Nevzat Çapkın
Yazar, Êzidî katliamını geniş bir biçimde ele alarak; yedi kişilik süvarilerin, eşi benzeri görülmemiş direnişini, benzersiz fedakârlık ve sorumluluk duygusuyla on binlerce insanı kan bağımlısı ölüm makinelerinden, onların kıyımından kurtarmalarını anlatıyor
Êzidî halkı günümüzde dünyadaki halkların herhalde en zararsız, en masum ve en insancıl halkıdır. Tarihin insanlığa emanet ettiği kadim ve kutsal halklardan biridir. Bugüne kadar 74 ferman yaşamış, katliamlara uğramış, baskı zulüm ve tecavüzlere maruz kalmış, pazarlarda mal satar gibi kadınları satılığa çıkarılmış bir halktır. Oysa Êzidîlerin bir kez olsun başka bir halka saldırdığı tarihte görülmemiştir.
“Son ferman” diye adlandırılan IŞİD barbarlığının sınır tanımaz vahşetine maruz kaldılar. Êzidîlere ve aynı zamanda insanlığın ruhuna yapılmış bu vahşet, tarihin ruhunda silinmez lekelere yol açan utanç izleri olarak kalacak. Sessizliğin utanç sisini kendi avazıyla, kıt imkânlarla, adeta karanlık bir dehlizde yüreğinin sesini dinleyip, kalemin mürekkebini gözyaşıyla doldurup, kadın duyarlılığa ve erdemiyle bir ses olmaya çabalayan Fecriye Benek’in, “Masumiyet Utandı Kendinden” adlı eseri Aryen Yayınlar etiketiyle okurlarıyla buluştu bir süre önce.
Yazar, Êzidî katliamını geniş bir biçimde ele alarak, yedi kişilik süvarilerin (özgürlük savaşçılarının) eşi benzeri görülmemiş direnişini, imkânsızlıklardan imkân yaratıp, benzersiz fedakârlık ve sorumluluk duygusuyla on binlerce insanı kan bağımlısı ölüm makinelerinden, onların kıyımından kurtarmalarını anlatırken romana özgü “söz hakikatin” başlıklarıyla da tarihi, toplumu ve dini birlikte ele alıp, sorgulamaktadır.
Fecriye Benek, IŞİD’i “kara ruhlular” olarak adlandırarak onların ruhu, hissi ve tipolojik analizlerini yaparken, insan kılıklı zihniyet ve insaniyet yoksunu bu yaratıkları canlı ve hakiki tonlarla okurun gözünde canlandırıyor. Romanın anahtar kavramları kıyım, ihanet ve var olma ekseninde yoğunlaşmakta. İhanetin acısı, hançerin kalbe saplanmasından beter bir sızı yaratıyor. Kıyımdan kurtulma çırpınışları, masumiyetin sessizliğinin ürkütücü kaygısı, belirsizliğin girdabında ölümün beklendiği tarifsiz anda ortaya çıkan yedi süvarinin olağanüstü çabaları…
Dağ heybetlidir, dağ sığınaktır, dağ bilgedir. Her peygamber ve kahramanın sırtını yasladıkları dağları vardır: Zerdüşt, Elbruz; Musa, Sina; İsa, Tabur; Muhammed, Hira; Baba Tahir, Elvand; Prometeus, Kafkas dağlarıyla anılır. Yedi süvariler Şengal dağında, kapitalizmin çöplüğünde şekillenmiş ve İslam boyasıyla renklenmiş modernitenin tüm silah ve tekniğine sahip kara ruhlular güruhuna karşı gösterdikleri direnişle simgeleşmiş ve kutsal yedilere bir yenisi eklenmiştir.
Gerçek bir olaydan esinlenen romandaki yedi süvarinin direnişlerinin yanı sıra kendi aralarındaki sohbet ve takılmalar dikkate değer nitelikte. Kimi zaman güldürüyor, kimi zaman ağlatıyor. Mizah, bu acımasız savaşın içinde adeta ruhun kendini koruma sanatı haline dönüşüyor. Yedi süvarinin bilgi, birikim ve kapasiteleri katliama uğramış bir toplumun ruhlarına hitap etmelerindeki ustalıkları adeta halkın kanaya yarasına merhem işlevi görüyor.
Katliamın yazın kavurucu sıcağında meydana gelmesi, sıcağın etkisiyle onlarca çocuk ve yaşlı insanın susuzluktan ölmeleri ayrı bir trajedidir. İkinci bir Kerbela yaşanmıştır. Kerbela nasıl yüzyıllarca unutulmadıysa, Êzidîlerin yaşadıkları da unutulmayacaktır. Elbette bunu yapanlar kadar, buna seyirci kalanlar da her daim lanetle anılacaktır. Kitabın duygu boyutu ağırlık oluşturuyor ve insanı alıp götürüyor. Romanın teknik anlamda kimi eksiklikleri olsa da duygu yoğunluğu içinde bunları fark etmek pek kolay olmuyor.
“Masumiyet Utandı Kendinden” mutlaka okunması gereken bir roman. Özellikle de, IŞİD saldırısı karşısında halkı korumasız olarak bırakıp kaçanların, bugün buraya tekrar gelip, yeniden işgal etmeye çalıştığı günümüzün koşullarında…
* Trabzon-Beşikdüzü T Tipi Cezaevi