1950’lerden bu yana ‘sağın kalesi’ olarak bilinen Balıkesir, Manisa, Aydın hattı ilginç bir hat. 14 Mayıs’ta gerçekten tarihi bir sonuç çıkabilir ortaya. Yeşil Sol’un buralardaki başarısı bir ‘ilk’ yaratmış olacak
M. Ender Öndeş
Her seçimde uzak Kürt illerini tercih ederken bu defa baba ocağından, Manisa’dan başlıyorum işe. Ama daha ilk andan fark ettiğim bir tuhaflık var ortada. Başka illerde de öyle aslında; bir acayip ‘sakinlik’ var ortada. An itibarıyla seçimlere 30 gün gibi bir süre kalmışken ve Cizre, Silopi yıkılırken, ne Manisa’da, ne de mesela gün içerisinde gittiğim Turgutlu ilçesinde düzen partileri açısından seçimlere dair zerre işaret görünmüyor. Kentin ana caddelerinde bile öyle bayraklar, anons arabaları filan yok. ‘Kader seçimi’, ‘yeni yüzyılın inşası’ gibi laflar buralara hiç etki etmemiş sanki.
Bu belki de biraz siyasi çalışma tarzıyla ilgili. Muhtemelen AKP yine o bilinen tarikat, yardım paketi işleriyle yürüyordur ama taşrada görünür seçim çalışması genel başkanların katıldığı mitinglere çok endeksli. O biraz da adayların ve örgütlerin çalışma karnesi oluyor.
Her zaman evlere ve mahallelere ağırlık veren Kürt siyasetinde ise durum farklı. Onlar da geç kaldıklarını söylüyorlar ama bu, biraz da ‘çok partili döneme’ geçmiş olmalarından kaynaklanıyor. Sahada her yerde fiilen 4 eşbaşkan var, her yerde HDP flamaları ve işaretleri sökülüp Yeşil Sol’a yatay geçiş yapılıyor. Bir çelişki ya da alışamama yok ama teknikte aksıyor işler bazen. Bazı yerlerde yeni malzemeler gelene kadar ortam boş kalmasın diye elde ne varsa kullanılıyor mesela. Öyle ki, Merkez Nurlupınar mahallesinde ertesi gün açılışı yapılacak seçim bürosunun camlarına bakılırsa Sezai Temelli hâlâ eşbaşkan! Turgutlu’da eski flamaların sökülüp direklerde direklere yenilerinin asılışına tanık oluyorum, yukarı bakınca rengârenk, kenarda bir yerde yığılmış eski HDP flamaları ise hüzün verici. Bu, bir yandan da Kürtlerin partiyle kurduğu orijinal ilişkiye işaret ediyor. Bizim gazete konusunda olduğu gibi zincir hiç kopmuyor onların kafasında, isimler değişiyor, bir ağaç gidiyor öteki geliyor, “yeni partimiz” sözleri dolanıyor ortalıkta. En yaşlılar zaten HADEP’li!
‘Kasaba’ hep ayakta
İlk gün Turgutlu’ya gidiyorum. Bir zamanlar yol boyunca dizilen görkemli tuğla fabrikalarının çoğu şimdi harabeye dönmüş. Eskiden Turgutlu’ya Kürt göçünün en önemli sebeplerinden biriydi fabrikalar ve sınıf mücadelesinin sert geçtiği yerlerdi. HDP ilçe eşbaşkanı, çoğunun battığını, ancak iktidara yaslanan birkaç tanesinin ayakta kaldığını anlatıyor. İlçeye yığılan savaş göçmeni on binlerce Kürt ne iş yapıyor peki? Her yerde olduğu gibi inşaat ve tarım. Zaman içerisinde müteahhitler de Kürtlerden olmaya başlamış.
Devrimci geçmişi olan bir yer Turgutlu. Ama benim de bir parçası olduğum o geçmişte şimdiki ‘ulusalcı’ eğilimler hiç olmamıştı. Hep iç içeydik biz ve büyük tarım işçileri direnişleri, gözaltıları almak için karakol kuşatmalar, kaymakamlıkta yapılan fiili toplu sözleşmeler… O günlerden bugünlere geldik diyor eşbaşkan ve artık Kürt işçilerin haklarını savunan örgütlü bir topluluk olduğunu anlatıyor ama yine de şimdiki sol cenahın Kürtlerle mesafeli olmasından yakınıyor. Buna karşın geçen seçime göre çok daha iyi bir sonuç alınacağından emin herkes.
Bir ‘ilk’in peşinde
Ta 1950’lerden bu yana ‘sağın kalesi’ olarak bilinen Balıkesir, Manisa, Aydın hattı ilginç bir hat. Sol, hatta CHP bile uzun yıllar buralarda tam bir başarı sağlayamadı; bu yüzden orada yaşamayanlar pek anlayamaz belki ama 14 Mayıs’ta gerçekten tarihi bir sonuç çıkabilir ortaya. Yeşil Sol’un buralardaki başarısı bir‘ilk’ yaratmış olacak.
