Veli Saçılık
Dün nasılsa bugün de öyle, öldürülür taşıyanlar ışığı, başkaları alır onların yerini, ışığa dokunamaz ama kimse.
Luis Aragon
2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı. Yirmi dokuz yıl önce Madımak Oteli önünde toplanan güruh “yak yak” sloganları eşliğinde 33 canımızı katletti. Katliam için ortam hazırlayanlar, katliamı izleyenler, ölenleri suçlayanlar, ırkçılıkla harmanlanmış “dini hassasiyetler”, “aradığınız kolluk güçlerine şu anda ulaşılamıyor” geleneksel numaraları… Sivas katliamının tarihçesini anlatmaya gerek yok sanıyorum. Otel önünde, elinde benzin bidonuyla toplanan güruhun “Türk-İslam Sentezi” adı verilen ırkçı-mukaddesatçı koalisyonu üzerinde durulması gereken esas mesele. Bozkurt işaretlerinin tekbir işaretlerine karıştığı, Refah Partisi-MHP-BBP-DYP-ANAP gibi parti taraftarlarının bizzat iştirak ettiği, SHP’nin dışardan izleyerek engellemediği, devletin sekiz saat boyunca görünmez olduğu “kokteyl faşizm” tarafından gerçekleştirilen bir katliamdı Sivas.
Maraş-Çorum katliamlarıyla temeli atılan, 2 Temmuz ‘93’te Madımak Oteli önünde kurulan “Türk-İslam sentezli” faşist koalisyon daha da güçlenerek bugünlere taşındı. İnkâr-imha-asimilasyon şeytan üçgeni, devletin derinliklerinde kurgulanıp sistem partilerinin amentüsü haline getirildi. Türk-İslam Sentezi projesi gereğince İslamcılar Türkçü, Türkçüler de İslamcı oldu. Müstakil bir İslamcılık ya da müstakil bir Türkçülük marjinal sayılarak sistem dışına atıldı. Kürt kimliğini koruyan bir Müslüman asla Müslüman sayılamazdı! “Devletlu Alevilik” sınırlarının dışında bir Alevilik savunanlar “yak-yak” pogromlarının hedefi haline getirildiler. Yıllardır verilen mücadele sonunda “Alevilerin katli vaciptir” sözünü söylemekte zorlansalar da, terör kavramının moda olduğu günden bugüne Alevi-Kürt-Sosyalist adlarının yerini “terörist” adlandırması aldı. Alevilerin kapısına atılan çarpı ve “Allah için savaşa” sloganı, Kürtlerin kapısında “Türksen övün, değilsen itaat et” sloganına dönüştü. Madımak ateşi, Cizre bodrumlarına karıştı.
Türkiye genelindeki dini cemaatlerin hemen hemen hepsinin ve bunlara ek olarak Diyanet’e bağlı imamlarının büyük çoğunluğunun Alevilere, Kürtlere, sosyalistlere yönelik “terörist” yaftalamasında ortaklaşması bir tesadüf değil. Barış dili kullanmakla yükümlü kişilerin “teröristleri yaralı yakalamayın, onları oracıkta öldürün” çağrısında bulunarak insanlık suçu işlemeye davet eden dilleri, ırkçılığa bulanmış dinciliğin SS subaylığından farksız olduğunu kanıtlıyor. Her konuda, Kur’an ve hadisleri rehber aldıklarını söyleyen cemaat liderlerinin her birinin vaaz verirken Ülkü Ocakları Başkanı kıvamında konuşması ya da Devlet Bahçeli’nin İsmailağa Cemaati lideriymiş gibi kürsüden din-iman nutukları atması olağan sayılıyor. Anayasasında laiklik ilkesi bulunan bir devletin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Alevileri yok sayan, zoraki bahsetmek zorunda kaldığında da Alevileri asimile etme yolları üstüne kelam eden ya da planlar hazırlayan yapısı ayrı bir trajedi.
Yirmi dokuzuncu yılında Sivas’ta yakılan ateş hala yanmaya devam ediyor. Çünkü hesaplaşma, yüzleşme ve hakikati ortaya çıkarmak yolunda bir arpa boyu yol alınamadı. Üstelik katliamlar serisine 19 Aralık, Diyarbakır, Suruç, 10 Ekim, Cizre ve niceleri eklendi. Cemevi bahçesinde polis kurşunuyla başından vurulan Uğur Kurt’un üzerine atılan gaz bombası, 10 Ekim’de ölü ve yaralılarının üzerine atılan gaz bombalarının faili Madımak Oteli önünde kurulan “Yak-Yak Koalisyonu”. Bu koalisyonun siyasal temsilcileri Cumhur ve Millet İttifakı içerisinde büyük yer tutuyor. Ahmet Türk’ün dediği gibi, Cumhur İttifakı’nı MHP, Millet İttifakı’nı İyi Parti domine ediyor. Otele benzin dökenler ve “çok şükür otel önündeki vatandaşlara zarar gelmedi” diyenler, katillere gönüllü avukatlık yapmak için sıraya girenler… Yak-Yakçılar ve Şakşakçılar hepsi bir arada ensemizde boza pişirmeye devam ediyorlar.
Madımak Oteli’nin merdiveninde ölümü beklememiz ya da BBP’li faşistlerin sopalarla beklediği dar geçitte linç edilme seçenekleri konuluyor önümüze. Otel önündeki güruh siyaset meydanına çıkmış “ya asimilasyon, ya imha” diye böğürürken, sistematik şekilde inkâr-imha-asimilasyona tabi bırakılan halklar-inançlar, kölelik koşullarına mahkûm edilen emekçiler sağlam bir zeminde buluşmak için harekete geçme arayışında. Sivas’ın ateşi içimizi hala yaksa da, o ateş, birlikte yürümek için bir meşaledir aynı zamanda.