Alevi kurumları, 28. yıldönümüne giren 33 aydının yakıldığı Sivas Madımak Katliamı’nı gazetemize değerlendirdi
Hasan Akbaba
Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında pek çok sanatçı ve aydın Temmuz 1993’te Sivas’a gitti. Aydın ve sanatçılar şehirde halk ile birlikte etkinlikler gerçekleştirirken, bir yandan da provokasyon hazırlıkları yapılıyordu. Kürtlere karşı kirli savaş tüm şiddetiyle sürüyordu. Devlete bağlı kontr-gerillanın yaptığı katliamlar ve provokasyonların hız kazandığı bir dönemde Sivas’ta 33 aydın ve 2 otel çalışanı yakılarak katledildi. Katliam spontane ve sadece gerici bir güruhun işi olarak sunulsa da arkasında ciddi bir devlet organizasyonu olduğu olaya jandarma ve polisin müdahale etmemesi gösteriyordu. Öyle ki tüm ülkeye canlı canlı 33 Alevi aydını ve 2 otel çalışanının yakılması izletildi. O dönem iki ana toplumsal damar olan Kürt ve Alevi toplumlarının sisteme muhalefeti yükselirken, yan yana gelişleri devleti ürkütüyordu. İşte 33 aydın, tam da bu kesişme noktasında katledildi.
Aydınları yaktılar
İlk olarak Kültür Merkezi’ne gelen bir güruh, aydınlara karşı saldırı girişiminde bulunsa da olay yatıştı. Sonrasında sayıları binleri bulan bu gerici güruh, Hükümet Konağı’nı taşlamaya başladı. Ardından da kalabalık daha da büyüyerek aydınların kaldığı Madımak Oteli önünde toplanmaya başladı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak Oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Olaylar esnasında polis ve jandarma olaylara seyirci kaldı. Olaylar sonucu 33 aydın yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi ise kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu.
Yargılama süreci
Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alınırken, gözaltı sayısı daha sonra 190’a ulaştı. Bu 190 kişiden 124’ü hakkında “laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma” suçlamasıyla dava açıldı. Geri kalanlar ise serbest bırakıldı. Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 21 Ekim 1993’te yapıldı. 26 Aralık 1994’te karara bağlanan davada, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında üçer yıl, 6 sanık hakkında ikişer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Müdahil avukatlar, kararı “taraflı, hukuka ve adalete aykırı” diyerek temyize gitti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu” belirterek kararı esastan bozdu.
Yeniden yargılama
Yeniden başlanan yargılamanın 28 Kasım 1997’de açıklanan karar duruşmasında, 33 sanığa idam ve 14 sanığa da 15 yıla kadar değişen hapis cezası verildi. Yargıtay 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usul noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33 sanık yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.
Avukatlar AKP ve Saadet’te
Sanıkların avukatlığını üstlenenler arasında olan Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan, bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti. Sanıkların avukatlığını yapan Refah Parti üyesi ve yöneticisi olan çok sayıda avukat, daha sonra AKP ve Saadet Partisi’ne katıldı. 26 kişilik bu listede biri bakan olmak üzere 4 AKP milletvekili de bulunmaktadır.
5 sanığa zamanaşımı
Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33’e düştü. Olayın kilit ismi olan dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay’ın 1997’deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise hâlen yakalanmış değil. Firari olan 5 sanık hakkındaki dava, 13 Mart 2012 tarihinde zamanaşımına uğrayarak düşürüldü. Genel davanın zamanaşımına uğramasına ise 2 yıl kaldı. Aydınları yakanların içinde yer alan bir kişi ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından affedilerek serbest bırakıldı. Dava süreci bir oyuna dönerken, avukatlar gerçek bir yargılamanın yapılmadığını sık sık dile getirdi. Olayın 28. yıldönümünde Alevi kurumları sorularımızı yanıtladı.
**
Hesap sorulsa başka katliamlar olmaz
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Eşit Başkanı Nevin Kamilağaoğlu ise Türkiye cumhuriyeti tarihinin katliamlar tarihi olduğunu belirtti. Kamilağaoğlu, Dersim’in, 78 Maraş katliamının hesabı sorulsaydı Madımak Katliamı’nın yaşanmayacağını belirtti. Bugün derin devletin mafya bataklığında ortaya dökülen belgelerinde katliamın arkasındaki güçleri çok iyi gördüklerini dile getiren Kamilağaoğlu, “Ne hikmetse Alevi katliamları Cuma namazlarından sonra yalan bir algı oluşturuluyor. Ve bu yalan etrafında toplanan gerici güruhlar katliamı gerçekleştiriyor” diye konuştu. Devletin katliamı 8 saat uzaktan izlediğini sözlerine ekleyen Kamilağaoğlu, “Bizim canlarımızın cayır cayır yandığı bir vahşet yaşandı. Ne günahı vardı semah dönen canlarımızın? Bu utanç Türkiye cumhuriyeti tarihinin en büyük utancıdır. Aleviler bitti demeden bu dava bitmez. Mahşere kadar devam eder” ifadelerini kullandı.
**
Devlet gözetiminde katliam
Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Gani Kaplan, katliamı aydınlatmaya ilişkin devletin sorumluluklarını yerine getirmediğini söyledi. 28 yıldır bu katliamı yapanların arkasındaki güçlerin kim olduğu ve katliamın neden gerçekleştirildiğinin açığa çıkarılmadığını dile getiren Kaplan, “Katliam sonrası dönemin başbakanı ‘otel dışındakilerin burnu bile kanamamıştır’ dedi. Zamanaşımı kararından sonra dönemin başbakanı ‘milletimize hayırlı olsun’ gibi ifadeler kullandı. Madımak Katliamı’na katılan sanıklar devlet katında üst düzeydeki makamlara getirildi. Milletvekili, belediye başkanı yapıldı. Sonraki süreçte arananlar, Sivas merkezde karakolun yüz metre ilerisinde yaşamlarını sürdürdü. Bunlarla birlikte katliama ilişkin devletin almış olduğu tutuma baktığımızda devletin bu işin içinde olduğunu, olayın aydınlatılmasına dair bir çabasının olmadığını görüyoruz” dedi.