Bu arada, partililer gece boyunca kahveleri gezip büro açılışına çağrılar yapıp broşür dağıtırken, kendimi başka bir dünyada kaybolmuş hissediyorum. Bir zamanlar ‘Kütahyalılar mahallesi’ diye bilinen ve genelde faşistlerin yuvalandığı demiryolu altındaki bölgenin ötesinde neredeyse ikinci bir Manisa, daha doğrusu bildiğin Kürdistan oluşmuş. Hemen hepsi savaş göçüyle gelen inanılmaz bir nüfusun yerleştiği mahalleler yukarıdaki Manisa’dan çok farklı. Her bakımdan farklı. Bir anlamda sınıfsal bir şekilleniş var. Kentin üst tarafı da zengin filan değil aslında. Zaten Manisa’nın zengini Manisa’da durmaz hiç, onlar İzmir’i ve başka yerleri tercih ederler. Bu anlamda Manisa bir orta sınıf ve emekçi kenti sayılabilir ama Horozköy ve Nurlupınar tarafı artık dip nokta. Kentteki fabrikalarda da çok çalışmıyorlar ya da oralar Kürtleri pek tercih etmiyor; daha çok tarım ve inşaat işçiliği üzerinden sürüyor hayat.
Ayıptır yani!
Ortalık Yeşil Sol bayraklarından geçilmiyor ve adım attıkça bir seçim bürosuna ya da seçim bürosundan farkı olmayan kahvelere rastlamak mümkün. Parti burada kendisini evinde hissediyor ve insanlar da partiyi evi gibi görüyor. Hangi kahveye girilse HDP PM üyesi Sait Hoca’nın ertesi günkü buluşmaya yaptığı çağrının ardından alkışlar ve ıslıklar yükseliyor. Her adımda kervana yeni katılanlar oluyor, gençlerle konuşuyorum arada. Daha önce il yönetiminde olup kısa bir cezaevi durağından geçmiş olan bir genç, “Bu defa son!” diyor, “ya alalım bu vekilliği ya da bırakalım bu işi. Ayıptır yani.”
Bu konuda kesin bir kararlılık var. Geçen seçim 70 bine yaklaşan HDP oyunun yukarıya doğru kımıldayacağını, zaten az farkla kaçırılan vekilliğin bu defa alınacağını düşünüyorlar. Çeşitli bölgelerin göçleri arasında klasik çekişmeler olmasa çoktan kazanacaklarını söylüyorlar. Henüz şehrin merkezine çıkmış değiller pek, önce ara plandaki zemini sağlamlaştırmak istiyor parti, oralara da çıkacaklarını söylüyorlar.
Tek eksik, ama ciddi eksik çalışmalardaki kadınlarla ilgili. Gece boyunca kadınlara rastlayamıyorum. Ertesi günkü açılış sırasında ortaya çıkıp halayları onlar başlatıyor ama iş kahve gezmeye gelince, biraz da mahallelerin yapısından ötürü kadınlar geri planda kalıyor
Derin bir vefa duygusu
Açılışlar macerası ertesi gün Menemen Asarlık’tan başlıyor. Asarlık, Kemalizme iman etmiş bir kentin, İzmir’in kenarında ilginç bir getto gibi, özellikle seçim bürosunun bulunduğu bölgeye girince bambaşka bir dünya çıkıyor ortaya. Ramazan’dan ötürü çok büyük değil ama çok coşkulu bir kitle var ve çocuklar yine başrolde. Eşbaşkan Çiğdem Kılıçgün Uçar ile Saruhan Oluç’u heyecanla karşılıyorlar. Çocuğun birinin kafası karışmış, “Başkan kim” diye soruyor, Çiğdem’i gösteriyorum, önce bir ölçüp tartıyor, sonra “başkan başkan” diye çığrışıp duruyor. Bu, aslında Kürtlerin genel tutumunu özetliyor. Bu partinin ne kadar sık isim ve yönetici değiştirmek zorunda olduğu bilinci 7’den 70’e herkeste çok yüksek ve ‘yeni’ biri, neredeyse ışık hızıyla ‘yeni’ olmaktan çıkıyor, benimseniyor. Parti, her şeyin, bütün kişilerin, simgelerin önünde ve üstünde bir yerde duruyor. Bu arada tanık olduğum bir şey, daha tipik bir örnek oluyor. Çiğdem, neredeyse 30 yıl önce, henüz gencecik bir insan olarak HADEP’te çalışırken Bakırköy’de partiye yardım eden bir abi, sırf onu görmek için ta nerelerden gelmiş. Görüp, kucaklaşıp geri gidiyor. Vefa ve bağlılık böylece neredeyse insan ömrüne yayılıyor.
