Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991 tarihinde JİTEM tarafından kaçırıldı. Tam 30 yıl sonra aynı tarihte davası zaman aşımını uğruyor. Eşi Şükran Aydın ve kardeşi Veysi Aydın gazetemize anlattı
Gülcan Dereli
Vedat Aydın, HEP’in Diyarbakır il başkanıydı, aynı zamanda İnsan Hakları Derneği Şube Başkanlığı da yapmıştı. Onu tanıyan herkes sevecen ve mücadeleci ruhundan bahseder. Kürtlerin dervişiydi. Siyasi ve hak faaliyetleriyle yeni bir yol açarken, ölümüyle de yeni bir yol açtı. Evinden 5 Temmuz 1991’de kaçırılan Aydın’ın cansız bedeni 7 Temmuz’da Elazığ Maden’de bulundu. 90’lı yılların ilk faili meçhulü Aydın’ın ölümünün üzerinden 30 yıl geçti. JİTEM İtirafçısı Abdulkadir Aygan cinayeti kendilerinin işlediğini ve 1993’te öldürülen JİTEM’in karakutusu olarak belirtilen Cem Ersever’in talimatıyla gerçekleştiğini söyler. Ve faillerinin yargılanmasını beklenirken dava bugün zaman aşımına uğruyor. Kaçırılma olayının tek tanığı eşi Şükran Aydın ve Vedat Aydın’ın kardeşi Veysi Aydın ile konuştuk. Vedat Aydın’ın eşi Şükran Aydın duygulu sesiyle yaşananları anlattı.
‘O günü unutmuyorum’
Vedat Aydın’ın son görüntüsü hafızasından silinmeyen eşi Şükran Aydın o günü şöyle özetliyor: “Vedat ile ilgili haberi aldığımızda çarşamba günüydü. Maden’e gittiğimizde cenazeyi alıp getirecektik. Sabah erkenden gittik mezarı açtık, çıkardık. Mezar da değildi, bir çukur kazmışlardı. Çıkardık. Ona baktım, o son görüntüsü benimle ölünceye kadar yaşayacak. Nereye gidersem gideyim o benimle geliyor zaten. Bir yere bırakıp gidemiyorsun.”
Unutamadığım çok şey…
Cinayetten sonra da faillerin kapılarından ayrılmadığını anlatan Aydın, “Olaydan sonra 5 yıl boyunca JİTEM’in arabası gece geliyor, sabaha kadar kapımızda duruyordu. Tek başıma birkaç yıl dışarı çıkamadım. 9 yıldır Hewlêr’de yaşıyorum bu büyük bir problemdir. Unutamadığım çok şey var” diyor.
Birbirimizi göremedik
Vedat Aydın ile çok zaman geçiremediklerini dile getiren Şükran Aydın, şöyle devam ediyor: “Biz evlendikten bir yıl sonra cezaevine girdi, 4 yıl cezaevinde kaldı. Çıktıktan sonra zorunlu olarak askere gönderdiler, 6 ay orada kaldı. Sonra 3 ay orada, 5 ay burada derken sonra Ankara’da cezaevinde kaldı derken son güne geldik. Birbirimiz için bir misafir gibiydik diyebilirim. Birbirimizi çok fazla göremedik.”
‘Asla pişman değilim’
Aydın’ın empati duygusunun çok yüksek olduğuna işaret eden Şükran Aydın, “Esprili bir insandı. Çocuklarını severken bazen espri yaparak şöyle diyordu: ‘Ben onlara emek vermemişim bana da baba demesinler.’ Hep yemeğe oturduğu zaman acaba bu çadırda olan insanlar ne yiyor diyordu. -O zaman peşmergeler Türkiye’ye gelmişlerdi, kampta kalıyorlardı.- Genelde bu konulardan bahsedince yemeğini bitirmeden sofradan kalkardı. Doğrudur, birbirimizi göremedik. Hayatım çok zor geçti ama pişman mısınız diye sorarsan pişman değilim” diye belirtiyor.
‘Çözüm gücü yüksekti’
Aydın’ın çözüm gücü yüksek biri olduğunu dile getiren Şükran Aydın, şöyle anlatıyor: “Köyde, ailede ne olup bittiğini kontrol ederdi uzaktan. Bir problem olduğunda hemen müdahale ederdi. Sorunları çözme konusunda büyük bir yeteneği vardı. Aile de onun söylediğini hiçbir zaman kırmazdı.”
