Kürtler için Lozan asla bir barış antlaşması değildir. Bir savaş ve soykırım antlaşmasıdır. Lozan’dan bu yana tarih bunu defalarca kanıtlamıştır. 1925 Şêx Said isyanından günümüze kadar defalarca Kürt halkı yok edilmeye çalışılmış
Rubar Amedi
Mezopotamya’nın kadim halklarından olan Kürtler bu toprakların en mazlum ve en savaşçı topluluğu olarak yüz yıllardır kaderleri hep başkaları tarafından yazılmakta ve sürekli ölüme mahkûm edilmektedirler.
Kürtler 20 yy. başlarından itibaren kendi kaderlerini kendileri yazmaya başladıktan sonra savaştıkları egemen güçler tarafından en sert katliamlara, sürgünlere maruz bırakılarak makûs talihin değişmesini engellemeye çalıştılar.
6 Mart 1921’de Koçgirî ile başlayan ilk Kürt isyanından son Dersim isyanına kadar Kürtlerin tüm çabaları bu makûs tarihi değiştirmeye yönelik oldu. Ödenen her bedel, yitirilen her can Kurdistan topraklarını gelecek direnişlere besleyen adeta bir ana nehir
20 yy. dünya tarihinin en kanlı savaşlarına tanıklık etti. Var olan mevcut düzen egemenlerin ve sömürgecilerin mevcut iktidarını sürekli ve kalıcı kılmaya yeterli olmayınca güçler arası paylaşım savaşı kaçınılmaz bir hale geldi. Bu savaştan galip çıkan emperyal güçler yenilgiye uğrayan imparatorlukları ve ulusları tekrardan kendi çıkarları doğrultusunda yüz yıllarca sürebilecek politikalar ve antlaşmalar ile yeniden dizayn ederek varlıklarını halkları feda ederek sürdürmeye çalıştılar. Kürt halkı da varlıklarını sürdürmek için feda edilen halklardan biri oldu.
Osmanlı imparatorluğu büyük hayaller uğruna girdiği bu egemenlik savaşından yenik çıkınca tüm topraklarını kaybetti ve resmen 24 Temmuz 1923’te Lozan Anlaşması’yla hükmü sona erdirildi. 10 Ağustos 1920 yılında imzalanan Sevr Anlaşması parçalanan imparatorluktan geri kalan halklar ve azınlıklar için bazı imtiyazlar tanısa da özünde yine duruma göre halklar ve azınlıklar feda edilecek bir politika olarak ele alınıldı (ki daha sonra Lozan Anlaşması’ bunun doğru olduğunu kanıtladı).
Sevr Antlaşması’nda İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir heyetin almış olduğu kararlara bakıldığında “Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecek” deniyordu (madde 62 64) ama bu kararlar egemenlerin çıkarlarına kurban edilerek sadece kâğıt üzerinde kaldı ve asla hayata geçirilmedi. Ve süreç Lozan’a doğru evirildikçe Kürtlerin kaderi de belirlenmiş oluyordu.
Lozan Anlaşması imzalandığında Sevr Anlaşması artık geçerliliğini kaybetti. Parçalanan imparatorluktan geri kalan halkların kaderi bir avuç azınlık egemen uluslar tarafından kendi kaderlerine terk edilerek yüz yıllık yalnızlığa mahkûm edildiler. Sadece Kürt halkı değil Asuri, Süryani, Keldani ve diğer azınlık halklar da politik çıkarlara kurban edilerek yeni bir Ortadoğu düzeni kuruldu.
Kürtler burada en fazla parçalanan, toprak bütünlüğünü yitiren ve dört sömürgeci egemenlere peşkeş çekilen bir halk oldu.
Lozan Anlaşması ile 490.000 km2 olan Kurdistan yüzölçümünün 230.000 km2’si yani Kurdistan’ın yüzde 45’i Türkiye’ye, 170.000 km2’si İran’a, 75.000 km2’si Irak’a, 15.000 km2’si Suriye’ye bırakılarak adeta bir soykırım parçalanmasına neden olabilecek tarihi bir savaş antlaşması oldu.
Kürtler için Lozan asla bir barış antlaşması değildir. Bir savaş ve soykırım antlaşmasıdır. Lozan’dan bu yana tarih bunu defalarca kanıtlamıştır. 1925 Şêx Said isyanından günümüze kadar defalarca Kürt halkı yok edilmeye çalışılmış. Dersim terletesi, Zilan katliamı, Halepçe katliamı vb. onlarca soykırım niteliğinde yok oluşlar yaşanmıştır. Her dört parçada yaşanan isyanlar kültürel, sosyal ve ekonomik soykırımlar yüz yıldır Lozan Anlaşması’na dayalı olarak yapılmıştır. Kürt halkına yapılan mezalimden Avrupa’nın haberdar olmaması mümkün müdür? Elbette değildir. Ama çıkarları uğruna üç maymunu oynamayı her zaman tercih etmişlerdir.
Bugün Kürt halkı 99 yıl önce kaderini sömürgecilere teslim eden Lozan savaş anlaşmasından hesap sormaktadır. Bu hesabın sorulmasının güçlü geçebilmesi öncelikli olarak Kurdistani bir duruş ile mümkün olabilmektedir. Lozan sadece özgürlük hareketinin sorunu değildir. Farklı düşünen tüm Kürt partilerinin de sorunu olmalıdır. Lozan’a esastan karşı duruş Kürt ulusal birliğinin sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Küçük olsun benim olsun mantığından kurtularak bir bütün ulusal değerler esas alınmalıdır. Kürt birliği sağlanılmadığı ve ortaklaşamadığı sürece Lozan bir yüz yıl daha devam edecektir. Oysa artık Kürtler için Lozan yok hükmündedir, hiçbir anlamı kalmamıştır, geçerliliğini yitirmiştir. Yüz yıllık yalnızlık yüz yıllık birliktelik ve ortak mücadele ruhuyla sona erdirilmelidir.