Bir buçuk yıl sonra okulların yüz yüze eğitime açılmasının üzerinden üç hafta geçti. Bu üç haftayı izleyen örgütler var: Öğrenci Veli Derneği, Eğitim Sen ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) bunlardan üçü. Yaptıkları izleme sonucunda düzenli açıklama yapan üç örgütün söylediği çok benzer: Okullarda eğitim sürdürülebilir olmalı, bu yüzden de acil önlemler alınmalı.
Öğrenci Veli Derneği (Veli Der) en son 24 Eylül’de bir açıklama yaptı. Bu açıklamada “Eğitimin 3. haftasında yalnızca 26 ilden bize ulaşan verilere göre en az 1019 sınıf daha karantinaya alındı. Karantinaya alınan sınıf sayısı 1630’a ulaştı. Bu en az 40 bin öğrencinin yüz yüze eğitime devam edemediğini gösteriyor” dedi. TTB ise 25 Eylül’de bir paylaşımda bulundu. Bu paylaşımda okullarda yüz yüze eğitimle ilgili acil olarak yapılması gerekenleri söyledi. Eğitim Sen ise 27 Eylül’de son izleme raporunu açıkladı. Bu rapora göre okullarda temaslı ve pozitif öğretmen sayısı 522, temaslı ve pozitif öğrenci sayısı 5305, temaslı ve pozitif personel sayısı 15. Kapanan sınıf sayısı 1736.
TTB’nin yapılması gerekenlere ilişkin iki temel önerisi yetişkin aşılamalarının bir an önce tamamlanması ve sınıf mevcutlarının 30’un altında tutulması. Yetişkin aşılarının yapılması konusu karışık. Ama sınıf mevcutlarının 30’un altında tutulmasının yolu belli. Eğitim Sen çok net anlatıyor: Ek dersliklerin açılması, atıl durumdaki binalardan ve kapanan özel okullardan yararlanılması, depreme karşı güçlendirme çalışmaları yapılmadığı için kapalı duran okulların güçlendirme çalışmalarının bir an evvel tamamlanması.
Dedim ya üç örgütün de amacı eğitimin bir kere daha kesilmemesi, okulların bir kere daha kapatılmaması. Çünkü okulların kapalı olmasının bedeli çok ağır. UNICEF’in verdiği bilgilere göre çocukların üçte biri uzaktan eğitime erişemiyor. Okul yemeklerinin yokluğunda beslenemiyor. Akranlarından da uzak olan bu çocukların hareketlilikleri azalıyor ve bunun neticesinde çocuklar fiziksel zindeliklerini kaybediyor ve duygusal açıdan stres belirtileri gösteriyor.
Okulların sunduğu sosyal güvenlik ağlarının yokluğunda bu çocuklar istismara, çocuk evliliklerine ve çocuk işçiliğine karşı daha savunmasız hale geliyor.
Rengarenk Umutlar Derneği geçtiğimiz günlerde bir rapor yayımladı. “Pandemide Artan Çocuk İşçiliği Araştırma Raporu-Diyarbakır Örneği” adlı bu rapor kapsamında kentin 4 merkez ilçesini kapsayacak şekilde farklı iş kollarında çalışan 155 çocukla anket yapılmış. Ortaya çıkan sonuçlar UNICEF’in uyarısını haklı çıkartıyor.
Rapora göre çocuklar sosyoekonomik koşulları nedeniyle uzaktan eğitime bağlanabilecekleri araçlardan yoksun oldukları için eğitim hakkına erişememişler. Görüşülen 155 çocuktan 26’sı salgın bitse bile okula geri dönmeyeceklerini söylemiş. Okula devam edeceğini belirten 129 çocuktan 93’ü ise EBA’ya erişemediğini aktarmış.
Çalışan 155 çocuktan 112’si çalışma nedenini, ailesine ekonomik destekte bulunmak olduğunu belirtirken bu çocuklardan 30’u bir yıldan az süredir, 83’ü ise en az 1, en fazla 3 yıldır çalıştığını ifade etmiş. Üç yıldan az çalıştığını belirten çocuklar atık toplama ve sanayi iş kollarına yönelmiş durumda.
Raporda çocukların çalışma saatleri de yer alıyor. Çocukların çoğu 7 saatten fazla çalıştığını ifade ediyor. Görüşülen çocukların 47’si ise çalışırken kaza geçirdiğini paylaşıyor.
Rengarenk Umutlar Derneği tüm bunları önlemekle sorumlu olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çocuk koruma ile ilgili kurumlar arası koordinasyonu sağlamak ile ilgili birincil yükümlülüğe sahip.
Yargısal bir sürecin başlamayacağı açık ama bu suç duyurusu sorumluları işaret etmesi açısından önemli.
Evet… 6 Eylül’de ilk zil çaldı. Tanıdığım çocuklar zorlansa da yeniden okula gidebildikleri için iyi hissettiklerini söylüyor. Her ne kadar bakanlık aksini ifade etse de gerekli önlemler alınmadıkça eğitimin kesintisiz ve sağlıklı şekilde devam etmesi zor görünüyor. Ancak okulların kapanmasının sonuçları da ortada.
Veli Der okulların gerçek bilgisine sahip olan öğretmenlerdir, velilerdir diyor. Bu yüzden tüm kararlar, alanın özneleri ile birlikte alınmalıdır, diye de ekliyor. Buraya çocukları da dahil etmeliyiz. Çocuklar da alanın bir diğer özneleri. Açıklamalar gösteriyor ki eğitim ve sağlık örgütleri ile sivil toplum da alanda, izlemede. MEB’in bir an evvel alandan gelen bu seslere kulak vermesi gerekiyor.