Toplumsal yaşam, komün kültürü insan türünün varoluş koşuludur. İnsanın birey, toplum ve doğa ile kurduğu ikrarlı yaşam doğal olarak toplumsaldır. Eğer insanlar toplumsal biçimde, ahlaki ve politik bir paradigmayla yaşamaktan vazgeçerlerse, Nahak zihniyetin kirine bulaşırlarsa toplumsal hakikatten, hakikatin manasından uzaklaşırlar.
Aslolan manadır, manaya ermek hünerdir. İlk insanın ayakları üzerinde durması (Serpiyan olması), hava, ateş, su ve toprağın sırrını öğrenmeye başlaması arayışı bir mana arayışıdır. Hak Yol Alevi inancında el, ayak, ağız, baş, kaş sahibi olmak insan olmaya yetmiyor. Bu gerçeği Kaygusuz Abdal şu sözleri ile dile getirmiştir: “Bu adem dedikleri / El ayakla baş değil. / Adem manaya derler / Suret ile kaş değil.”
Manaya ermek bir “oluş” biçimidir. Söz konusu insan olunca, “oluş” biçiminde bilinçli bir faaliyet söz konusudur. Manaya erdikçe var oluyorsunuz, var oldukça var ediyorsunuz, var ettikçe bir olup, iri olup, dirileniyorsunuz. Dirilenmek sürekli bir varlık mücadelesi içinde bulunma halidir ki, her türlü saldırıya karşı birlik olarak direniş mücadelesi vermektir. Alevi söyleminde “var olasın” temennisi çok söylenir. “Var olma hali” en üst düzeyde evren ile bütünleşme halidir, bir özgürlük arayışıdır.
İnançlar ahlaki ve politik manasını yitirdikçe, “var olma” halini, özgürlük arayışını yitirdiler. Bunun sonucu olarak iktidar aygıtı haline geldiler. İnanç-din, hakikat arayışında bir yöntem olmaktan uzaklaşarak, engel teşkil eder duruma gelmiştir. İnanca ait kurumlar, semboller, simgeler, ritüeller, canlı kaynaklar, toplumsal hafıza mana ile bütünleşmenin değerleri değil, iktidar aygıtının araçları haline gelirler. Tıpkı semanın bir hakikat arayışını simgelemesinden ziyade Kültür Bakanlığı’na bağlı bir folklorik öge, alt kültür haline getirilmesi gibi
Hiyerarşik devletçi paradigma öz-biçim-mana diyalektiğini bozan temel güçtür. Son günlerde AKP hükümeti tarafında bir devlet aklı olarak planlanan “Alevi Açılımlarına” bu mana ile bakmak Alevi toplumuna kazandıracaktır. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı projesi bir kayyum projesidir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yeniden düzenin pekiştirilmesi için Alevi hakikatini kendi lehine çevirmesi siyasetidir. Binlerce yıl önce rahip-asker-şef üçlüsünün yaptığını bugün ilgili kurumlar yapmaktadır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Alevi inancı iktidarların varlığını devam ettirmesi için bir araç haline getirilmeye çalışılıyor. Burada Alevi dernek hattının, bürokratik, çıkarcı, orta sınıf Alevilerin, Alevilikte “anlam boşluğu” oluşturması iktidarın elini güçlendirmiştir.
Alevi sürekleri kendi içinde sınıflara ayrışabilir, yaratılan “anlam boşluğu” genişleyebilir, Alevi toplumu içinde hiyerarşi güçlenebilir, manadan uzaklaşanlar kula kulluk edebilir, bazı kişiler akıl almaz görevler, sorumluluklar alabilir ama ne olursa olsun Alevi toplumu ve hakikat arayışı en zor şartlarda bile varlığını devam ettirir. Toplumun kendi içinde “anlam boşluğu” yaşıyor olması hakikatin tecelli etmesine engel değildir. Hakikat bir aşktır, akışkandır, enerjiktir; hiçbir güç onu engelleyemez.
Binlerce yıldır mücadele ile yaratılan Alevi toplumuna ait komünal değerler iktidarcı anlayışlar tarafından içi boşaltılıyorsa, gasp ediliyorsa bir yabancılaşma, kendisi olamama, manadan uzaklaşma durumu söz konusudur. Bazı bireylerin, dernek yöneticilerinin, ocak evlatlarının, siyasetçilerin, akademisyenlerin, yazarların toplumun önüne konulması Alevi toplumunun atomize edilmesidir; bu siyaset anlayışı modern bir iktidar biçimidir.
Mevcut hükümet bir taraftan kamusal alanı dinselleştirirken, kendi ideolojisini din aracılığıyla yayarken, bir taraftan da dinciliğe karşı olan Alevilere yönelik açılımlar yapması son derece manidar değil midir? Burada esas olan farklılıklara demokratik kültürün gerekleri çerçevesinde ilişkilenmek değil, 30-40 yıllık bir süreçte toplumda yaratılan anlam boşluğundan yararlanarak kriz ve kaostan kurtulmaktır.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken egemen zihniyetin varlığını devam ettirmesi için muhalefet ve iktidar partileri yaşamı yeniden dizayn ederken, kendi ideolojileri çerçevesinde Aleviliği de yeniden dizayn ediyorlar. Ama şu da bir hakikattir ki, deryayı bardağa sığdıramazlar.