İstanbul’un orta yerinde vurdular onu. Kâhtalı filinta delikanlıyı… Söyleyecek sözü varken henüz, söyleyecek güzel bir sözü…
Arif Mostarlı
“Kâhta’nın düzünde oy acı bir yel esiyor,
Gizli gizli akıyor yüreğime gözyaşım…
Ayaz olmuş acılar jilet gibi kesiyor,
Ellerimden tutmuyor artık canım kandaşım…”
Eylül 1969 sonları… Doğan Özgüden, bir yazısından ötürü yargılandığı İstanbul Adliyesi’ndedir. “Bir anda giriş kapısında büyük bir gürültü koptu, kapıya doğru seyirttim. Önde polislerin kelepçelediği Deniz Gezmiş, arkada da devrimci gençler…” diye anlatıyor. Özgüden’in işi bitiyor sonra, beraat ediyor yani. Alt katta Deniz’i buluyor. Elleri kelepçeli Deniz konuşuyor: “Daha ağır şeylerle karşılaşacağız. Mehmet Cantekin’i vurdular… Daha kimler vurulacak? Yarın serbest bırakılsam bile hayatta bırakırlar mı? Ama direneceğiz…”
Uzun ve acılı bir yol
19 Eylül 1969’da vurdular Mehmet Cantekin’i… Deniz’in acıyla andığı Kâhtalı o güzel çocuğu katlettiler…
Neresinden başlamalı şimdi? Nasıl anlatmalı? Öyle uzun ve acılı bir hikâye ki bu. Bir ucu ta 1915’e kadar uzanıyor…
Yukarıdaki şiirin sahibi olan kardeşi Mahmut Cantekin anlatıyor ailenin hazin hikâyesini. Mehmet Cantekin’in babası 1915’te bir buçuk yaşında bir bebek. O günlerde, Kâhta’da önce erkekler götürüp öldürülüyor, kadınlar ve çocuklar ise kafilelerle Derazor bataklığına doğru bir ölüm yolculuğuna çıkarılıyor. Mehmet’in babaannesi de kucağında birbuçuk yaşında çocuğuyla kafilede. Ablasını kurtarmak için çırpınan kardeşi, Kâhta’nın büyüklerine gidip yalvar yakar ettiğinde, “Süryanilere tehcir olmadığı” söyleniyor ve bir yüzbaşının yazdığı kâğıtla Mehmet’in babaannesi ve kucağındaki bebek, son anda kıyımdan kurtuluyor…
Bir zincirin halkaları gibi…
Yıllar ve yıllar sonra, 17 Haziran 1948’de, Kâhta’da toprak bir damda işte o tesadüfen yaşayan adam, yani demirci Mustafa ile Adile’nin ilk çocuğu olarak dünyaya geliyor Mehmet. İlk-orta Kâhta’da bittikten sonra Adıyaman Lisesinde okuyor ve o zamanlarda bile aktif bir yaşamı var. Kâhta’da yayınlanan Hürfikir gazetesine yazılar yazıyor, Adıyaman’da yayınlanan gazetelerde de köşe yazıları çıkıyor.
Sonra İstanbul günleri geliyor. Mehmet, artık İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisidir. Orada da bir yandan fakülte dergisinde yazıyor, bir yandan da 6. Filo eylemlerinden Elmalı köylülerinin toprak işgallerine kadar her alanda yerini alıyor. Yine de Kâhtalı ama! Fahri Aral anlatıyor: “Arada bir hüzünlenir, Kâhta’yı düşünürdü. Kâhta’da kucak dolusu sevgi, kucak dolusu iyilik ve dürüstlük bırakarak gelmişti buralara.”
Cinayet günü
O gün, 19 Eylül 1969’da Cantekin, devrimci arkadaşlarıyla birlikte Işık Özel Mimarlık ve Mühendislik Yüksekokulu’nun önündedir. Özel Işık Mühendislik öğrencileri epeydir okulun sahibine kök söktürmektedirler ve patron da direnişi faşist gruplarla kırmanın peşindedir. Sonradan Aykut Edibali’nin başını çektiği Yeniden Milli Mücadele isimli güruh da bunlardan biridir. Grup, okulu ele geçirip devrimcileri içeri sokmamaya başlamıştır.
O akşamüstü, okulun öğrencileri ve diğer devrimciler, okulun önüne geldiklerinde, içeriden uzun namlulu silahlarla ateş açılır. Tanıklardan Enver Avcı, şöyle anlatıyor: “Bizim grupta silah yok. Donup kalmışız. Mehmet Cantekin o sırada vurulmuş. Ateş açanlar ellerinde silahlarıyla dışarı çıkıp üstümüze doğru gelmeye başladılar. Tam o anda Taylan Özgür ve arkadaşları molotof yağdırmaya başlayınca bunlar tekrar okulun içine sığındılar ve kaçma fırsatı bulduk. Ertesi gün Cantekin’in öldüğünü öğrendik.”
Mehmet’in kardeşi Mahmut Cantekin, Besni’den Kâhta’ya giderken, otobüste, bir yolcunun okuduğu Hürriyet gazetesinden öğrenir ağabeyin öldürüldüğünü. “Okuma merakımdan başlıklara baktım. ‘Orman Fakültesi Öğrencisi Öldürüldü’ diye manşet atmışlardı. Basılan resim senin resmindi… Altında ‘Mehmet Cantekin’ yazıyordu. Haberi okudum. Sen vurulmuştun. Bir yıldız gibi kaymıştın…”
Sonrası bir kıyamet! “Qeraş yol ayrımına kadar gelen yüzlerce Kâhtalı güzel insan, cenazeyi omuzlarına aldılar. Bizim eve kadar taşındı. Kalabalık üç-dört katına çıkmıştı. Komşu damlarda kalabalık o kadar çoktu ki komşu evlerin yıkılma tehlikesi doğdu. Seni ve aileni sevenlerden sokakta iğne atsan yere düşmezdi” diye yazacaktı kardeşi sonradan.
Daha sonraları halk ozanı Mehmet Koç’un seslendireceği “Malatya’dan çıktı kızıl makine” şiiri de o günlerin ürünüydü işte.
O şiir kaldı geriye Mehmet’ten. Bir de o gün bugündür Kâhta’nın sokaklarında esen ‘acı bir yel’
Malatya’dan çıktı kızıl makine
Sürün atınızı girsin ekine
Herkes silahını alsın eline
Oy Mehmet, Mehmet yiğidim oy
Adıyaman yolu kana bulandı
Faşist kurşunları cana dayandı
Cantekin vuruldu silahı kaldı
Oy Mehmet, Mehmet Yiğidim oy
* Yazıdaki bilgilerin çoğu şair ve yazar Mahmut Cantekin’in internet sitesinden derlenmiştir. Geçtiğimiz yıllarda ‘Lice: Vahşeti Gördüm’ isimli bir kitabı da yayınlanan Cantekin, düzyazı ve şiir çalışmalarına devam ediyor.