Amaçlanan bir iç savaştı
1993-94 yılının Türkiye’de yönetim açısından karanlık yıllar olduğunu ifade eden Kaplan, katliamın amaçlarına dair ülkede çıkartılmak istenen bir iç savaş taktiği olabilme ihtimalinin altını çizdi. Faili meçhul cinayetler, köy boşaltmaların bu dönemlerde yaşandığını belirten Kaplan, Pir Sultan Abdal etkinliklerinin düzenleme ve tertip komitesinin içinde İl Kültür Müdürlüğü olduğunu hatırlattı. Kaplan, Kültür Bakanı’nın o gün yapacağı konuşmaya mazeretsiz bir şekilde gelmediğinin neden hala açıklamadığının kafalarda soru işareti olarak kaldığını söyledi.
Muhalefete eleştiri
Muhalefetin ilk başlarda ciddi bir sahiplenme göstermediğini sözlerine ekleyen Kaplan, sol-sosyalist düşündeki örgütlerin Che’nin kaç numara ayakkabı giydiğini, Kızıl Meydan’ın kaç kişi aldığını, Mao Zedung’un akşam yemeğinde ne yediğini bildiğini ama yıllardır Alevilere karşı Anadolu topraklarında dinci faşizmin saldırılarını bir türlü görmediklerinin eleştirisinde bulundu. Kaplan, bu kapsamda bir özeleştiri beklediklerini ifade etti.
Kimi silahşör, kimi kalemşör
Sedat Peker’in “Gazi Katliamı” hatırlatması yaparak başka katliamların da olabileceğini söylediği sözlere ilişkin Kaplan, devletin yıllardır bu insanları beslediğini, kimini silahşör kimini kalemşör olarak kullandığını belirtti. Alevilere yönelik katliamların arkasında devletin eli olduğunu defalarca dile getirdiklerini ama devletin kendilerini ciddiye almadığını vurgulayan Kaplan, “Şu an Alevilere yönelik toplu bir katliam olur mu iddialarına karşı biz Alevilerin kendi tedbirimizi almamız lazım. Şu da bir gerçektir; eğer bir katliam içinde devlet parmağı varsa ne kadar önlem alırsan al devlet o katliamı gerçekleştirir” dedi. Devletin olmadığı yerde Aleviler ile diğer inançtaki insanların barış içinde yaşadığını belirten Kaplan, “Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, 1 Mayıs mahallelerinde yaşananların altını kazıdığımızda devlet çıkıyor. Yoksa Anadolu coğrafyasında Alevi köyleri ile Sünni köyleri arasında bir çatışma yoktur” ifadelerini kullandı.
Madımak anmasına çağrı
Dava ile ilgili zamanaşımı kararını doğru bulmadıklarını, davanın yeniden açılmasını talep eden Kaplan, yüz yıl da geçse insanlığa karşı işlenen suçların zamanaşımına uğramamasını gerektiğini vurguladı. “Ne yazık ki Türkiye’de kararların önceden mahkeme başkanının, iddianameler önceden savcıların önüne gittiği bir süreç yaşanıyor” diyen Kaplan, tüm hak savunucularını 2 Temmuz’da şehitleri anmak için Madımak’ın önüne davet etti.
**
Kerbela’nın devamı
Demokratik Alevi Derneği İzmir Eşbaşkanı Zeynel Bozkurt, katliama dair Emevi zihniyetinin günümüze bir yansıması olduğunu belirtti. “Kerbela nasıl yüzyıllardır devam ediyorsa, unutulmuyorsa aradan 28 yıl geçmesine rağmen bu da halklar tarihinde unutulmayacak” diyen Bozkurt, katliamı lanetledi. 90’lı yılların başlarında halklar arasında bir dayanışma olduğunu belirten Bozkurt, katliamın amaçlarından birinin de halklara gözdağı vermek olduğunu belirtti.
Dersler çıkarılmadı
Türkiye’deki muhalefetin dağınıklığına değinen Bozkurt, katliamdan doğru dersler çıkarılmadığını, ülkedeki ana muhalefet partisinin katliam olduğunda Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu ile görüşürken diğer muhalefet partileri ile değil görüşmek yan yana bile gelmekten imtina ettiğine işaret etti. O dönem Doğruyol ile SHP’nin iktidarda ortak olduğunu söyleyen Bozkurt, SHP için “Kolunu uzatsa Sivas’a yetişebilirlerdi. Günde yüzbinlerce asker naklediliyor operasyonlar için” diyerek katliama seyirci kaldıklarının altını çizdi.
Katliama davetiye
Davanın zamanaşımına uğramasını kendileri açısından kabul edilemez olduğunu ifade eden Bozkurt, bu davalarda alınan kararların sonraki katliamlara da davetiye çıkardığını belirtti. Bozkurt geçtiğimiz günlerde HDP İzmir İl Binası’nda yapılan katliamı anımsatarak, “MHP önce temkinli bir açıklama yaptı ama sonrasında bu katliamı meşrulaştıran açıklamalarda bulundu. Aslında bugün iktidar güçleri mafya ile çeteler ile işbirliği tarihten gelmiş bir süreçtir ve hala devam ediyor” dedi.