Üç yıldır kendisinden hiçbir haber alınamayan Sayın Öcalan’ın koşullarına benzer bir koşulda olmayı amaçlayan ve böylece kamuoyunun dikkatini çekebileceğini düşünen siyasi mahpuslar, bu kez eylemlerini 4 Nisan’dan itibaren mutlak iletişimsizlik haline çevirdiler. Yani mahpuslar, açık ya da kapalı görüşlere ve telefon görüşmelerine çıkmayacaklar
Hüseyin Aykol
Sayıları 400’ü aşan cezaevindeki Kürt Özgürlük Hareketi ile ilgili dosyalardan içeride tutsak tutulmakta olan siyasi mahpuslar, PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan’ın yıllardır süren tam tecrit koşullarına dikkat çekmek için 27 Mayıs 2023 günü açlık grevi başlattılar. Ancak açlık grevi dönüşümlü olacak ve durumları uygun olanlar girebilecekti. Bu nedenle, hasta ve çok yaşlı mahpusların açlık grevine katılmaları istenmedi. Dahası tahliyesi yakın tutuklu ve hükümlü mahpusların açlık grevine katılması da önerilmiyordu. Açlık grevinin dönüşümlü olması, grevcilerin sağlık durumunu fazla etkilemediği için kamuoyunda fazla yankısı olmadı.
Ancak içeride açlık grevine katılanların aileleri de dışarıda Adalet Nöbeti benzeri eylemlere başladılar. Böylece kamuoyunun dikkati çekilmek istendi. İçeriden ölüm haberleri gelmediği için (nitekim iyi ki gelmedi!) açlık grevi konusunda kamuoyu duyarlılığı pek oluşmadı. Bizimki gibi gazetelerin ve televizyon kanallarının dışında, açlık grevi pek konuşulmadı. Dışarıdaki insanların fazlaca dikkatini çekmeyen açlık grevine cezaevi idarelerinin tepkisi ise hiç de olumlu olmadı. Cezaevinden cezaevine açlık grevcilerine başta iletişim olmak üzere çeşitli disiplin cezaları verildi.
Üç yıldır kendisinden hiçbir haber alınamayan Sayın Öcalan’ın koşullarına benzer bir koşulda olmayı amaçlayan ve böylece kamuoyunun dikkatini çekebileceğini düşünen siyasi mahpuslar, bu kez eylemlerini 4 Nisan’dan itibaren mutlak iletişimsizlik haline çevirdiler. Yani mahpuslar, açık ya da kapalı görüşlere ve telefon görüşmelerine çıkmayacaklar. Eylemin İmralı’dakine benzer şekilde mutlak iletişimsizlik haline dönüştürülmesi ardından, dışarıdaki Adalet Nöbetleri şimdilik sona erdirildi ve eylemlerin başka şekillerde devam ettirileceği açıklandı.
İşte bu yüzden, zaten azalmış bulunan bana -benim posta kutuma- mektup akışı, bu hafta iyice düştü ve bana bu hafta sadece bir mektup ulaştı. Şimdi size o mektubu sunuyorum:
Antalya Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan İbrahim Tikan, 17 Mart 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Göndermiş olduğunuz kartları aldım. İzmir mi, Antalya mı daha güneşli, diye sormuşsunuz. Çok derin bir soru; ama ben sadece hava durumu cevabı ile yetineceğim. Güneş gördüğüm yok! Antalya 12 saat güneş görse de, biz kendisiyle çok kısa süre, gökyüzüne uzanan duvar aralıklarında görüşebiliyoruz. O da çok kısıtlı. Antalya havası daha sıcak, yazın çok nemli, gün boyunca ıslağız.
Bir Serhat çocuğunun bu nemle savaşını tahmin etmek mümkün. Zaten gün içerisinde sadece 1.5 saat havalandırmaya çıkıyoruz. Onun dışında 16 metrekarelik hücremde yalnızlığın tanrısallığını yaşıyorum. Durumum, moralim ve sağlığım iyi. Sürekli çalışıyorum; yaşama yararlı bir insan olmak için. Mekân, zaman ve ben olguları, diyalektik kavga halinde. Anlam arayışı derinleştikçe anlamsızlık derinleşiyor. Yeni yeni sorular, cevaplar boy veriyor. Tıpkı dağcının bitmeyen bir dağ yolculuğu gibi…
Özgürlük Tarihi dizisini bitirdim. Daha önce yedi kitap demiştim, sekiz oldu ve hepsini yayınevine yolladım; ama koşullar yüzünden süreç, ağır aksak ve hantal. Koşulların getirdiği mevcut maddiyat bir başka rezalet. Gelecek önümüze ne çıkaracak, tahmin etmek güç; ama geleceğe yürüdüğümüz kesin. Beşinci kitap baskıya hazırlanıyormuş. Eğer çıkarsa size de göndereceğim. Newroz bayramınızı kutlayarak mektubumu bitiriyorum.”