Dünya mülteci krizi ile boğuşurken Bawer Karahancı’nın kaleme aldığı ‘Mahaliy’ adlı tiyatro oyunu bu yaraya dikkat çekerek, yaşanan bu insanlık dramını yalın gerçeğiyle önümüze seriyor. Oyun konu bağlamında hayli ağır, insanlık trajedisi diyebileceğimiz hassas bir konuyu ele alsa da Mahaliy adlı prensesin kendi ülkesi olan Ah-Vah Diyarı’nı terk edip Işık ülkesine yola çıkış öyküsünü anlatıyor
Mahsum Sağlam
Yıllar önce okuduğum bir makalenin başlığında, ‘Ateş, kendi tandırında mülteci olur mu?’ diye yazıyordu. Bu sözün yarattığı duygu, insanın tek yaşam yeri olan bu mavi gezegenin üzerinde gidecek başka yerinin olmadığı gerçeği ile yüzleştiriyordu. Sınırların çizildiği bu mavi gezegende o sınırları aştığımızda mülteci, sığınmacı, göçmen, kaçak olarak artık yeni bir kimlik kazanıyoruz.
Mülteci krizi insanlık tarihi kadar eski ve hala çözülememiş bir sorun. İnsanlık tarihi yüzyıllar boyunca göç hareketlerine sahne oldu. Soykırımlar, insanlığa karşı suçlar, savaşlar, mübadeleler, doğal afetler, ekonomik kaygılar… Sebepleri farklıydı belki ama, insanlar yeni bir yaşam umuduyla her seferinde yollara düştü. Büyük kitlelerin zorunlu göçü 20. yüzyılda Balkan Savaşları ile başladı. İkinci Dünya Savaşı’na gelindiğinde ise en üst seviye ulaştı. Bugün de tablo farklı değil. Dünya; İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük mülteci krizine sahne oluyor.
Mülteci; “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanıyor. “Göçmen” ise, “ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişi” demek. Yani göçmenler ülkelerini kendi istekleri doğrultusunda terk ederken, mülteciler ülkelerini terk etme zorunda kalan ya da terk ettirilen kişilerden oluşuyor. BM’nin son verilerine göre göçmen sayısı 300 milyona yaklaştı. Göç yollarında yaşamını yitirilenlerin sayısı ise bilinmiyor.
Ah Vah Diyarı’ndan Işık ülkesine
Dünya mülteci krizi ile boğuşurken Bawer Karahancı’nın kaleme aldığı ‘Mahaliy’ adlı tiyatro oyunu bu yaraya dikkat çekerek, yaşanan bu insanlık dramını yalın gerçeğiyle önümüze seriyor. Oyun konu bağlamında hayli ağır, insanlık trajedisi diyebileceğimiz hassas bir konuyu ele alsa da Mahaliy adlı prensesin kendi ülkesi olan Ah-Vah Diyarı’nı terk edip Işık ülkesine yola çıkış öyküsünü anlatıyor.
Karahancı Ah-Vah Diyarı’nı şöyle tanımlamış: “Sefası bolmuş, sefaletini saymazsan. Huzuru bolmuş, endişaneyi saymazsan. Barışı bolmuş, savaşını saymazsan. Pek güzel pek alaymış diyarın hali, diyarın halini saymazsan. O diyar ki etrafında tanklar var tanklar var, kuşatmışlar dört bir yandan kenti ordular. Burası savaştan, açlıktan, kıtlıktan geçilmezmiş.”
Karahancı, politik hicivle tam da yaşadığımız coğrafyayı tarif ederek, Ah-Vah Diyarı’nın aslında güzel bir yer olduğunu, oryantalist bir bakış açısına girmeden güzelliklere karşı bir saldırıdan bahseder.
Prenses Mahaliy, onu büyüten dadısına, “Neden başka diyarlarda savaş yok da buralarda var” diyerek ülkesinden ayrılmaya karar verir. Göç yollarında tehlikeli zorlu koşulları aşan Mahaliy, her aşılan yolda kendinden bir şeyler kaybeder.
Büyük denizin ötesinde, sarp sınırların ardında,
Giriş bileti umut derler, Işık Şehri diye bir diyar varmış,
Meşhurdur işi, aşı ne ararsan var orada,
Söylenmez çok ama, kaybolanları da varmış.
En nihayetinde vardığı ‘Işık ülkesi‘nin ışıklı şatafatlı hayatının bir de görünmeyen gerçeğini ise şöyle betimler Karahancı: “Sonunda ışık şehrinin o kadar da ışıklı olmayan bir yerine varmış. Burası güzel sokaklarla doluymuş, sokakların halini saymazsan. Güvenli, huzurlu bir yermiş, suçunu, tehlikesini saymazsan. Düzenli nizamlıymış, derme çatmayı görmezsen.”
Işık ülkesinin güzellikleri kadar kusurlarını da gözler önüne seren oyunda, göç yolunda Mahaliy‘nin karşılaştığı her karakterlerin teşbih sanatıyla mutlak uyumunu görmek mümkün.
Işık ülkesinde her şeyini yitiren prenses Mahaliy, bir sarayın prensesine dadılık yapar. Kısır döngü tam da burada başlar. Işık Şehri değişir, savaş çıkar, açlık ve kıtlık başlar; herkesin umut bağladığı bu güzel Işık şehrinde Mahaliy’in dadılık ettiği prenses dahil. Bu ışık şehrinden gitmek ister. Mahaliy başladığı yerden anımsar tüm her şeyi ve kendisi ve oyunu izleyen seyirci dahi bir kısır döngü içinde oyunun sonunda oyunun başladığı yerde olduklarını anlarlar. Oyun müzikal tadında güldürü öğelerini de barındırırken, çocuk ve yetişkinlerin de sıkılmadan izleyeceği bir oyun.
Melike Işıklanmak’ın performansı
Bu oyunda ayrı bir başlık altında değerlendirilmeye ihtiyaç duyduğum Melike Işıklanmak’ın inanılmaz performansı. Oyunda Bawer Karahancı’nın müzikle eşlik ettiği Işıklanmak’ın adeta sahneyi yuttuğunu belirtmek abartılı olmayacaktır. Başından sonuna temposunu düşürmeden tam yedi karaktere bürünerek (Anlatıcı, Yosun sakal, Köpekler, Gölge iblis, Peri ve Prenses Mahaliy) sergilediği performans her oyuncunun üstesinden gelebileceği bir iş olmayıp ayrı bir yetenek isteyen zorlu performanslardır. Işıklanmak fiziksel tiyatrodan faydalanarak çok iyi başardığı bu performansında tempoyu (metronomu) ve her karakterin ses yapısını kaçırmadan hızlı değişimlerle oyunculuğunun doruk seviyesine ulaştığını görmek mümkün.
Künye
Yazan: Bawer Karahancı
Yönetmen: Bawer Karahancı / Baran Can Özduran
Oyuncular: Melike Işıklanmak / Bawer Karahancı
Işık tasarımcısı: Eren Uğurhan
Tür: Komedi
Süre: 40 dk