“Khawuleza Mama Khawuleza Mama
Khawuleza Mama Khawuleza Mama
Khawuleza Mama She Shi Za Wo
Naaaank ‘amapolis’ azongen’endlini Mama,
Patti, Khawuleza Mama
Naaaank ‘amapolis’ azongen’endlini Mama,
Patti, She Shi Za Wo”
O gün, polisler kaçak bira yapıldığı için evlerini basıp annesini götürdüklerinde, yeterince büyük olsaydı eğer, Miriam da muhtemelen annesine tam bu sözleri söyleyecekti:
“Acele et anne! Acele et anne!
Lütfen, seni yakalamalarına izin verme!
Polis eve girecek Anne! Acele et anne!
Lütfen Anne! Yakalanma! Acele et anne!”
Ama çok küçüktü o gün Miriam, daha 18 günlüktü ve annesiyle birlikte hapishaneyi boylamıştı. Grammy kazanan ilk Afrikalı müzisyen Miriam Makeba’nın en ünlü şarkısı işte böyle apartheid günlerinin içinden doğmuştu. O günlerde Güney Afrika’nın her mahallesinde çocuklar polis arabalarını gördükleri anda bağırmaya başlıyorlardı: Khawuleza Mama! Acele et anne!
Apartheid’in derin izleriyle…
Güney Afrika halkı tarafından ‘Afrika Ana’ adıyla onurlandırılan Zenzile Miriam Makeba, 4 Mart 1932’de Johannesburg yakınlarında bir siyah gettoda doğdu. Daha 18 günlükken annesiyle hapishaneye girdi Miriam ve yaşamının ilk altı ayını orada geçirdi. Müzikle dolu bir evdi onlarınkisi; ilkokuldan itibaren kilise korolarında şarkılar söyledi. Annesi gibi o da hizmetçilik yaparken ırk ayrımcılığını iliklerine kadar hissetti. Müzik kariyerine, Cuban Brothers grubu ile başladı. Daha sonra, Manhattan Brothers adlı caz grubuna katıldı. 1956’da ise tamamı kadınlardan oluşan yeni bir grup olan Skylarks’ta yer aldı. O süreçte Miriam, henüz genç bir avukat olan Nelson Mandela ile de tanışmış, çok etkilenmişti.
Basamakları tırmanırken
Artık, iyice ünlenmişti. Londra ve New York’a gittiğinde ise efsanevi şarkıcı Harry Belafonte ile tanıştı ve büyük yardımını gördü. O günlerde söylediği “Pata Pata” şarkısı en ünlü parçası haline gelmişti. Bu arada, Miles Davis ve Duke Ellington gibi büyük caz müzisyenlerinin hayranlığını kazandı. 1960’taki Sharpeville katliamından kısa bir süre sonra Makeba annesinin öldüğünü öğrendi. Cenaze için eve dönmeye çalıştığında pasaportunun iptal edildiğini fark etti. Ayrıca, katliamda ailesinden iki kişi daha öldürülmüştü. Miriam kızı Bongi’yi de yanına aldıktan sonra artık tümüyle politik şarkılar söylemeye başladı ve kariyerinde de yükselmeye devam etti. Ama artık o bir sürgündü.
1963’ten 1968’e kadar evli olduğu Hugh Masekela ile birlikte zamanlarını Harlem’de geçiriyorlar, Marlon Brando, Louis Armstrong ve Ray Charles ile tanışıyordu. Afrika ülkelerini gezerken bir yandan da BM’den “Siyah kadınlara ve çocuklara karşı kullanılacağı” gerekçesiyle Güney Afrika’ya silah ambargosu talep ediyor, doğrudan siyasal mücadele yürütüyordu. Böylece müziği ülkesinde yasaklandı ama cebinde 9 ülke pasaportu ve 10 ülkenin vatandaşlık belgesi vardı…
Amerika’dan da sürgün
Beyazların ırkçılık karşıtlığının da sınırları vardı ama… 1968’de Kara Panterler Partisi’nin önde gelen isimlerinden Stokely Carmichael ile evlenince işler değişti. O kadar da değildi yani! FBI’ın takip listesine girmişti ve evinde gizli mikrofonlar kaynıyordu artık. Nihayet ABD’ye girişi yasaklandı, eşiyle birlikte Gine’ye taşındılar. Artık Kenya, Angola, Zambiya, Tanganika ve Mozambik de dahil olmak üzere bağımsızlık savaşları için şarkılar söylemeye başladı. “Bir karıncaya bakıyorum ve kendimi görüyorum: doğası gereği bedeninden çok daha büyük bir güce sahip bir Güney Afrikalı, böylece ruhumu ezen bir ırkçılığın ağırlığıyla başa çıkabilirim. Bir kuşa bakıyorum ve kendimi görüyorum: Bir Güney Afrikalı, kanatları üzerinde yükselen, güzel bir halkın gururu…”
1976’daki Soweto Katliamı’ndan sonra ‘Soweto Blues’u da o söyledi, Mozambik gerilla savaşının başarısını kutlayan “Mozambik a luta continua” (Mozambik! Kavga sürüyor!) şarkısını da… Kariyeri boyunca hemen her dilde şarkı söyledi; ırkçı azınlığın dili olan Afrikaans hariç! Dediği şuydu: “Afrikaaners benim dilimde şarkı söyleyince, ben de onlarınkini söyleyeceğim!”
Miriam, müziğini bir eylem aracı olarak gördü ve her zaman dünyanın dört bir yanındaki Afrikalılara birlik çağrısında bulundu: “Her yerde yaşayan Afrikalılar her yerde savaşmalı. Mücadele Güney Afrika’da, Chicago sokaklarında, Trinidad’da veya Kanada’da farklı değil. Kurbanlar siyahlardır; düşman ise kapitalizm, ırkçılık ve baskı!”
Yıllar sonra, Mandela hapisten çıktığında yaptığı ilk işlerden biri onu Güney Afrika’ya dönmesi için ikna etmek oldu. Miriam ülkesine döndükten sonra da boş durmadı ama. Konserlerini sürdürürken filmlerde de rol almaya devam etti.
9 Kasım 2008’de İtalya’da mafya tarafından tehdit edilen yazar Roberto Saviano için düzenlenen bir konserde, sahnede kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Belki de tam istediği ölümdü bu: Sahnede, ‘Pata Pata’yı söylerken…
‘Khawuleza Mama’ şarkısına gelince… Ah, bu coğrafyanın çocuklarının da en iyi bildiği ve kendi dillerinde söyledikleri şarkıdır o: “Acele et anne! Lütfen yakalanma!”