Lozan Antlaşması ve antlaşmanın yüzüncü yılına yönelik değerlendirmeler sürüyor.
Avrupa da, Rojava’da, Başur ve Bakur Kurdistan’da ve Türkiye’de Lozan’ın yüzüncü yılına yönelik çalıştaylar ve konferanslar yapıldı, deklarasyonlar yayınlandı. Yürüyüş ve gösteriler geliştirildi. Ve bu yönlü etkinlikler sürüyor. Tarihçiler, aydınlar, akademisyenler, siyasi partiler, kadın örgütleri ve farklı din ve etnik kesimler Lozan Antlaşması temelinde maruz kaldıkları haksızlığa, hukuksuzluğa ve zulme yönelik değerlendirme ve tutumlarını ortaya koymayı sürdürüyorlar.
Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüzyıllık bir zaman geçti. Antlaşma Kurdistan’ın ve Kürt halkının bedeni ve ruhu üzerinde son derece ağır, son derece yıkıcı etkilere yol açtı. Antlaşmadan bu yana sömürgeci ulus devletlerle, emperyalist güçlerin ortaklığıyla Kürt halkına karşı sürdüre gelen saldırı konsepti Kürt halkının ve Kurdistan’ın her hücresinde ağır tahribatlar yarattı. Lozan Antlaşması üzerinden Kürt halkı bir yüz yıl tarihin en örgütlü, en kapsamlı kötülüğüne maruz kaldı. Soykırım uygulamalarına maruz kaldı. Yüz yılık kötülüğün koordinesinde, sevk ve idaresinde yer alan ve destek veren, göz yuman birleşimin ajandasında kötülüğü sürdürme yönünüdeki eğilim varlığını sürdürüyor. Her ne kadar teşhir olup tepki toplasa da henüz tümden kırılmış değil.
Litvanya’nın başkenti Vilinius’te yapılan NATO zirvesinde DAİŞ terörüne en büyük desteği sunan ve Kürt halkı üzerinde her gün zulüm çıtasını yükselten AKP iktidarı ile ‘terörle mücadele koordinasyonu’ oluşturulduğu belirtildi. AKP iktidarının bölgesel ve uluslararası her platform ve zirvedeki temel yönelimi Kürt halkının varlığına, mücadelesine ve kazanımlarına yönelik saldırı politikasını sürdürme üzerine bir tutum sergiliyor. Ve bu yönlü şantaj, tehdit ve manipülasyonlara başvurmada bir an bile geri durduğu yok. Türkiye Lozan Antlaşması’nı Kürt halkına yönelik sürece yayan bir soykırım temelinde pratikleştirdi ve bir asırdır ve bu yönlü bir uygulama içinde.
Türkiye’nin Kürt sorununda çözümsüzlük eksenli politikası Irak, İran ve Suriye devletlerinin aynı çerçevede hareket etmelerini teşvik etmiştir. Ve bu devletler açısından ön tecrübe teşkil etmiştir. Kaldı ki Türkiye bu devletlere Kürtlere karşı kendi politikasını, (Kürtleri yok sayma, inkar ve imha içerikli politikasını) esas almaları yönünde hep baskı yapmıştır.
Kürt halkının büyük mücadelesi sonucu bu devletler olumlu yönde bir adım atmaya yöneldiklerinde ise Türkiye’nin tehdit ve baskılarına maruz kalmışlar. Ve Türkiye bu yönlü politikayı sürdürmeye devam ediyor.
Lozan Antlaşması üzerinden Kürt halkına ve Kürt halkının özgürlük uğrundaki mücadelesine karşı son çeyrek yüz yılda devreye konulan saldırı konseptinin bir boyutu uluslararası komplo ve tecrit politikasıdır.
PKK Lideri Sayın Öcalan 1999’da uluslararası bir komplo ile esaret altına alındı ve akabinde 25 yıldır tecrit uygulamasına maruz kalıyor.
Sayın Öcalan Lozan Antlaşması’yla Kürt halkına bölgesel ve küresel boyutlarıyla dayatılan çözümsüzlük politikasına, inkar ve imha uygulamalarına karşı Kürt halkında büyük bir idrak geliştirdi. Tarihsel ve süreçsel büyük dezavantajlara ve ağır saldırı ve engellemelere rağmen mücadeleyi sürekli kılması ve Kürt sorununun da demokratik çözüme zemin yapması ve sorunun çözümüne yönelik bir çıkış yolunu ortaya koymasını içine sindirmeyen AKP/ MHP faşizmi uluslararası destekleyicileriyle kendisine karşı insanlık dışı bir uygulama olan tecridi uyguluyorlar.
Tecrit çözümsüzlük politikasının yoğunlaştırmış halidir ve öncü kırım uygulamasıdır.
Bu uygulamaya karşı tutum ve mücadele Lozan’dan bu yana Kürt sorununda sürdürüle gelen çözümsüzlüğe karşı bir tutum olacaktır.