Devletlerin açtığı savaşlarda en çok zararı halklar görüyor. Savaştan veya yoksulluktan dolayı göç yollarına düşen mültecilerin yaşamları mavi sularda son buluyor. Van Gölü’nde her gün mülteci cenazeleri çıkıyor…
Gülcan Dereli/İstanbul
Mülteciler dünyanın en korumasız insanların başında geliyor… Bu salgın sürecinde hem yoksullukları korkunç boyutlara ulaşıyor, hem de nefretle karşılaşma, evlerinden atılma, kaldıysa işlerinden atılma ve hatta sınır dışı edilme korkuları artıyor, içlerine kapanıp görünmez olmaya çalışıyorlar. Mülteciler koronavirüsten önce de zaten çok zor koşullarda yaşıyorlardı. Bulabildikleri işler ya düşük ücretli ya güvensiz ya da kayıt dışı, zor işlerdi. Bakımsız, karanlık, hijyen koşulları kötü evlerde, bazen birkaç aile birden yaşıyorlardı ve zaten dışlanma korkusu yaşamlarının bir parçasıydı. Neredeyse her gün mültecilerin ölüm haberlerini alıyoruz. Van sınırından donarak yaşamını yitiren mültecilere bir de Van Gölü’nde yaşanan facia eklendi. 27 Haziran’da Van Gölün’de büyük bir mülteci trajedisine daha tanıklık ettik.
Batan hayatlar
Günlerdir sadece ölüm sayıları kamuoyuna yansıyor. ‘Bir, iki, üç cenazeye daha ulaşıldı.’ Aralarında çocuklarında bulunduğu yaklaşık 70-80 mültecinin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Yapılan çalışmalar ise yeterli bulunmuyor. Batan tekneyi kullananlardan bir olan ve yüzerek kurtulan insan kaçakçısı ise ifadesinde birçok mülteciyi tekne battıktan sonra su yüzeyinde gördüğünü söylemişti. Ancak günlerdir yapılan arama çalışmalarında hala ulaşılamayan mülteciler var. Önceki gün yapılan açıklamada ise 1’i çocuk 2 kişinin daha cansız bedenine ulaşıldı. Cenazesine ulaşılan mülteci sayısı ise 50’yi aştı.
Yüzde 70’i işsiz
Gazetemize konuşan Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Üstün Reinart, mültecilerin yaşadıkları zorluklardan dolayı hayatlarını tehlikeye atarak göç ettiğini söylüyor.. Salgın süreciyle hayatlarının daha da zorlaştığını kaydeden Reinart, “Bu salgınla birlikte birçok iş yeri kapanınca aileler işsiz ve gelirsiz kaldı. Kiralarını ödeyemeyip evden atılma korkusuyla, su ve elektrik faturalarını ödeyemeyip susuz, karanlıkta kalma korkusuyla ve daha da vahimi açlıkla karşı karşıya kaldılar. Vahim bir yoksullukla karşı karşıyalar. Birleşmiş Milletler, Türkiye’de mültecilerin yüzde 70’inin işsiz kaldığını söylüyor. (BBC 20 Haziran 2020). Ne bağışıklığı güçlendirmek için sağlıklı beslenme, ne de virüsten korunmak için hijyen tedbirleri… Ellerinde kolonya, maske, temiz su, sabun, temiz giyecek yok” diyor.
Hastaneye bile gidemiyorlar
Mültecilerin yaşamlarının zor geçtiğini anlatan Reinart, “Tabip Odası raporlarından, hastanelere kovid semptomlarıyla pek başvurmadıklarını öğreniyoruz. Bunu anlamak da kolay. Herhangi bir hastalık belirtisi olanlar, hala bir işi kaldıysa, atılmaktan yahut mahalleden kovulmaktan ve hatta sınır dışı edilmekten o kadar çok korkuyor ki, hastalık belirtilerini saklamayı tercih ediyor. Çoğunluk genç bir nüfus olduğu için de belki hastalığı atlatıyor” diye kaydediyor.
Hükümet sorumlu
Bu yaşanılanlarda hükümetin payının olduğuna işaret eden Reinart, “Hükümet kayıtlı mültecilere ‘geçici koruma’ statüsü veriyor. Temel sağlık hizmetleri veriyor. 14 Nisan 2020’de, pandemi durumunda kayıtsız mültecilere de temel sağlık hizmetlerinin verileceği açıklandı. Ancak tüm dünyayı etkileyen bu pandemi sürecinde mültecilere daha iyi yaşam koşulları sunmak uluslararası kuruluşların görevi olmalı. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ne yazık ki ciddi sorumluluk almadılar. Türkiye dünyada en çok mülteci alan ülke ve Avrupa Türkiye’yi bir ‘mülteci barajı’ haline getirdi. Birdenbire bütün ülkelerin ekonomilerini zorlayan bu pandemi ile karşılaşınca, mutlaka mülteciler için uluslararası fonlar oluşturulup onların yaşam şartları iyileştirilmeliydi. Bu hala atılması gereken bir adım. Mültecilere daha iyi yaşam koşulları sunma konusunda Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmediği bir gerçek. Ancak elbette bu sadece Türkiye’nin sorumluluğu olamaz” diye kaydediyor.
Çocuklukları çalınıyor
Okula gidebilen mülteci çocukların çoğunun bu süreçte TV ya da interneti olmadığı için eğitimden koptuğunu söyleyen Üstün Reinart, “Çocuk işçiliği yaygın. Çocuklar okuldan kopmuş, sokakta kâğıt ve dönüştürülebilir atık toplayarak ailenin açlığına çare olmaya çalışıyorlar. Ancak yine de dirençli olmaya, yaşamlarını içlerine kapanarak sürdürmeye çalışıyorlar… Tarımda, atık toplamada, bazı atölyelerde en düşük ücretli işçiler sömürülen çocuklar. Genel toplumda artan işsizlik ve yoksulluk, mültecilere karşı ayrımcılığı da ne yazık ki artırıyor. Kaygıların arttığı süreçlerde insanların bir günah keçisi arama ve mültecileri suçlama eğilimi çoğalıyor. Üzücü bir tablo” diyor.