Katliam sırasında direnişin içinde yer alan yazar Aziz Tunç:Hem Kürt hareketinin gelişmesini bastırmak için, hem yükselen toplumsal mücadeleyi bastırmak için Elazığ, Malatya, Maraş, Sivas ve Çorum hattı üzerinden bir plan devreye konulmuş ve katliamlar bu plana uygun gerçekleştirilmiştir
Hüseyin Kalkan
Maraş Katliamı sadece zincirin halkalarında biriydi. Elazığ’da başlayıp Çorum’a kadar uzanan katliam zincirinin bir halkasıydı. Günlerce Alevilerin, Kürtlerin, demokratların evleri yakıldı, insanlar uzun namlulu silahlarla keskin nişancılarca katledildi. Maraş’ta sadece katliam yoktu, mahallelerine çekilen halk neredeyse çıplak elle saldırganlara karşı direndi. Devrimci gruplar halkı savunmak için güçlerini seferber ettiler ve halkla birlikte katliama karşı koymaya çalıştılar. Bu direnişin içinde yer alan yazar Aziz Tunç, katliamı ve neden Maraş’ın hedef alındığını bir söyleşinin izin verdiği kadar detaylı açıklıyor. Tunç, geliyorum diyen katliama dair şunları anlatıyor: “Maraş özgünlükleri olan bir yerleşim alanıydı. Maraş’ın karakterini belirleyen en önemli olaysa 1920’lerde Ermeni Katliamı’nın yaşanmasıdır. Resmi tarihin Maraş’ın kurtuluşu olarak anlattığı olay budur. Çok kanlı çok travmatik bir kırımdır. Maraş nüfusunun yüzde 40-50’si kırımdan geçirilmiş. Bu travmanın etkisini göz önünde bulundurarak Maraş gerçeğine bakmak gerekiyor. 1970’lerden önce -50 yıl önce- nüfusunun yarısının soykırım ve tehcirle sökülüp atıldığı bir Maraş. Bunun önemi şurada; o dönemin aktörlerinden bazıları yaşıyordu. Annesi, babası, dayısı bir şekilde bu soykırımın gerçekleşmesine katılmış bir yapı söz konusu. Maraş nüfusunun bir kısmı Balkan göçmeni. Balkan savaşı yenilgisinden sonra Balkanların çeşitli bölgelerinden göç etmiş ve Maraş’a yerleştirilmiş insanlar. Bir kısmı Çerkesler. 1800’lü yıllarda Rus çarlığının düzenlediği soykırımdan kaçmış ve bu topraklara yerleşmiş insanlar. (Ama Osmanlı devleti Çerkesleri kendi sosyal dayanağına dönüştürmüş. İhtiyaç duyduğu askeri güce dönüştürmüş, devleti yönetme geleneklerini geliştirerek yönetim kademelerine yerleştirmiş.) Maraş bu göçmenlerin yanı sıra Sünni Türkler, bir miktar Sünni Kürt ve daha çok çevresindeki yerleşim yerlerine yerleşmiş olan Alevi Kürtler ve Alevi Türklerin yaşadığı bir coğrafya. Bu demografik yapı siyasi gelişmeleri belirledi.”
Toplumsal uyanış
Maraş’ta dönemin siyasi ve toplumsal yapısına dair görüşlerini açıklayan Tunç, toplumsal gelişmeye dair şu gelişmelerin altını çiziyor: “Maraş’ta 1970’lerde demokratik uyanışın yaşandığı bir siyasi iklim hakimdi. Özellikle Nurhak’a, Sinan Cemgillerin de gelmiş olması Maraş’ı da etkilemiş, bir devrimci demokrat birikimin ortaya çıkmasına yol açmış. Özellikle Aleviler o dönem gelişen demokratik mücadelenin içinde olan aktörlerdir. Bu durum onların daha sonra neden hedef alındıklarını göstermektedir. Bu siyasi iklimde sadece Alevilerin etkilendiğini söylemek eksik olur. Sünnilerin ve Çerkeslerin içinde de bu gelişmeden etkilenenler bulunuyordu. Bu demokratik duyarlılığı olan kesimlerin oyları başka bir legal mecra olmadığı için CHP’de toplanmıştı. O dönem CHP Maraş’ta 1. partiydi. Maraş’ta 7 milletvekili vardı, 4’ünü CHP alıyordu. Yani şimdikinin tam tersi bir durum söz konusuydu.”
