2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, tartışmaların düzeyi ve kullanılan dil ve üslup anlamında, rahatsız edici bir bütçe süreci yaşanıyor.
Tartışmaların düzeyi açısından genel olarak düşük düzeyli bir süreç işletiliyor. Buna rağmen bakanlıkların bütçe teklifleri üzerindeki görüşmeler genelde gerilimli bir ortamda yapılıyor. Örneğin, atanmış bir bakanın halk tarafından seçilmiş milletvekillerine karşı kullandığı ağır küfür ve hakaretler içeren sözler (1), etik olarak kabul edilemezliği bir yana, beraberinde Bütçe Hakkı’nın yok edilmesi anlamında ciddi bir sorgulamayı da gerekli kılıyor.
Bir madalyonun iki yüzü gibi
Eş zamanlı olarak (iki gün önce) Kuzey Suriye’ye ve Kuzey Irak’a yönelik olarak geniş çapta yeni bir askeri hava operasyonu gerçekleştirildi. Bu da içerideki otoriter dilin militarizmle bir arada yürüdüğünü, ikisinin birbirini tamamladığını, ikisini birbirinden ayırarak (bazı muhalefet liderlerinin yaptığı gibi) siyaset yapılamayacağını gösteriyor.
Bu ve benzeri operasyonların çok daha önceden planlandığı ancak bunlara ABD, Rusya ve İran’ın daha önce sıcak bakmadıkları için yapılamadığı ileri sürülmüştü. (2)
İstiklal Caddesi’ndeki son terör eylemi bu son operasyonun gerekçesini oluştururken, geçen hafta Bali’deki (Endonezya) G20 toplantılarında iyice yalnızlaştırılan Rusya’nın (3), Suriye hava sahasını birkaç saatliğine uçuşlara açmasıyla birlikte, bu hava harekâtının gerçekleştirildiği bu konuda ileri sürülen savlar arasında.
İnsan, doğa, ekonomi ve bütçe üzerindeki tahribat
Askeri operasyonların ya da genel olarak savaşların, gerekçelerine ya da haklılıklarına veya haksızlıklarına yönelik tartışmaları bir kenara bırakalım, bunların insan hayatlarının yanı sıra, ekonomi ve ekoloji üzerindeki tahrip edici etkileri kadar, kamu maliyesi – devlet hazinesi ve bütçesi üzerinde de ciddi etkileri söz konusu.
İronik bir biçimde, savaşlarda yiten asker ya da siviller asıl olarak yakınlarının yüreğini yakarken, ekonomik olarak bu hayatlara bir değer biçilmediğinden, bu yiten hayatların ekonomi ya da devlet bütçesi üzerinde her hangi bir etkileri olmadığı varsayılıyor ya da en fazla şehit yakınlarına bağlanan maaşlar kadar bir mali yük oluşturuyor.
Diğer yandan savaşlarda kullanılan mühimmat, silah, bomba, füze, yakıt gibi daha ziyade teknoloji-sermaye ve hammadde yoğun ürünlerin bir parasal, dolayısıyla da piyasa değeri olduğu için bunların maliyetleri hesaplanabiliyor.
Bu maliyetler de, bunlar için ayrılan mali kaynakların alternatif kullanımlarından vaz geçildiği için doğan maliyetleri bir kenara bırakırsak, devlet bütçesinden karşılandığı için böyle bir kamu maliyesi yükü ile bu da aslında halkın daha fazla vergi ödemesiyle sonuçlanıyor.
Bütçe Hakkı: “Krallar daha fazla savaşmasın diye…”
Bütçe Hakkı, ana akım maliye kitaplarında, 13’ncü yüzyılda İngiltere Kralı John’un aşırı vergi salmasına ve bu vergileri kullanarak aşırı harcamalarda bulunmasına karşı halkı da arkalarına alan baronların isyanını anlatan bir kavram olarak geçer. Çünkü bu hak ile kralın bu yetkileri kısıtlanmış ve ilk kez kralın halka hesap verme sorumluluğu ve zorunluluğu gündeme gelmiştir.
Ders kitaplarında söylenmeyen şey ise dönemin yerel otoriteleri olan Baronların isyan etmesinin asıl nedeninin kralın sürekli savaşlar çıkartarak kendilerinden daha da ağır vergiler almak istemesidir.
Bu anlamda Magna Carta bir vergi hukuku belgesi olmaktan ziyade “savaşa dur diyen, bir barış anlaşması ya da belgesi” niteliğindedir. Yani “egemenler her kafasına estiğinde savaş yapmasınlar diye” ortaya konulan bir iradenin hukuki adıdır.
2016 yılında Marc Morris adlı bir tarihçi tarafından yazılmış olan bir kitapta yer alan şu sözler Magna Carta ve barış (savaş) ilişkisini çok net anlatıyor (4):
“İngiltere kralı John tahta çıktığında (1199) ilk işlerinden biri, daha önce kaybedilen imparatorluk topraklarını geri alabilmek ve böylece iktidarını meşrulaştırabilmek, rakiplerine karşı sağlamlaştırabilmek için Avrupa’ya bir savaş başlatmaktı. Ancak bu savaşı finanse edebilecek bir kaynak hazinesinde mevcut değildi. Bu yüzden de acilen gelir yaratmaya ihtiyacı vardı.
