Pakrat Estukyan
Gazetecilik yaşamımda bir kez daha yılın son köşe yazısını yazmak üzere klavyenin başındayım. Böyle zamanlarda insanın karşılaşabileceği en ciddi tehlike, tekrara düşme ihtimalidir. Farkında olmadan daha önce de yazdığın görüşleri tekrar etme riski oldukça can sıkıcıdır.
Nitekim yeni yıl kavramının simgesel anlamından öte bir özelliği olamayacağı görüşünü muhtemelen daha önce de dile getirmiş olmalıyım. Hani dilimizde yer etmiş bir deyimdir “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir” denir. Keza “Gidenden ne hayır gördük ki gelenden ne umalım” sözü de yeni yıla gereksiz beklentilerle girmemizin anlamsızlığını vurgular.
Öte yandan Dersim Hozat’ta ‘Gağan’ kutlamaları bu yıl da başladı bile. Aralık ayının son haftasından başlayarak Ocak ayının ilk haftasına kadar süren bu kutlamalarda, yöresel kıyafetler içindeki gençler davul-zurna eşliğinde kocamış, yorulmuş, dünyanın gamı, kederi karşısında beli bükülmüş eski yılı kovalarken gelecek olan yeni yıla tezahüratlarda bulunuyorlar. Yazılı bir geleneği olmayan Dersim kültüründe bu folklorik öğenin ne kadar eskilere dayandığını bilme şansımız yok. Keza Yunanca Kalendar, yani takvim sözcüğünden türeyerek Ermenice’de Gağant’a dönüşen kelimenin Dersim kültürüne hangi etkileşimle geçtiği de tartışılması, araştırılması gereken bir husus.
Ne var ki Hozat’ta Gağan kutlamalarının haberi ile Manş Denizi’nde şişme botun alabora olması sonucu ölen 16 Kürt mültecinin cenazelerinin uçakla Süleymaniye’ye getirilmesi aynı haber kuşağında anlatılıyor. Suriye’nin kuzeyinde, YPG kontrolündeki bölgede SİHA’lar tarafından vurulan bir evde yaşamını yitiren üç sivilin haberi de aynı kuşakta geçiyor.
Yeni yılda bu tür haberlerin artık duyulmayacağı iddia edilemeyeceğine göre, Yeni Zelanda’nın bilmemne adasından başlayarak, saatler içinde ülkemizi de, dünyanın daha da batısındaki kentleri de havai fişek gösterileriyle heyecana boğmanın manası ne?
Salt yaşadığımız ülkeyi değil, dünyanın pek çok ülkesini esir alan kötülük bir günden ötekine değişecek bir şey değil. Şili’de genç bir devrimcinin halkın oylarıyla iktidara gelmesine tabii ki sevinmek gerekir. Ancak biz bu sevinci daha önce, dünyada ilk kez Marksist bir adayın seçimle iktidara geldiğinde de yaşamıştık. Tarihin tekerrür etmeyeceğine dair bir güvencemiz yoksa her erken sevinç, sonrasında yaşayacağımız hayal kırıklığını büyütecektir sadece.
Uyguladığı zor siyaseti ile ülke sınırlarını aşarak bölgesel bir tehdit haline gelen AKP iktidarı, önümüzdeki yılı da baskılama gücüne sahip. Selahaddin Demirtaş veya Osman Kavala gibi simge isimlerin yanı sıra binlerce muhalif önümüzdeki yılı da demir parmaklıklar ardında geçirmeye hazırlanıyor. İktidar cezaevlerinde yüzlerce, hatta binlerce ‘Esat Oktay’la kamu güvenliği sağlamaya çalışıyor. Kenan Evren’in ‘Asmayalım da besleyelim mi?’ zihniyeti, tutsak ettiği hasta mahkûmların tedavilerini engelleyerek bir bakıma infazlarını sağlıyor.
Bu ahval ve şerait içinde karşılamaya hazırlandığımız 2022 yılının hayırlı geçmesini dilemek için ya aşırı saf olmalı insan, ya da aşırı direngen.
Yazıyı sevgili Mithat Sancar hocaya selam göndererek noktalayalım. Bireysel anlamda ömrümüz törpüleniyor olsa da yaşamın toplumsal mücadele boyutunda umut dimdik ayakta. Gün o umudu büyütme, direniş ateşini harlama günüdür.
Bu yönden bakınca, karamsarlığa da mahal yok, yeni yıl kutlu olsun!