Devletin stratejik korkusu
Aziz Tunç’un dönemin özelliğine dair işaret ettiği bir gelişme de Kürt cephesindeki gelişmelerdir. Bu gelişmelerin devlette stratejik bir korku yarattığını ve bunun Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) ele alındığını anlatıyor: Başka önemli bir nokta ise devletin gelişen süreci kontrol edememesiydi. Bu süreci yönetemeyen devlet Malatya, Maraş, Elazığ, Sivas ve Çorum’u kapsayan hilal şeklinde bir alanı Kürtlerden ve Alevilerden arındırmayı planladı. Bu kararı tetikleyen başka bir şey daha vardı. Bilindiği gibi PKK 1978 yılının Kasım ayında kongresini yapmış ve kuruluşunu ilan etmişti. Yüzeysel olarak bakıldığında bunun bir soykırıma gerekçe yapılmış olması pek inandırıcı gelmeyebilir. Çünkü çok yeni bir gelişme. Ama tam tersine, Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) yaşanan tartışmaları öğrendiğimizde, bu tartışmalar incelendiğinde, başka bir şey görüyoruz. Kürtlerde yaşanan bu gelişmeyi, (PKK’nin kurulmuş olmasını) kendisi açısından son derece önemli, politikaları açısından son derece stratejik, tehlikeli bir gelişme olarak görüyor. Dolayısıyla hem Kürtlerde gelişen bu durumu önlemek, hem yükselen toplumsal mücadeleyi bastırmak için bir plan devreye konuldu. Maraş’ta Esir Türkler Kurtuluş Ordusu (ETKO) faaliyetleri başladı. Bu örgütün yöneticilerinden birisi Edip Özbaş’tı. Mehmet Yusuf Özbaş’ın oğluydu. Daha sonra milletvekili oldu. Bunların içinde yer aldığı ETKO Maraş’ta terör estirmeye başladı. Maraş’ın ortamını ve atmosferini bir soykırımı uygulamaya hazır hale getirecek girişimde bulundular. Bazı kahveler bombalandı, bazı insanlar saldırıya uğradı. Gerilim tırmandırıldı. Kasım ayında kapatılan Ülkücü Gençlik Derneği yeniden açıldı. Gerilimin bir çatışmaya dönüşmesi için adımlar teker teker atılmaya başlandı. 19 Aralık’ta Çiçek Sineması bombalandı, 20 Aralık’ta Maraş’ın Karamaraş diye bir mahallesi var, orada bir kahve tarandı, 21 Aralık’ta 2 devrimci öğretmen öldürüldü. 22 Aralık’ta bu öğretmenler için düzenlenen cenaze törenine saldırıldı, 23, 24 ve 25 Aralık’ta Maraş’ta, Maraş’ın mahallelerinde, yakın köylerinde Kürt, Alevi, solcu olarak bilinen her alana saldırılar yapılarak katliam gerçekleştirildi.”
