Türkiye coğrafyasının yüzde 60’ı maden sahası olarak belirlendi. Yayınlanan bir raporda ise 24 kent coğrafyasının yüzde 63’ü madenlere ruhsatlandığı tespit edildi. Elazığ’da yapılan ihalede ise şirketlerin yağmada nasıl ortaklaştıkları netleşti
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Türkiye’de doğal yaşamı yıkıma uğratan en belirgin sermaye hareketleri enerji, inşaat ve madencilik üzerinde yoğunlaşıyor. 2009 yılı sonrası enerji ve maden yatırımları için oluşturulan havuzlarda yer alan şirketlere binlerce ihale verildi. Madencilik ise 20 yılın ardında AKP’nin elinde sermayeye sunabileceği tek seçenek olarak karşımıza çıkmakta. MTA’yı şirketler yararına çalıştıran iktidar, 5 milyon metreyi aşan MTA sondajlarıyla elde edilen veriler üzerinden maden sahaları ihaleleri yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Yağmada ön talepler toplandı
Özellikle sermaye genişlemesinde yaşanan daralmayı aşmak adına son 2 yıldır büyük bir çabaya giren iktidar, halkı şirketlerin oyuncağı haline getirip açlığa ve yoksulluğa iterken, yapılan sondajlar sayesinde Türkiye coğrafyasının hangi noktasında hangi madenler olduğu bilgisini, dünya maden tekellerine ve yerel uzantılarına ulaştırarak doğal yaşamda yağmanın ön taleplerini topladı. Bu taleplerin alınmasıyla birlikte Türkiye coğrafyasının yüzde 60’ını aşan bir oranda ihaleler yapılmaya başlandı.
Her şey sermaye için
AKP hükümeti öncesi 2001 yılında çıkan ‘Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’la birlikte kapitalist neoliberal politikaların can yakıcı uygulamaları için adımlar hızlandırılmıştı. AKP iktidarı ile birlikte çıkarılan torba yasalarla bu süreçlerde madencilerin ihtiyaçlarına göre toplam 24 kez yasalarda eklemeler ve değişiklikler yapılırken, Zeytin yasasını delen değişiklikler gibi bir çok yönetmelikte 28 kez değişikliğe gidildi.
Doğa şirketlere peşkeş çekildi
2006 yılında ‘Kamu İdarelerine Ait Taşınmazların Tahsis ve Devri Hakkında Yönetmelik’ resmi gazetede yayınlanan yönetmeliğe, 2007 ve 2009 yılında çıkarılan diğer yönetmelikler eklenerek hazineye ait tüm varlıklar şirket haline getirilmiş olan ‘kurumlara’ devri yapılırken, her türden işletme, arazi ya da yapının sermaye kesimlerine tahsisi mümkün kılınmıştı. Bu yağma yolunun açılmasıyla birlikte iktidarın kendi çeperine topladığı ve grift ilişkilerin yaşandığı izlenen şirketlerin uluslararası sermaye ortaklıklarıyla veya tek başlarına doğal yaşam şirketlere peşkeş çekilerek, inanılmaz boyutlarda katliamlar yaşanmaya başlandı.
24 kentte 20 bin maden ruhsatı
Türkiye’nin 24 il coğrafyasında yaklaşık 20 bin maden ruhsatının verildiği ve bu ruhsatların ormanlar, korunan alanlar (milli park, sit alanı vb.), tarım alanları ve kültür varlıklarını kapsadığıyla ilgili incelemeyi içeren bir rapor yayınlandı Tema tarafından hazırlanan raporda dikkat çekici detaylar var. Muğla, Tekirdağ, Kırklareli, Afyon, Kütahya, Uşak, Zonguldak, Bartın, Eskişehir, Karaman, Maraş, Erzincan, Dersim, Ordu, Tokat, Artvin, Erzurum, Bayburt, Şırnak, Siirt, Batman ve Sivas illerinin ortalama yüzde 63’ü madenler için ruhsatlandı.
Kütahya’nın yüzde 92’si madenlere
Halen ihale edilmeyi bekleyen ruhsat sayısı 14 bin 967 iken, 2 bin 158 ruhsat ile işletme ruhsatları, 1.871 ruhsat ile arama safhasındaki ruhsatlar oluşturuyor. İşletme safhasındaki ruhsatların en yoğun olduğu yerler ise Muğla, Sivas ve Kaz Dağları coğrafyasını içine alan Çanakkale-Balıkesir illerinde bulunuyor. Arama ruhsatları ise Siirt- Şırnak-Batman, Eskişehir ile yine Çanakkale ve Balıkesir illerinde yoğunlaşıyor. Ruhsatların en yoğun olduğu il ise yüzde 92’si madenlere ruhsatlı olan Kütahya coğrafyasında bulunuyor. Kütahya’yı, Çanakkale ve Balıkesir yüzde 79) ile Uşak ise yüzde 80 oranla 4 sırada yer alıyor.
Yaşam şirketlerin insafında
24 ilin ortalama ruhsatlık oranı yüzde 63’le illerin yüz ölçümlerinin yarısından fazlası madenlere ruhsatlanmış durumda. Bu illerde bulunan ormanların ortalama yüzde 60’ı, tarım alanlarının ortalama yüzde 57’si, meraların ortalama yüzde 55’i, korunan alanların ortalama yüzde 57’si, potansiyel koruma alanı olması gereken alanların ortalama yüzde 63’ü madenlere ruhsatlı. Bu sonuçlar ise Türkiye coğrafyasında doğal, ekonomik ve kültürel olarak her türlü değerin, madencilik faaliyetlerinin inisiyatifine bırakıldığını gösteriyor.