Tek isteğim Kürt birliği
Bir anısını paylaşan Şükran Aydın, “Bir gün benim ortanca oğlumun burnu kanıyordu. Kardeşimle birlikte gece iki kez hastaneye kaldırdık. Hastanede karşılaştık. O da başkasının çocuğunu getirmişti. O çocuğun babası cezaevindeydi, görevini yaptı. Benim hiçbir zaman zoruma gitmedi. Çünkü benim o gece ona çok fazla ihtiyacım yoktu. Benim kayınlarım, kardeşlerim yanımdaydı ama o çocuk ve annesi yalnızdı, kimseleri yoktu. Böyle bir insandı. Masal gibi geldi gitti” diyor ve ekliyor: “Ben tekrar diyorum Kürt halkının başı sağ olsun. Tek isteğim Kürt halkından birlik ve beraberlik.”
Devletin yaptığını biliyoruz
Davanın zaman aşımına uğramasını da değerlendiren Şükran Aydın, “Bize göre, insanlığa ve insanlara göre bu davanın zaman aşımı olmaması lazım. Ama maalesef Türk kanunlarına göre böyle bir şey olabiliyormuş. O dönemin tek görgü tanığı olduğum için üzerime de çok geldiler. İfademi değiştirmem için tehdit ettiler. Bayağı da zorlandım ama ifademi değiştirmedim. Çünkü gördüm, tanıdım onları. İtirafçıların itirafları ortada, ortada olmasa bile bütün dünya biliyor, hepimiz biliyoruz devlet yaptı. Ve bu birkaç tetikçinin işi değil bunun emri yukarıdan geldi. Hepimiz bunun farkındayız.”
Deniz Poyraz örneği
Kürt halkının hâlâ devlet tarafından hedef gösterildiğine dikkat çeken Şükran Aydın, “Vedat Aydın cinayetinin açığa çıkmaması için devlet çok uğraştı. Çünkü bir şekilde açığa çıksaydı çorap söküğü gibi diğerleri de açığa çıkmış olurdu. Bize göre faili belli olan cinayetler hiçbir zaman durmadı, Deniz Poyraz da bunun en yakın örneği. Şimdi yeni bir yöntem ile aynı cinayetler devam ediyor. İktidarın söyledikleri ortada gizli bir şey değil açık yapıyorlar artık. Kürt halkını hedef gösteriyorlar ertesi gün başka bir cinayet ile karşılaşıyoruz” diyor.
**
‘Azmettirenlerin peşindeyiz’
Davanın zaman aşımına uğramasını değerlendiren Vedat Aydın’ın kardeşi Veysi Aydın, “Davanın 5 Temmuz’da zaman aşımına uğratılması bizim açımızdan bir şey ifade etmiyor. Tesadüf de olabilir, bilinçli de olabilir. Ben tesadüf olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu kadar devletin suçlandığı, devletin töhmet altında olduğu bir durumda göz göre göre biz yaptık, bugün de düşürdük gibi nispet yapacaklarını zannetmiyorum. Yapsalar da yapmasalar da bizim için değişen bir şey yok. Biz en başından beri bu işin başında devlet olduğunu söylüyoruz. Bütün emareler bunu gösteriyor, itiraflar var. Sorumlu devlettir. Bu davanın üstünü örtme çabası da aslında bir itiraftır” diyor.
Kardeş Aydın sözlerini şöyle noktaladı: “İktidarlar değişse de değişmese de devletin sorumluluğu aynıdır. Hem Vedat Aydın cinayeti için hem diğer cinayetler için. 17 bin faili meçhulden bahsediliyor. Hepsi için de geçerlidir. Bir yerde politik bir cinayet işleniyorsa faili de bulunamıyorsa bilinmelidir ki bunun içinde devletin organizasyonu vardır. Şimdiye kadar ciddi bir soruşturma yürütülmedi. Tam tersine devlet manipüle etme, hedef değiştirme yaklaşımı sergiledi. Bu da anlaşılıyor ki bu cinayetin arkasında devletin organizasyonu var. Biz tetikçilerin değil azmettirenlerin peşindeyiz.”