‘Katliamı devlet yaptı’
Katliamda devlet kurumlarının rolüne dikkat çeken Tunç, bu konuda şunları söylüyor: “Devlet deyince soyut bir varlık anlaşılır genellikle. Maraş’ta bu soyutluk kılıfında, soyunda. Somut olarak Türk devleti yaptı bu katliamı. Türk devletine somut olarak ellerimizle dokunduk, gözlerimizle gördük. Mesela 12 Mart darbesini gerçekleştiren generallerden Faik Türün. Katliamdan kısa bir süre önce Maraş’a geliyor. Neden? Maraşlı değil, Maraş’ta tanıdığı yok, Maraş’ın dondurmasına ya da biberine aşık değil. Faik Türün Maraş’ta çünkü katliamın hazırlıkları kapsamında Maraş’ta. Bununla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olmayışımız bir eksikliğimiz. Enver Altaylı adında hem MİT’e hem CIA’ye çalışan, bugün de FETO suçlaması ile cezaevinde olan bir isim. Maraş Katliamı’nın tertipçilerinden Ökkeş Kenger, Çiçek Sineması bombalandığında ilk aradığı isimler Altaylı’ya yakın MHP’liler. Bir de asker olanlar var. Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker ve Cem Ersever var. Bunlar, Ökkeş Çokuçkun ve Gabriyel Aktürk adlı silah kaçakçılarından aldıkları silahları paramiliter unsurlara dağıtmışlardır. Cem Ersever’i daha sonra JİTEM’in kurucularından biri olarak Kürdistan’daki faaliyetlerinde göreceğiz, JİTEM içi çatışma nedeni ile Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından öldürüldüğü devlet kayıtlarına girmiştir. Mehmet Ali Çeviker ise aynı yıl İstanbul’da meydana gelen 16 Mart katliamında malzeme tedarikçisidir. Çeviker, İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı’ndan aldığı Amerikan yapımı TNT kalıpları şeklindeki bombaları Abdullah Çatlı’ya getirmiş, Çatlı da bombaları İstanbul MHP ve Ülkü Ocakları yöneticilerine ulaştırmış, onların görevlendirdiği kişiler de İstanbul Emniyeti’nin himayesinde, bombaları üniversite çıkışında devrimci öğrencilerin üzerine atmıştı. Bu saldırıyla 7 devrimci öğrenci katledilmiş, 50’den fazla öğrenci de yaralanmıştı. Bu iki isim soykırımın askeri kanattaki temsilcileridir. Devletin bilgileri. Ben bunları Maraş Kıyım adlı kitabımda yazdım. Maraş Katliamı MİT’in de içinde yer aldığı bir soykırım operasyonudur.
Siyasetçiler arasındaki temsilcilere gelince, Mehmet Yusuf Özbaş adı daha önce geçti, MHP milletvekili olarak bu sürecin içinde yer alıyor, Ahmet Uncu Maraş Belediye Başkanı olarak bu sürecin içinde yer alıyor. Toparlarsak, devletin MİT’i, devletin askerleri, devletin siyasetçileri, belediye başkanları, silah kaçakçıları ve paramiliter güçler Abdullah Çatlı’sından Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar katliamın içinde yer aldılar. Sivil faşistler Maraş’a Milli Piyangocu diye taşındı. Otellere yerleştirildiler. Daha sonra katliam sırasında -dosyadaki bilgilerden hareketle söylüyorum- yüzleri maskeli, ellerinde uzun namlulu silahlarla katliamcı güruhu harekete geçiren, yönlendiren, yöneten bunlardı. Bütün boyutları ile baktığımızda sürecin öyle tesadüfen ve kendiliğinden meydana gelmiş bir yönü yoktur. Her şey en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir devlet organizasyonuydu. Konjonktürel nedeni o zaman yükselen toplumsal mücadeleyi bastırmaktı, doğru, ama stratejik nedeni devletin kendi bilgilerinde gördüğümüz gibi orada bölgedeki Kürtlerin, Alevilerin bölgeden sürgün edilmesiydi. Soykırıma uğratılmasıydı.”