Elazığ’da büyük yağma!
Türkiye’de siyanür kullanımına özgürlük sağlanmış olması, altın ve gümüş madenciliğine ilgiyi fazlasıyla çekiyor. Yasalara göre altın, gümüş, platin, bakır, kurşun, çinko, krom, alüminyum ve uranyum oksitten alınan devlet hakkı oranı yüzde 1 ile yüzde 15 arasında değiyor. Altının ons fiyatı 800 dolardan daha düşük olması halinde devlet hakkı yüzde 1 olarak uygulanıyor. Ons fiyatı 2 bin 101 dolardan yüksek ise devlet hakkı yüzde 15. 23 Nisan 2022 günü itibariyle altın borsanında altın ons fiyatının 1931,60 dolar olduğunu hatırlatalım. Altın ve beraberinde gümüşün son ürün haline getirilmesi için siyanür liç yönteminin kulanım özgürlüğünü sermayenin bir başka ülkede bulması oldukça güç. Türkiye’de ise bu özgürlüğe teşvik ve desteklerin veriliyor olması sadece açık bir yağmayı gözler önüne seriyor.
Halkın umuduyla oynanıyor
Elazığ’da 11 yıldır çalışma yürüttüğü belirtilen Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), önemli maden rezervlerine ulaştığı iddia edilmişti. Elazığ’ın Maden ilçesine bağlı Sağrılı köyü Kısabekir ve Seterli mevkilerinde bakır, altın, çinko, kobalt ve birçok madenin yer aldığı ve maden rezerv değerinin 30 milyar dolar civarında olduğu ileri sürüldü. Madende bulunan çalışmalar hakkında bazı basın organlarında çıkan ‘yandaş’ haberlerle, yurttaşların tesisin mutlaka maden ilçesinde kurulmasını istedikleri işlendi. Bölge halkının geçmişten gelen yıkımlara rağmen, madeni ve siyanür işletmesini destekledikleri iddia edilirken, bu iddialarla işsizlikten perişan durumda olan halkın umutlarıyla oynadıkları görülüyor.
6 bin 011,79 hektar doğal alan
Elazığ coğrafyasında 2020 yılı içinde toplam 34 bin 648 hektar alan şirket siparişleriyle ihale edilmişti. Sonrasın da ise Elazığ’da altın (Au) Keban (Fırat batısı) Au Sahasında; 40.700 ton görünür, 10.600 ton muhtemel altın rezervi olduğu raporlarda yer aldı. Altın dışında bakır, çinko, kurşun, demir vd. madenlerce bölgenin zengin olduğu özel olarak vurgulandı. İhaleye konu olan Elazığ’ın Maden İlçesi coğrafyasında bu kez 6 bin 011,79 hektar doğal alan altın, kurşun, çinko ve gümüş madeni ve bu madenlerin işlenmesi için siyanür liç yönteminin uygulanacağı tesis şartı ile ihale edildi. İhale ise Ensar Vakfı’nın yönetiminde bulunan Halil Bacacı’ya ait Port madencilik AŞ’ye verilirken ihaleden sadece 3 gün önce Cengiz Holding Yönetim Kurulu üyesi Şeref Cengiz’in Port Madenciliğe ortak olması ise AKP iktidarı çeperinde yer tutan şirketlerin nasıl hareket ettiklerini gösteriyor.
Atık yığınları halen duruyor
Yıldızlar SSS Holdinge bağlı Eti Gümüş AŞ’nin Maden ilçe coğrafyasında yarattığı yıkım sürerken yeni bir maden girişiminin MTA tarafından işletilip geçmişte işçi kenti olan ve 20 bin nüfustan 4 bin nüfusa inen ilçenin yeniden canlanacağı beklentisi ilçe halkı üzerinde yaratılmak isteniyor. Yıldızlar Holding’in atık dağlarıyla oluşturduğu alanın çevresinde yaşayan yurttaşların evlerinin “Doğal olmayan heyelan” riski taşıması nedeniyle boşaltılması gündeme geldiğinde yurttaşlar, “Maksatları buranın da altını kazıp cevher çıkarmak rant sağlamak” sözleriyle süreci değerlendirirken bugün yaygarası yapılan maden ‘müjdeleriyle’ amaçlarına ulaşmak istiyorlar.
Şirketlerin yağma ortaklığı
18 Nisan tarihinde Port Madencilik Ticaret A.Ş.’de Halil ibrahim Bacacı’ tek pay sahibiyken pay devrine gidildi. Yeni pay değişimi sonrası Halil İbrahim Bacacı 1 yıl süreyle yönetim kurulu başkanı seçilirken, Cengiz Holding Yön. Kurulu Üyesi olan Şeref Cengiz de 1 yıl süreyle yönetim kurulu başkan vekilliğine getirildi. Halil İbrahim Bacacı, Ensar Vakfı ve Türken Vakfı’nın yönetiminde yer alırken, ‘FETÖ’ soruşturması kapsamında el konulan Sürat Kargo ve Sürat Lojistik için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından yapılan ihalede en yüksek teklif 335.5 milyon TL ile Bacacı’ya ait ‘Port Kargo’ adlı şirkete verildi. Bu şirketin, ihaleden sadece 3 hafta önce başka bir şirketin isim ve amacı değiştirilerek ihaleye katıldığı ortaya çıkarken, ihalenin adrese teslim bir ihale olduğu da bu yolla anlaşılmıştı.