Son birkaç yıldır Macaristan ve Türkiye hükümeti arasında çok ciddi bir işbirliği oluşmuş durumda. İki ülke arasındaki yakınlaşmayı Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık birbirine yaptığı ziyaretlerden de anlamak mümkün. Öyle ki dünya siyasetinde de iki ülkenin birbirine verdikleri destek dikkatlerden kaçmıyor. İki lider bir kez daha başkent Budapeşte’deki “Macaristan-Türkiye İş Forumu” toplantısında bir araya gelecek. Orban, muhafazakar bir Hristiyan kimliğiyle göze çarparken Erdoğan ise dindar Müslüman kimliği ile ön plana çıkıyor. Siyasi kimlikleri oldukça farklı olsa da iki siyasetçinin politikası birbirine benzerlik gösteriyor. Gelin hep birlikte hangi politikalarının benzer olduğuna bir göz atalım.
Orta Avrupa ülkesi Macaristan, 2010 yılından beri merkez sağ Fidesz, Türkçe adıyla Genç Demokratlar Birliği iktidarıyla yönetiliyor. İktidar partisi olan Fidesz, bu süreçte anti-demokratik uygulamalarıyla gündem oldu. Örneğin; ülkede yeni bir anayasa hazırlayıp seçim kanununu tamamen değiştirdi, seçim bölgelerinin sınırlarında değişikliğe gitti. Yine; muhalif medya kuruluşlarını kapattı, devlet en çok ihaleyi Başbakanın damadı olan Istvan Tiborcz’a kazandırdı. İktidar; bu durumdan rahatsızlık duyarak tepki gösteren Avrupa Birliği’ni (AB) “Macar milletin düşmanı” ilan etti. Böylece, iktidar Doğu ülkelerine yakınlaşmaya başladı.
Geçtiğimiz yılın 8 Nisan’ında Macaristan’da yapılan genel seçimlerde Fidesz, oyların yüzde 66’sını alarak iktidar oldu. 13 Ekim’de de yapılan yerel seçimlerde Orban’ın iktidarını sarsan bir gelişme yaşandı ve başkent Budapeşte ile Szeged, Pecs, Miskolc, Bekescsaba, Eger, Tatabanya, Salgotarjan, Dunaujvaros, Hamzabey, Szombathely gibi büyükşehir belediyeleri muhalif partilerin eline geçti. Tabi, muhalefetin; başkent Budapeşte ve diğer şehirlerde oy çokluğunu alması şaşırtan bir durum değildi. Çünkü, muhalif partiler arasında uzun bir süredir ortak adayın çıkartılması tartışmaları yürütülüyordu. Ve muhalefet, seçimde şöyle bir strateji yürüttü: Sene başında aralarında sivil toplum örgütlerinden, milliyetçi partiye kadar çok sayıda siyasi parti ve örgüt, her yerde en çok oy alan adayı destekleyeceklerine karar verdi. Hatta, ortak aday için de ön seçim yoluna gittiler.
Hükümetin, kara propagandasına rağmen yapılan yerel seçimlerde oyların yüzde 50,87 ile Büyükşehir Belediye Başkanlığını Karacsony kazandı. Bununla da kalmayıp kentin 23 ilçesinden sadece 7’sini iktidar partisinin adayları kazandı, 14’ünü muhalefetin ortak adayı, 2’sini ise bağımsız adaylar kazandı. İktidar, böyle bir sonuç beklemiyordu. Tepetaklak olan iktidar, seçimlerin akabinde sonuçları kabullenmedi ve Türkiye’ye benzer bir politika yürütmeye başladı.
Budapeşte’nin Ferencvaros ilçesinde seçimi kazanan muhalif siyasetçi Krisztina Baranyi, mazbatasını almaya giderken Seçim Kurulu seçim sonuçlarını iptal etti ve oyların yeniden sayılmasını istedi. Krisztina Baranyi, daha önce bölgenin belediye meclisi üyesiydi. İktidar partisinin karıştığı rüşvet olaylarını ortaya çıkarmaya çalışan bir isimdi. Yani, iktidara göre en büyük tehlikeydi. Yine benzer bir şekilde iktidar, Jozsefvaros ve Varnegyed (Budin Kalesi) ilçelerinde daha seçim sonuçlarına itiraz edip oyların yeniden sayılmasını istedi. İtiraz sürecinde ise belediyenin harcamalarını ortadan kaldırmaya başladı.
