‘Elbette biz tüm halklar için iyi olacak bu haklı mücadelemizi yürütürken, ne yazık ki tüm cezaevlerinde olduğu gibi burada da hâlâ hak ihlalleri, keyfi uygulamalar sürmektedir. Dahası konjonktürel süreçten de cesaret alarak her gün yenileri ekleniyor’
Hüseyin Aykol
Bu hafta, 9 günlük bayram tatilindeydik. Postaneler kapalı olduğu için bu hafta mektup alamadık. Bu yüzden, geçen haftadan kalan bir mektubun tümünü size aktarıyorum. Adana-Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan mahpuslardan Ferhat Önkol, 3 Haziran 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor:
“Bilindiği gibi 27 Kasım 2023 tarihinden bu yana siyasi tutsaklar olarak tüm cezaevlerinde Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlük ve ülkenin en büyük sorunu olan Kürt sorununa demokratik çözüm talebiyle yasal-meşru bir şekilde bir eylem başlattık. 4 Nisan 2024 tarihine kadar dönüşümlü açlık grevleriyle geçirdiğimiz bu süreci, şimdi de telefon ve açık-kapalı görüşlere çıkmama, hukukun ve adaletin kalmadığı mahkemeleri boykot etme şeklinde devam ettiriyoruz. Talebimiz gayet insani, ahlaki, hukuki ve yasal bir taleptir. Başta Kürt halkı olmak üzere tüm Türkiye halkları için huzuru, barışı ve özgürlüğü getirecek bir taleptir.
Bu nedenle, biz bu haklı talebimizde kararlı bir şekilde sonuna kadar gideceğimizi belirtmek istiyoruz. Halklar için özgürlüğün, barışın bedeli ne olursa olsun vermeye hazırız. Bizleri yalnız bırakmayıp, desteklerini sunan ve farklı arayışlarla bu haklı talebe katkı sunan başta çok değerli Barış Annelerimize, tüm halkımıza ve yüreği demokrasi için atan tüm insanlara, kurum ve kuruluşlara şükran ve teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Elbette biz tüm halklar için iyi olacak bu haklı mücadelemizi yürütürken, ne yazık ki tüm cezaevlerinde olduğu gibi burada da hâlâ hak ihlalleri, keyfi uygulamalar sürmektedir. Dahası konjonktürel süreçten de cesaret alarak her gün yenileri ekleniyor. Bu nedenle, kısaca da olsa bir kısmına değinmek istiyorum:
Son süreçte farklı birkaç cezaevinde daha uygulamaya başlanılan onur kırıcı ağız içi arama hastaneye götürüldüğümüzde halen dayatılıyor. Uzun zamandır süren bu uygulama sadece siyasi tutsaklara dayatılıyor. Bu bile aslında uygulamanın ne kadar keyfi, hukuk dışı ve sağlığımızı tehlikeye atma amaçlı yapıldığını göstermeye yetiyor. Kimi arkadaşlarımız iç hastalıklarından dolayı tedavi olamadıkları için yedikleri her şeyi gün içinde geri kusuyorlar. Bu da arkadaşlarımızın zayıflamalarına, takatten düşmelerine neden oluyor.
Tüm bunlar da yetmiyormuş gibi kurum revirinde yazılan kırmızı ve yeşil reçetelere tabi olmayan normal mide hapları, ağrı kesiciler, antibiyotik ve benzeri haplar da bizlere onur kırıcı bir şekilde ‘ruhsal hasta muamelesi’ yapılarak, kırmızı-yeşil reçeteli ilaçlar tarzında tane tane veriliyor. Bu durumu hem hukuki hem de insani bulmayarak ilaçları o şekilde almayınca hakkımızda ‘idareye karşı protesto ve sessiz direnişte bulunmak’ gerekçesiyle türlü türlü disiplin soruşturmaları açılıyor. Bu şekilde tüm tedavi haklarımız tümden engellenmiş olunuyor.