Manisa hakkını veriyor
Manisa il örgütü Asarlık’ta lobi yapıp seçim otobüsüne programda olmadığı halde ‘el koyunca’ Manisa’ya gümbür gümbür anonslarla giriyoruz. Onca yıldan sonra şehrin ana caddelerinde etrafa Kürtçe şarkılar püskürten bir seçim otobüsünün içinde olmak, benim için tuhaf bir duygu.
Nurlupınar yıkılıyor! Açılış dedikleri de açılıştan başka her şeye benziyor giderek. Özellikle teravi namazı bitişinden sonra cadde tamamen kapanıyor ve tabii her zamanki gibi Kürtler söz konusu olunca anonslar, uyarılar hiçbir işe yaramıyor, herkes bildiği gibi geliyor. Şu tarafa değil de öteki tarafa toplanılmasını isteyen parti anonsunu takan yok. Gerçekleştirilen yürüyüşte mesela, otobüsün arkasından yürüme anonsu de işe yaramıyor, çünkü pırıl pırıl ışıkları yanan aracın önünde yürümenin cazibesi müthiş. Zaten yürüyüşün ön-arka diye bir hiyerarşik yapılanması da yok; Saruhan Oluç ve Çiğdem Kılıçgün Uçar, herkesin içinde, herkesle birlikte yürüyorlar ve bu çok gerçek bir ilişkiyi yansıtıyor. Önce “HDP halktır halk burada” sloganı atılıyor, “Sanki biz Yeşil Sol’duk ama…” diyor Çiğdem gülerek. Ama uyarlama hızı müthiş, iki dakika sonra yeni slogan geliyor: “Yeşil Sol halktır, halk burada!”
Göz koymuşlar bir defa
Daha sonra ortaya meşaleler çıkıyor, inanılmaz bir gençlik kaplıyor her yanı, halaylar, sloganlar. Bir ara gençlerden biri yine kolumu yakalıyor kalabalıkta, Manisalı olduğumu söylemişim ya, “Görüyorsun bak, alacağız dedik sana” diyor. Hayır, benimle niye inatlaşıyor onu da bilmiyorum. “Buyur senin olsun Manisa kardeşim, gözüm varsa gözüm çıksın” diyorum, o yine kolumu tutup kalabalığı gösteriyor: “Alacağız heval, görüyorsun işte, anlatmaya gerek yok!” Ve bu beş dakikada bir tekrarlanıyor; genç vatandaş önce beni ikna etmeye yeminli!
Nereye gidersek gidelim, bir şey, çok net olarak ortaya çıkıyor. Bu parti, başarısız olursa eğer, bundan sadece kendisi sorumlu olur. Çok açık. PM Sait Hoca’yla da konuşuyoruz bunu. Halkta sorun yok, herkes yerli yerinde. Şu meşhur “ya insanlar gelmezse ne yaparız” denilen genel kongreyi hatırlıyoruz ikimiz de. Üç dört yıl önceydi sanırım ve halk öyle bir gelmişti ki Ankara’ya, salonda kalabalıktan soluk alınamıyordu! “Halkta sorun yok” diyor Sait Hoca, “Hiç olmadı ve bu halk karamsar düşünenleri her zaman utandırdı. İyi çalışırsak, doğru işler yaparsak hiçbir şey imkânsız değil.”
Radikallikte birinci
Manisa’dan kurtulup Turgutlu’ya gece 22.30 gibi varılabiliyor ama yağmura rağmen otobüsten yükselen şarkılar adeta bir mıknatıs etkisi yaratıyor. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere müthiş coşkulu bir kitle karşılıyor bizi. Newrozları bile zaman zaman Cizre’yi andıran Turgutlu, bölgenin en radikal Kürtlerini barındırıyor. Aynı sınıfsal manzara orada da var. Neredeyse tümü tarım ve inşaat emekçisi olan insanlar gecenin o vaktinde akın akın geliyorlar, halaylar kuruluyor. Konuşmalar ve program bittiğinde de hiç memnun olmuyorlar. Pazar günü, ayın 16’sında HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar’ın katılacağı halk buluşmasına saklıyorlar artık heveslerini.
Sonuç olarak Manisa, birkaç örnekte bile kararlılığını gösteriyor. Partinin bu hat üzerinde önüne hedeflar koyması, geçen seçimlerde çoğu az farkla kaçırılan bu illerde umudu güçlendiriyor. Ve dönüp dolaşıp her şey yine çalışmaya, çalışmaya ve çalışmaya bağlanıyor. Halk bunun olabileceğine kesinlikle inanıyor çünkü. Futbol deyimiyle ‘sahada basmadık yer bırakmayan’ bir çalışma bu inancı gerçek yapabilir ve Manisa gerçekten tarih yazabilir.
Ama böyle deyince gençler yine kızıyor. “Yazabilir değil” diyorlar, “yazacağız bu defa!”
İnatlaşıyoruz ama en çok beni sevindirir bu aslında. ‘Makûs talih’ meselesi; Manisalı olmayan bilmez!