Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, yanlış meslek seçmiş. Bence Yekta beye yakışan en uygun makam, “Emniyet Genel Müdürlüğü”, “Süper Vali” veya “MİT Müsteşarlığı”dır.
Hayret, bir “yüksek” mahkeme başkanı nasıl bu kadar çağdışı konuşur.
ODTÜ’de cübbe giyip, güya felsefe doktoru nişanını alırken, bakın Yekta bey ne söylüyor: “Ne mutlu Türk’üm diyene özdeyişinin yüreklerimizi ve kafamızı dolduran ışığı sonsuza değin parlaklığını sürdürecektir.”
Peki “yüksek” hakim, senin kafanı, yüreğini “nurla dolduran” o “ışık” yetmiş yıldır bizi bu karanlığa getirmedi mi? Eğer karanlıkta olmasaydık seni kendimize Yüksek Mahkeme Başkanı seçer miydik?
İki yıl önce ABD’de Başkan Bush ve Senato, ABD Yüksek Mahkeme Başkanlığı’na Musevi kökenli bir zatı seçtiler. Fakat bu zat, yüksek makamı reddetti ve dedi ki, “Bundan 20 küsur yıl önce ben bir müddet uyuşturucu kullandım. Olur ki, bu yüksek makamda yanlış bir karar veririm, onun için de kabul edemem. Çünkü ben bu makama layık değilim.”
Erbakan hoca kızmasın ama ben o Yahudi’nin düşüncesini bizim Müslüman Özden’e tercih ederim.
Yüksek Mahkeme üye ve başkanı dediğin böyle olur.
Yoksa sokak çocuğu gibi, “Ne mutlu Türküm diyene” diyenler yüksek hakim olamazlar birader.
İyi ki, sayın yüksek hakim coşup da, “Heil Hitler” demiyor. Özden ve mahkemesinin Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesini hangi kafa ve vicdan ışığıyla benimsediklerini şimdi anladık.
Demek istiyorlar ki, hapishanelerdeki Kürt gençlerinin, Türk olmadıkları için mutlu olma hakları yoktur.
Onun için Özden bey, başında bulunduğu anayasayı hiçe sayarak eşitlik prensibini bozdu. Kendisinden önceki Anayasa Mahkemesi Başkanı merhum Muhittin Taylan’ın ruhundan bari çekinse…
——————
3 Haziran 1992