Kral, iktidarı için Avrupa’ya savaş açtı
Kral John, öncelikle yeni ve yaratıcı vergilendirme planları uygulayarak, mahkemelerde rüşvet alınıp-verilmesine izin vererek (vergi dışı kaynak M.D.) ve krallık ofislerini satarak (bir tür özelleştirme yaparak M.D.) işe başladı ve kısa sürede yeterli finansmanı sağladı. Ardından çıktığı seferde Poitou ve Gascony’yi sınırlı da olsa kontrol altına alabildi. Böyle olunca da eve bir ‘kahraman’ olarak döndü.
Keza, başka bir Avrupa savaşı daha başlatma umuduyla yeni vergiler uygulamaya koydu. Böylece ilk kez bireysel servetler ve mülkler vergilendirilmeye başladı.
Kral, toplulukların servetlerine el koydu
Daha sonra, tüm Yahudilerin tutuklanmasını emretti. Yahudilerin mallarına el konuldu ve canları ve malları karşılığında onlardan fahiş ücretler alındı. Bu ödemeleri reddedenler veya ödeyemeyenler ise asıldılar.
Sonrasında Hıristiyan din adamlarının, özellikle de daha önce yardım talebini reddeden Cistercian’ların peşine düştü. En sonunda tüm nakit kredilere, kendi kullanımına tahsis edilmek üzere, el koydu ve Hazine’yi bütünüyle ele geçirdi.
Baronlar direnişe geçti
John’un bu baskısı zirveye ulaştığında, bazı baronlar can güvenliği nedeniyle Avrupa kıtasına kaçıp, isyan örgütlemeye başladılar. Kral John da hem bu baronlardan intikam almak hem de kaybettiği Avrupa topraklarını geri almak için son bir sefere daha çıktı, Ancak bu seferde Normandiya, Britanya ve Anjou üzerindeki hâkimiyetini kalıcı olarak kaybetti, tükenmiş bir hazine ve büyük başarısızlıklarla İngiltere’ye geri döndü.
Kral daha ağır vergilerle savaşı finanse etti
Bu arada, İngiltere’deki ekonomik koşullar kötüleşmeye devam etti. Kral John ise son seferi sırasında o ana kadar talep ettiği en yüksek vergiyi talep etmeye başladı. Sonunda baronlar ayaklandı. Kral John, baronlarla görüşmeyi geciktirmek için elinden geleni yaptıysa da, özellikle de Londra Baronu isyancıların yanında yer alınca, yenilgiyi kabul etti.
Bu süreçte Kilise/Papa, Kral John’un yanında yer alarak isyancı baronları aforoz etti. Bu durum karşısında baronlar yurt dışından (Fransa Kralı Louis’ten) yardım almaya başladılar.
Sonunda ‘barış’ ilan edildi
Kral John Runnymede’de baronlarla bir araya geldi ve bugün Magna Carta olarak anılan anlaşmayı (19 Haziran 1215 tarihinde) imzalamak zorunda kaldı. Böylece barış ilan edildi.
Seyahat etmekten ve savaşmaktan bitkin düşen, ölümcül derecede hasta olan, Hazinesini ve fiili iktidarını kaybetmiş olan Kral John bu anlaşmadan kısa bir süre sonra (18 Ekim 1216) Newark’ta öldü.
Kral John’un hükümdarlığı alışılmadık derecede zalimdi, kinciydi ve sömürücüydü. Ülkeyi iç savaşa sürükledi. Diğer yandan, bu süreç tarihte ilk barış belgelerinden biri olarak da geçen ve ‘Bütçe Hakkı’nın doğuşunu anlatan Magna Carta’nın doğuşuna da sebep oldu”. Bundan böyle ‘Bütçe Hakkı’ bir ‘Barış Hakkı’ olarak da anılmaya başladı.
Kıssadan hisse: “Tarihten ders alınsaydı tekerrür eder miydi” mi diyelim, yoksa “bazen bir musibet bin nasihatten iyidir mi” diyelim?
Anahtar sözcükler: Barış Hakkı, Bütçe Hakkı, Demokrasi, Kral John, Magna Carta, Militarizm, Savaş.
Dip notlar:
- https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/icisleri-bakani-suleyman-soylu-soru-soran-muhalefete-hakaret-edip-tbmmde-kaos-yaratti (20 Kasım 2022); https://t24.com.tr/haber/icisleri-bakani-soylu-dan-hdp-li-ridvan-turan-a-elini-kaldirma-terorist-bozuntusu-terbiyesiz-hepiniz-teroristsiniz (18 Kasım 2022).
- Andrew England and Laura Pitel , “Syria: what is Turkey’s grand plan?”, https://www.ft.com (25 July 2022).
- Henry Foy and Mercedes Ruehl, “A remarkable job’: how Russia and China buckled in the face of a united G20”, https://www.ft.com (18 November 2022).
- Magna Carta ile ilgili bilgiler yazarın (Marc Morris, King John, Treachery and Tyranny in Medieval England, 2016 adlı eserinden alındı.