Bunun yanı sıra hazin olan bir durum var ki, o da, kendisini ‘tarafsız adalet dağıtıcısı’ olarak gören-adlandıran İnfaz Hakimliği de hakikati, cezaevi idaresi lehine çarpıtarak tüm bu disiplin soruşturmalarının içeriğine bakmadan onaylayarak bu hukuksuzluğa, keyfiyetçiliğe sözüm ona adalet yargısını kötüye kullanarak destek veriyor.
Şöyle ki, cezaevi idaresinin ilaçlarla ilgili hakkımızda açtığı soruşturmalara ilişkin savunmalarımızda ‘biz normal ilaçların tarafımıza tane tane verilmesini kabul etmiyoruz; yoksa kırmızı ve yeşil reçeteli ilaçların birer birer verilmesi yönünde hiçbir sorunumuz yok; o tamamen ruhsal hastalıkları olan mahpuslara uygulanan bir tedbirdir; ona karşı çıkmıyoruz…’ dediğimiz halde, İnfaz Hakimliği her seferinde bu savunmamızı hiç okumuyor olacak ki, -veya okuduğu halde, cezaevi idaresini aklamak için- disiplin soruşturmalarını onaylayan gerekçeli kararında ‘kırmızı ve yeşil reçeteli ilaçların doz halinde verilmesini protesto ettiğimizi’ belirtiyor.
İdarenin açtığı disiplin soruşturmalarına şimdiye kadar hiç olmayan ‘televizyon cezası’ da iletişim cezasına eklendi. Bunun üzerine iletişim cezasıyla telefon ve mektubun yanı sıra televizyon izleme hakkımız da elimizden alınıyor. Böylece 1 ay, hatta 2 ay televizyonsuz bırakılıyoruz.
Tüm cezaevlerinde olduğu gibi keyfi, hukuk dışı bir şekilde infazların yakılması, tahliyesi gelen arkadaşların infazının ertelenmesi durumu burada da yaşanmaktadır.
Burada üç ayrı bloğa dağıtılmış durumdayız. Böylece arkadaşlarımızla birlikte sohbet, spor, kurs gibi sosyal aktivitelere ortak alana çıkmamız engelleniyor. Dahası bulunduğumuz blokta da tüm odalarımız birbirinden uzaktadır. Aynı durumu ağırlaştırılmış müebbet cezası almış kişiler de yaşıyor. Birbirinden uzakta tutuluyorlar ve hiçbir aktiviteden yararlanamıyorlar.
Oda aramaları yoğun bir şekilde yapılıyor. Bazı haftalar iki defa yapılıyor. Daha önceden kantinden aldığımız kimi eşyalara ‘kantine farklı modelleri geldi’ gerekçesiyle el konuluyor. Yine her sabah sayımı yarı arama tarzında geçiyor.
Sohbet alanına birlikte çıktığımız arkadaşlarla fotoğraf çektirme talebimiz ‘örgütsel bir görünüm ortaya çıkar’ gerekçesiyle reddediliyor. Aynı odadan açık görüşe çıktığımız arkadaşlarımızla ve onların aileleriyle dahi fotoğraf çektiremiyoruz.
Kuruma yeni gelen 1. Müdür’ün yeni icatlarından biri de birinci derece ailemiz dışında herhangi bir arkadaşımızın, akrabamızın başka bir cezaevinden veya dışarıdan mektupla gönderdiği fotoğraflar bize verilmiyor.
Yine uzun zamandır yaşadığımız sorunlardan biri de, kitapların geç verilmesidir. Savunma yazımı için bilgisayarlardan yararlanma talebimiz karşılanmıyor. Bu arada, havalandırması tel kafesli odalarda tutulmaya devam ediliyoruz.
Tüm bunları basına ve kamuoyuna, bilinmesi ve bu sorunların giderilmesi konusunda duyarlılık gösterilmesi için paylaşıyoruz. Kendilerine demokratım diyen, eşit hak ve özgürlük savunucusu herkesin, kurum-kuruluşların duyarlılık göstereceklerine olan inancımızla siz değerli özgür basın çalışanlarına teşekkürlerimizi iletiyoruz.”