdilerde en büyük Türk şehri olarak geçiyor. Fakat yakından bakıldığında tüm inkâr politikalarına rağmen şehir eski dokusunu dışa vuruyor. Tarihi dokusunu dışa vuran yerlerden biri de Beyoğlu ilçesidir.
Her yerde Pera ismi var
Geçen gün İstanbul’da Beyoğlu tarafında oturuyordum. Liseden bir arkadaşımla görüşecektim. Arkadaş da beni arabayla alacaktı. Yerimi sordu. Sonra dedi ki; “Pera otel tarafına gel, seni alırım.” Ben de tabi Pera otel falan bilmiyorum. İstanbul’a ara sıra gelmek dışında pek bilmiyorum. Neyse etrafa baktım. Pera isminde bir sürü yer ismi vardı. Sonradan da o civardan geçerken baktım ki bir sürü Pera isminde yer var. Pera Palace, Pera Center Otel, Pera Otel, The Marmara Pera Otel, Pera market, Büfe Pera vb birçok işyeri ismi vardı. Neyse Tepebaşı’ndan gelip beni aldı. Ama Pera ismi dikkatimi çekmişti. En çok da otel ismi olarak geçiyordu. Muhtemelen turistleri çekmek için bilinçli şekilde kullanılıyor. Bu ismi kullananlar ne kadar farkında bilinmez. Ama görünen o ki cumhuriyetin tedavülden kaldırdığı bir kelime olan Pera’nın ‘para kazanma’, turist çekme anlamında kullanılmasında devlet büyükleri bir beis görmemişler.
‘Etrafta tek bir Türk yok’
Ertesi gün iki arkadaşla yine aynı civarda oturup yemek yedik. Birkaç Karadeniz pidecisinin olduğu bir sokaktı. Yemeğimizi yedik ve kalktık. Tam sokağı dönerken baktım, altmış yaşlarında bir kadın sert bir şekilde yanındaki adama (sanırım eşiydi) bir şeyler söylüyor. Yüksek sesle konuştuğu için anlattıklarını duydum. “Baksana etrafta tek bir Türk yok!” diyordu. Ben de yanımdaki arkadaşlara duyduklarımı anlattım. Yanımdaki arkadaş, “Doğru söylüyor, baksana biz varız, biz de Türk değiliz” dedi. Ne güzel değil mi? Türk yurdunda, tek dili Türkçe olan memlekette Türk bulamamak(!)
Aslında yaşadığım iki olay Türkiye Cumhuriyeti tarihinin özeti gibiydi. Cumhuriyetin ilanından sonra yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakkici zihniyet ülkeyi büyük oranda Türkleştirdi. Yemek yediğimiz lokantayı belli ki Karadenizliler işletiyordu. Ama Karadeniz bölgesindeki halkların kimliklerinden büyük ihtimalle bihaber idiler. Öyle bir şey ki sanki Türklük ezelden beri burada varmış algısını gerçeğin yerine koymaya çalıştılar, hala da çalışıyorlar. Türkleştirme politikasının sonucunda inanılmaz acılar, trajediler yaşattılar. Halkları, dilleri, renkleri yok hükmünde saydılar. Ama gel gör ki şimdi o kadar uğraştıkları Türkler ülkeyi akın akın terk ederken, dışarıdan turistler ve yabancı uluslardan insanlar akın akın gezmeye geliyorlar. Hatta başta Araplar olmak üzere birçok yabancı vatandaş Türkiye’de mülk satın alıyorlar. Şimdi İstanbul bir Kürt ve Arap şehridir denilse yeridir. Kürtler yerinden, yurdundan göç ettirildiler, Araplar da ülkelerinden. Yerlerinden edilen halkların (Rum, Ermeni, Yunan, Bulgar vb.) yerine yine yerlerinden edilen başka halklar (Kürtler, Araplar başta olmak üzere) yerleşiyor. Ama bu durum Türklük sözleşmesine aykırı olduğu için şu aralar mültecilere ve diğer halklara dönük büyük bir linç kampanyası başlatıldı.
Pera’nın yerine Beyoğlu’nun kullanılması
Şimdi Türkleştirmenin en çok hissedildiği ve tek Türk bulamazsın denilen Beyoğlu’na geri dönelim. Beyoğlu aslında Beyoğlu değilmiş. İsmi geçen ‘Beyoğlu’nun da Türklerle alakası yokmuş. Beyoğlu’nun eski ismi Pera. Karşı anlamına geliyor. Yani Haliç’in karşısı. Ama cumhuriyetle birlikte Beyoğlu resmiyet kazanmış. 1925’te Pera ismi resmiyetten kaldırılınca geriye Beyoğlu kalmış.
“Bizans döneminde yerleşim alanı olmayan bu kesime; karşı yaka, öte anlamına gelen Pera’dan kaynaklanan Pera Bağları deniliyordu. Geçen yüzyılda, özellikle yabancılar, Beyoğlu yerine Pera adını kullanmışlardır. Türkler ise Pera’yı Beyoğlu şeklinde adlandırıp daha geniş bir alanı kastetmişlerdir.” Bu ifadeler Beyoğlu Belediyesi’nin internet sitesinde geçiyor. Yabancılar ‘Pera’, Türkler Beyoğlu diyorlarmış. Yabancılar dediği Türklerden çok daha önce burada yaşamış, buranın yerlisi olan halklar. Fakat İstanbul’a yerleşeli dört yüz yıl olmamış Türkler ise buraların sahibi olmuş. Bir de Beyoğlu ismi de Venedikli bir tüccarın sıfatından dolayı gelişmiş. Yani onun da Türklerle alakası yok.
“Peki Beyoğlu ismi nasıl gelmişti dilimize? Beyoğlu’nun da adı aslında Pera ile ilişkiliydi. Pera Bağları’nda, şu anda İtalyan Konsolosluğu olarak kullanılan konağa yerleşen Venedik Beyi ve elçisi Andrea Gritti’nin oğlu Alvise Gritti için kullanılan “Bey’in oğlu” nitelemesi, zaman içinde semtin de “Beyoğlu” adıyla anılmasına sebep olmuştur.”(Hürriyet gazetesi, Doğan Hızlan) Pera adının gerçekliği gün gibi ortada ancak ‘Beyoğlu’ isminin bu anlatılan hikaye ile ne kadar örtüştüğü belirsiz. Ama işte amacı için uygun olanı kullanmış devlet.
Kısacası; gerçeği bir yere kadar perdeleyebilirsin, üzerini örtebilirsin ama bu gerçeği ortadan kaldırdığın anlamına gelmez. Cumhuriyet tarihiyle ilgili çok fazla yalan söylendi. Ancak her gün bu yalanlar bir bir ortaya çıkıyor.