Kızıltepe’de “dur” ihtarına uymadığı iddiasıyla Mazlum Turan’ı (16) öldüren polisin korunduğunu söyleyen Avukat Erdal Kuzu, “Mazlum’un yaşadığı topraklar bu yargılamada aleyhine delil olarak değerlendiriliyor” dedi.
Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 28 Ağustos 2015 tarihinde, “polisin dur ihtarına uymadığı” iddiasıyla vurulan 16 yaşındaki Mazlum Turan’ın ölümüne ilişkin polis S.E. hakkında “Kasten öldürme” gerekçesiyle açılan davada sona gelindi. Bugüne kadar 11 celsesi görülen davada mahkemenin daha önce talep ettiği rapor ise, Bilirkişi Jandarma Kıdemli Başçavuş O.Ö. tarafından hazırlandı.
Bilirkişi raporu: Meşru
Sanık polis S.E. için “Görevini yerine getirdi” denilen raporda, olayda polislerin silah kullanması “meşru” gösterildi. Raporun ilgili bölümünde şu ifadelere yer verildi: “Eğer silah kullanma yetkisinden doğan yükümlülükler yerine getirilmez ve araçla gidiş güzergahında 770 metre ileride bulunan İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bir saldırı yapılmış olsa idi, bu aracın neden durdurulmadığı sorgulanacak ve aynı personeller bu kez silah kullanmadıkları gerekçesi ile yargılanacaktı. Bu sebeple bahse konu olayla ilgili olarak görevli polis memurlarının silah kullanmalarının meşru olduğu kanaatindeyim.”
Bir sonraki duruşması 9 Kasım tarihinde görülecek olan davada hazırlanan bilirkişi raporunu, aile avukatı Erdal Kuzu değerlendirdi.
‘Açık bir şekilde öldürüldüğünden şüphe yok’
Kamu görevlilerinin karıştığı olaylara dair yapılan yargılamalardaki hataların Turan dosyasında da yapıldığına dikkat çeken Kuzu, sanığın sıfatı ve yapmış olduğu görevin merkeze alınarak yargılama yapıldığını kaydetti. “Koruma duygusu üzerinden hareket ediliyor” diyen Kuzu, şöyle devam etti: “Mazlum’un çocuk olduğundan ve açık bir şekilde öldürüldüğünden şüphe yok. Bu yargılamada temel olan, bu gerçeğin mahkeme tarafından tespit edilmesiydi. Bizler ve aile açısından önemli olan buydu. Yargılamanın geneli baktığımızda, şu ana kadar izlenen sistematik cezasızlık politikası bu dosyada da devam ediyor. İşin gerçeğine temas etmeden, gerçeğin ortaya çıkarılması kaygısı güdülmeden sanığın aklanması yönünde çaba ve tutumlar ortaya konuluyor.”
‘Bizler için yok hükmünde bir rapor’
Dosya kapsamında hazırlanan bilirkişi raporuna değinen Kuzu, raporun hazırlanması sırasında bilirkişinin objektif, tarafsız ve işin uzmanı olması gerektiğine vurgu yaptı. Bu konudaki tüm ısrarlarına rağmen mahkemenin sanıkla aynı sıfata sahip bir başka kolluk memurunu bilirkişi olarak görevlendirdiğini hatırlatan Kuzu, “En nihayetinde, dosyaya gelen bu bilirkişi raporu gerçeğin ortaya çıkmasına hiçbir katkısı olmayacak. Tam tersine, mahkemenin vermek istediği cezasızlık kararını da destekleyecek ibareler içeren bir rapor olarak geldi. Bizler açısından yok hükmünde olan bir rapor. Raporun alınma biçimi ve raporun kendisi sistematik cezasızlık sisteminin ne şekilde işlediğinin açık kanıtı olarak ortada durmaktadır. Burada küçük yaştaki bir çocuğun öldürülmesinin hakkaniyetli olarak cezalandırılmasını gütmesinden ziyade, sanığın aklanmasına yönelik bir yargılama yapılmaktadır” ifadelerini kullandı.
Sivil yaşam hakkına tehdit
Bilirkişi raporunda, “Araç bombalı olabilirdi” denilerek, silah kullanılmasının “meşru” olarak gösterilmesine de değinen Kuzu, bunun sivillerin yaşam hakkını tehdit eden bir durum olduğuna dikkat çekti. Son yıllarda polise tanınan geniş yetkilerin de bu gibi benzeri sonuçlar doğurduğunu belirten Kuzu, söz konusu bilirkişi değerlendirmesi hakkında, şunları söyledi: “Bu ibare meslektaşını korumaya yönelik bir ibaredir. Bunun sonucu nedir? Bu ülkede sivil insanların ciddi anlamda yaşam hakkının risk altında olduğu ya da sivillerin korumasız olduğuna dair işaretlerdir. Silahın bu kadar orantısız bir şekilde kullanılmasına izin verilmesi, bu ülkenin hukuk devleti olmasını tartışmalı hale getirecektir. Gerçekler açık bir şekilde ortada. Küçük bir çocuk kafasından ateşli silahla vurulmak suretiyle öldürülmüş, yasadaki cezası bellidir. Gereken bu kararı verecek yargısal cesaretin olup olmadığıdır.”
‘Adil yargılama ilkelerine aykırı’
“Mazlum’un yaşadığı topraklar, bu yargılamada aleyhine delil olarak değerlendiriliyor” diyen Kuzu, şöyle devam etti: “Dünyanın neresinde olursa olsun, küçük yaşta bir çocuğun bu şekilde öldürülmesinin karşılığı yasalarca bellidir. Yaşam hakkının korunması başlı başına devletin görevidir ve onun adına hareket eden yargının görevidir. Ancak 90’lı yıllarda işlenmiş yaşam hakkı ihlallerine ilişkin dava dosyalarının teker teker düşürüldüğü, sanıkların bir şekilde aklandığı günlerde Mazlum’un dosyasının da benzer akıbete uğrayacağı açık olarak görülüyor. Bu anlamda bu yargılama adil yargılama ilkelerine aykırı olarak yürütüldü. Genel olarak da hükümetin yürüttüğü yargısal konseptin bir devamı niteliğindedir.”
MA / Ahmet Kanbal