En ilginç olay ise Várnegyed ilçede yani Budin Kalesi’nde yaşandı. Budin’de, seçimden 2 gün sonra gece yarısı belediye binasının önüne giden bir TIR’a bazı dokümanlar yüklendi. Bu durumu fark eden insanlar TIR’ı takibe aldı. TIR, yüklediklerini eski Belediye Başkanı Tamas Gaspar Nagyin’in evine gidip orada boşalttı. Sonraki gün açıklama yapan Nagyin, TIR’ın şahsi eşyalarını boşalttığını iddia etti. Ancak, Nagyin, “şahsi eşyalar” açıklaması yapsa da insanlar buna inanmadı. Çünkü, ilçenin en büyük kısmı UNESCO’nun korumasında olan Budin Kalesi. Kale, yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği bir bölge. Örneğin, Budapeşte’nin en yoksul semtlerinde bile aylık 100 bin forintten (yaklaşık 2 bin lira) daha ucuz bir ev kiralanamazken eski Belediye Başkanı’nın annesi ve babası kale içinde 107 metrekarelik bir evi sadece 70 bin forinte kiralayabiliyor. Yine aynı şekilde, sadece hükümete yakın olan iş insanı Roy Zsidai, belediyeden aylık 26 bin forinte (500 TL) kiraladığı evi, turistlere günlüğü 100 bin forinte kiraya veriyor. Bu durumda günde yaklaşık 4 aylık kira parası kazanıyor.
İktidar partisinin yönettiği her belediyede, bu tarz yolsuzluk olaylarıyla karşılaşmak mümkün. Şimdi de muhalefetin eline geçen yerlerde bu izleri silmeye çalışıyorlar. Bu durumdan tabi ki AB de rahatsız. Orban hükümeti yaptığı yolsuzluklardan dolayı her zaman AB’den çok ağır eleştiri alıyor. Ancak, hükümet bu eleştirilere hiç de kulak asmıyor. Çünkü, Orban’a göre iktidar, göçmen karşıtı politikasından dolayı batının saldırısına uğruyor. Bu yüzden Orban kendine rüşvetten rahatsız olmayan ittifaklar aramaya başladı. Böylece; son yıllarda Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile çok samimi bir ilişki içerisine girdi.
Macaristan’ın kapısını Rus ve Türk iş insanlarına açarak AB’nin ihalelerini kazandırdı. Hatta, yeni müttefiklerini uluslararası platformlarda sonsuz destekliyor. Türkiye’nin 9 Ekim’de Kuzey ve Doğu Suriye’ye başlattığı “Barış Pınarı Harekatı”nı AB’den tek destekleyen ülke Macaristan oldu. 14 Ekim’de Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleşen Türk Konseyi Zirvesinde Macar Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto harekatı, “Bu harekat Macar halkının çıkarları için de olumlu bir gelişme” diye değerlendirdi. Harekattan, hem AB üyesi ülkeler olduğu gibi Macar muhalif partiler de rahatsız. Almanya’da iktidar partisi Hristiyan Birlik’in (CDU/CSU) Başvekili Johann Wadephul, Orbán’ın Türkiye’ye verdiği desteğinden dolayı Macaristan’ın AB’den çıkartılması gerektiğini söyledi.
Belediye binasına bayrak astı
Orban sadece siyasette değil, ticari ilişkilerde de Türkiye’ye yakınlaştı. Damadı Istvan Tiborcz, genç yaşına rağmen birkaç sene içerisinde “ülkenin en başarılı iş insanlarından” birisi oldu. AB’nin, belediyelere dağıttığı ihaleleri en çok Tiborcz’un şirketleri kazanıyor. Ancak, birkaç senede dev holding inşa etmiş damada AB vatandaşlarının ödediği vergi yetmedi, son yıllarda Türk iş insanı Galatasaray Spor Kulübü’nün eski Başkanı Adnan Polat ile de ortak olup AB ihalelerini paylaşmaya başladı. Polat, şu an Macaristan’da en büyük yabancı yatırımcılardan birisi. Damat Tiborcz, Dışişleri Bakanlığı için Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’ta toplam 8 ticaret evi inşa etti. Hatta, İstanbul’da Macaristan Konsolosluğu Kağıthane’deki Polat Ofis’te yer alıyor. Damat Tiborcz’un hızlı bir şekilde zenginleşmesi AB yetkililerini de şaşırttı. Avrupa Sahtecilikle Mücadele Ofisi (OLAF) 2017 yılında 197 soruşturmayı sonuçlandırarak AB yetkililerine 309 tavsiyede bulunmuştu. Soruşturma sonucu çıkınca hükümet, AB’yi Macar iç siyaseti karıştırmakla suçladı ve her türlü iddiayı reddetti.
Uluslararası rüşvet olaylarına son vermek isteyen muhalif partiler ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Kasım’da Budapeşte’ye yapacağı ziyaretine oldukça tepkili. Bunun yanı sıra, solcu olan yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Gergely Karácsony, Macar hükümetinin “Barış Pınarı Harekatı”nı desteklemesini yanlış buldu. Daha geçtiğimiz hafta, Budapeşte’de Kuzey ve Doğu Suriye’ye destek vermek amacıyla yapılan yürüyüş sırasında belediye binasına Kürt bayrağı astı. “Barış Pınarı Harekatı”na muhalif siyasetçilerin çoğu da tepkili. Bu yüzden Erdoğan’ın ziyareti için büyük bir protesto hazırlıyorlar. Bu protestoya tahminlere göre 10 bin kişi katılacak. Hem Macaristan hem Türkiye şimdi aynı durumda ve herkesin en cok merak ettiği soru bu: Bir sonraki genel seçimde muhalifler kazanabilir mi?
*Macar gazeteci.