Kürtler Lozan Antlaşması sonrasında üzerlerinde süregiden yüz yılık bir soykırımı tartışıyor.
Lozan Antlaşması’nın mürekkebi daha kurumadan Şex Said ve 46 arkadaşı Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edildiler.
Akabinde Eylül 1925’te devreye konulan Şark Islahat Planı temelinde geliştirilen zorla göçertme, yerleşim yerlerine Kürt olmayanların getirilip yerleştirilmesi, Kürt dilinin ve kimliğinin yasaklanması, asimilasyon ve çeşitli yıkıcı uygulamalarla, Tedip ve Tenkil uygulamalarıyla imha saldırıları sürdü ve Şark Islahat Planı hiçbir zaman yürürlükten kalkmadı. Açık veya kapalı biçimleriyle yüz yıldır yürürlükte.
Irak ve Suriye devletleri ve Baas iktidarları Türkiye örneğinden yola çıkarak kendi Şark Islahat Planlarını geliştirdiler. Suriye devletinin Rojava’ya ve Rojava Kürtlerine yönelik geliştirdiği Arap Kemeri Projesi, Şark Islahat Planı’nın bir nevi Arap versiyonu olarak devreye konuldu ve etkisi Rojava Kürtleri üzerinde hayli ağır, hayli yıkıcı oldu.
Türkiye devletinin Kürt halkına yönelik inkar ve ima eksenli politikası Irak, İran ve Suriye devlet uygulamalarına hep öncü tecrübe teşkil etmiştir. Kaldı ki Türkiye bu devletlere Kürtlere karşı kendi politikasını, Kürtleri yok sayan inkar ve ima içerikli politikasını esas almaları yönünde bu devletlere hep telkinde bulundu. Kürt halkının büyük mücadelesi sonucu bu devletler olumlu yönde bir adım atmaya yöneldiklerinde Türkiye’nin tehdit ve baskılarıyla karşılaşmışlar. Karşılaştıkları baskılardan dolayı tekrar yönlerini Kürt sorununda çözümsüzlük politikasına vermişler.
Türkiye Lozan’da aldığı destekle 1925 katliamının akabinde Zilan Katliamı’nı, sonrasında 1937/1938’de soykırım düzeyine varan Dersim katliamını gerçekleştirdi. Bu katliamların hepsinde uluslararası güçlerin desteğini hep arkasında buldu.
Kürt karşıtı politikalar Lozan’dan bu yana bölgesel ve uluslararası güçler tarafından adeta bir geleneğe dönüştü. Bu geleneğin sunduğu zemin üzerinde Irak devleti Enfal saldırısıyla 180 bin Kürdü katletti, Halepçe’yi kimyasal gazlarla ölü kente çevirdi.
Daha öncesinde İran Çarçıra Meydanı’nda Qazi Muhammed’i ve arkadaşlarını idam etti. Mahabad Cumhuriyeti’ne saldırarak yıktı.
NATO üyesi Türkiye tarafından 1990’larda dört bin civarında Kürt köyünü yıkıp boşaltması, milyonlarca Kürdü zorla göçertmesi, binlerce failli meçhul cinayet, yoğun işkenceler, yüz binlerce Kürdün hapse maruz kalması durumu yaşandı. Ve Kürt halkına yönelik bu politika günümüzde de tüm yoğunluğu ile uygulamada. Artısı ise Başurê Kurdistan’a ve Rojava’ya yönelik işgallerin geliştirilmesidir, Şengal, Efrîn katliamlarıdır.
Diğer taraftan Madrid, Astana ve Tahran zirvelerin de Kürtlere, Kürt halkına, Kürt siyasetine, Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı endişeler yıldırım hızıyla dolaşıma sokularak Kürtleri, Kürt siyasetini daha nasıl budayalım konseptleri peşi sıra geliştiriliyor.
Tarihte hiçbir halk böylesine uzun süreli, böylesine komple, bölgesel ve küresel alandaki güçlerin kirli uyumuna dayalı bir saldırganlık politikasına maruz kalmamıştır.
Kürt halkı üzerindeki büyük tarihsel zulme, büyük tarihsel kuşatılmışlığa ve büyük dezavantajlara rağmen büyük bir mücadele ortaya koydu. Büyük bir özgürlük akışını sergiledi bu akış temelinde.
Lozan Antlaşması’nın yol açtığı karanlık, yol açtığı soykırım düzeni kırılabilinir, bu kırılmadan Kürt halkının ve bölgenin rahat nefes alması pek olası değil.
Geçmiş tarih süreç değerlendirmeye alındığında gözardı edilmemesi gereken diğer bir gerçek ise, sömürgeci devletlerle uluslararası ortakları gerek Lozan Antlaşması öncesinde gerekse sonrasındaki tarihsel süreçte Kürt güçlerinin zaaflarından, yetersizliklerinden, parçalı duruşlarından, gafletlerinden, politik yetersizliklerinden ve bir kısmının da halkına karşı ihanete varan konumundan büyük, büyük yararlandılar. Ve bu zemin bugün de ellerinde mevcut. Geleceğe yönelik sağlıklı yol almak bu zemini kapatmakla mümkün olacaktır. Ulusal birliğin sağlanması söz konusu olumsuz zemine karşı tarihi bir tedbir olacaktır.