Katliamdan sonra Maraş
Devlet çok daha büyük bir katliam planlar ancak devrimci grupların sergilediği direniş buna engel olur. Ölümler ve ev yakmalar daha çok savunmasız kalan mahallelerde meydana gelir. Aziz Tunç içinde yer aldı, Maraş Katliamı’na dair üç kitap yazdı. Katliamı ve direnişi etraflıca tartıştı. Tunç, katliamdan sonra Maraş’a dair şunları söylüyor: “Devlet beklentileri ile sonuç arasında bir açı farkı yaşansa bile sonuç olarak insanların büyük bölümü Maraş’ı terk etti. Kürtsüzleştirilmek ve Alevsizleştirilmek amacı ile yapılan bu 1978’deki katliam Kürtlerin ve Alevilerin bir bütün olarak oradan ayrılması sonucunu doğurmadı. Ama ciddi bir göç yaşandı. Maraş Merkez’de yaşayan Kürt Aleviler çok büyük oranda göç ettiler. Köylere gittiler, başka şehirlere gittiler, Avrupa’ya göç ettiler. Şehir merkezinde hemen hemen Kürt-Türk Alevi kalmadı. Köylere göç edenler de daha sonra oralardan ayrıldılar. Bölgenin demografik yapısında önemli bir değişiklik oldu. Devletin Kürtleri ve Alevileri ötekileştirme politikası devam ediyor. Her an bu tamamlanamayan soykırım sürecini yeniden başlatabilirler. Oraların hedef alınmasının şöyle bir nedeni de var. Mesela Diyarbakır’da Kürtlere karşı harekete geçirilecek bir toplumsal grup yok. Dersim’de böyle bir grup yok. Ama Elazığ, Malatya, Maraş, Sivas ve Çorum’da böyle bir yapı var. Kent merkezlerinden çoğunlukta. Devlet kendisinin gerçekleştirmek istediğini bu gruplar eli ile gerçekleştirme imkanını elinde tutuyor.”
Direniş nasıl gerçekleşti?
Aziz Tunç, göstere göstere gelen katliama karşı yeteri kadar tedbir alınmadığını ve gelenin büyük bir katliam olduğunun görülmediğini söylüyor. Bir anlamda bir özeleştiri de sayabileceğimiz şu belirlemelerde bulunuyor: “Çiçek Sineması’na bomba atılmasını, Karamaraş mahallesinde kahvenin bombalanmasını, iki öğretmenin öldürülmesini Maraş’taki devrimci yapılar doğru değerlendiremediler. O dönemde Türkiye’de her gün yaşanan olaylar gibi olaylar sandılar. Bir katliamın gelmekte olduğunu öngöremediler. Birçok done vardı halbuki. Aynı yıl 17 Nisan’da benzer bir tertip Malatya’da yaşanmıştı, Pazarcık’ta CHP yöneticisine bombalı mektup gönderilmişti. Tesadüfen bir katliama dönüşmedi. Bir gerginlik durumu vardı ama bir katliam beklenmiyordu. Buna uygun bir hazırlık içinde değildi kimse. Bu durum görülseydi ve hazırlık yapılsaydı saldırıyı püskürtmek mümkündü. İki öğretmenin cenaze törenine iyi bir katılım gerçekleşti. Bütün devrimci gruplar imkanlarını seferber ettiler. Ancak faşist saldırı nedeni ile cenaze töreni gerçekleştirilemedi. Saldırı olunca kitle dağıldı. Önemli bir kısmı Yörükselim mahallesine gitti. Devrimci gruplar halkla birlikte gerçekleştirdikleri toplantıda direnme kararı aldılar. Ancak bu gelişme sadece Yörükselim mahallesinde yaşandı. Diğer mahallelerde öyle bir şey olmadığı için oralar saldırılara ve katliama açık hale geldi. İkinci günün sabahında sabah 8 gibi yakındaki iki mahallede Yörükselim’e saldırı başladı. Her iki taraftan da halk ve devrimcilerin direnişi söz konusu oldu. Direniş akşam saatlerine kadar sürdü. Bu katliamcıların mahalleye girmelerine ve katliam yapmalarına engel oldu. Katliamcılar çekilmek zorunda kaldılar. Mahallenin çeperinde olan birkaç aileye zarar verdiler. Diğer mahallelerde güçlü bir devrimci direniş olmadığı için faşistler Serintepe’de, Dumlupınar’da, İsa Divanı’nda, Karamaraş gibi mahallelerde katliam yaptılar. Devrimci yapılar buna hazırlıklı değildi. Eğer bu saldırı bütünü ile püskürtülseydi şimdi bambaşka bir Maraş olurduç.”