Zeynel Kete
Her olay ve olgu, meydana geldiği coğrafyanın ruhunu taşır. Maraş ve diğer katliamları zaman ve mekândan bağımsız değerlendirmek ciddi bir hatadır.
Zaman 1970’li yılların sonu. Bu dönemler Türkiye’de Sol-Sosyalist güçlerin toplumsal muhalefet hareketinde belirleyici oldukları dönemdir. 70’li dönemler, Maraş hattında Kürt Alevilerin kendi hakikatleri ile buluştukları, diline, kültürüne, kimliğine yönelik inkara karşı kendi kimlikleri ile ikrarlaşma arayışının güçlü olduğu dönemlerdir. “Yokluk halinden” “varlık haline” devriye oldukları tarihsel eşikte yaşıyorlardı. Egemen kimliğin ulus ve dine dayalı oluşturduğu “tekçi kutsal değerler” üzerinden geliştirilen söylemler, Maraş’ta (19-26 Aralık 1978) Kürt Alevilerin katliamına yol açarken, 80 darbesine de zemin hazırlamıştır.
İç Batı Toroslar, zihniyet bakımından adeta bir “açık hava akademisi” durumundadır. Bölgedeki Kürt Aleviler, klan, kabile ve aşiret toplumsal formu şeklinde yaşarken, inanç olarak Ocak örgütlenmesi esastır. Ocak örgütlenmesi Rêya Heq Kürt Alevi inancında en temel kurumdur. İktidar ve devlet sisteminin dışında kalan rıza toplumunun örgütlenme modelidir. Temelinde ahlaki ve politik toplum özellikleri mevcuttur.
Maraş hattı İç Batı Toroslar Türkmen Alevi (Tahtacı) süreği bakımından güçlü bir hattır. Kürt Alevilerle Türkmen Alevilerin “El Ele El Hakka” demeleri, kültürel direniş hattını canlandırmaları, kabul edilecek bir durum değildi. Bu birlikteliğin önü kesilmeliydi!
70’lerde Akdeniz Bölgesi’nde Kürt Aleviler tarım ve hayvancılığa dayalı üretimde ve ticarette belirleyici durumdaydılar. Ticaretle uğraşan Kürtlerin, Akdeniz, Suriye ve Ortadoğu’da güçlü ticaret ilişkilerinin olduğu gerçekliği, dönemin istihbarat raporlarına konu olmuştu. İttihat Terakki ile başlayıp Cumhuriyet’e devredilen “sermayenin Türkleştirilmesi” için farklılıklara yönelik neler yapıldığı bilinirse, Maraş Katliamı’nın çoklu nedenleri daha iyi bilince çıkarılır. Katliamlarda “dahili tümör, zındık, kafir, ateist, Kürt, Alevi, din düşmanı” gibi söylemlerden sonra kitlenin harekete geçerek Türklük ve Müslümanlık adına katliama girişmesi, sadece dincilik, gericilik ya da Alevi- Sünni karşıtlığı ile açıklanamaz. Maraş’ta ve diğer katliamlarda kitlenin bu kadar kolay mobilize olması, yıllarca selamlaştıkları komşularını öldürmeleri, bir çocuğu kurşunlayıp kol ve bacaklarını doğrayarak bir kazanda haşlamalarının nedeni, teklik üzerinden tanrılaştıran söylemlerin, “hakim millet” söylemi olması ve bu ruh halini alanların, rejimin muteber vatandaşları olarak kabul edilmelidir.
Sosyo-politik kültür içerisinde “ötekileştirilen” söylemlerin hâlâ kabul görmesi, katliamların tekrar edilme olasılığının yüksek olduğu anlamına gelir. Bu söylemler üzerinde milliyetçilik ve dincilik inşa ediliyor. Koçgiri, Dersim, Maraş, Sivas, Roboski Katliamlarında, bilinçlerde “ötekisi” insan olmaktan çıkarıldı; böylelikle çok rahatlıkla öldürülmesi gerekenler listesinde yer aldılar.
Teklik üzerinden Tanrılaştırılan yeni ulus devlet anlayışının vatandaşlık kitabında Aleviler ve diğer farklı toplumsal kesimler, bilinçte, zihinde, yok hükmünde olunca çok rahatlıkla katliama uğradılar.
Maraş Katliamı ile ilgili okumalardan hareketle, Alevilerin “kimlik değerlerinin yaratıldığı zaman ve mekânı temel alan bir tartışma” yürütmeleri, birçok sorunu çözeceği gibi yaşanan katliamları bilince çıkarmaları ve yolda birlik olmalarına dair bir perspektif sunar.