24 Eylül’de gerçekleşen, binlerce kişinin katıldığı “Birlikte Değiştireceğiz” mesajı ile yola çıkan ittifakın kendine belirlediği görev belli: “Ekonomiden siyasete birçok alanda Cumhur İttifakı’nın yarattığı yıkımı durdurmak, tek adam yönetimini sonlandırmak, halkın çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, demokratik hak ve özgürlükler temelinde bir değişim ve dönüşümün gerçekleşmesini sağlamak.”
Çok açık ki bunu sağlamak sadece seçim odaklı bir ortaklıkla mümkün değil. Temel hak ve özgürlükler temelinde bir değişim ve dönüşüm için seçimlere hapsolmayacak bir politika şart ki ittifak deklarasyonunda bunu da dile getiriyor. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın deklarasyonunda; ekonomi, yoksulluk, Kürt meselesi, barış, iklim, mülteciler gibi pek çok konu var.
Deklarasyonda ele alınan tüm konular çocukların yaşamını da doğrudan etkiliyor. Yoksulluk, hayat pahalılığı, düşük ücretler, işsizlik arttıkça aç kalan çocuk sayısı artıyor, çocuk işçiliği yükseliyor. Kürt meselesi çözülmedikçe çocukların barış içerisinde yaşama olanağı yok ediliyor, çocuklar anadilini özgürce konuşamıyor, ölmeye devam ediyor. Otoriter rejim demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırdıkça çocuklar da bundan muaf olamıyor: susturuluyor, tutuklanıyor. İhlalle maruz kalan çocuklar ve yakınları adalete erişemiyor. İklim krizini yaratan her koşul çocukların sağlıklı bir şekilde yaşamasını engelliyor.
Ama elbette çocuklar bu yaşanılanların sadece “etkileneni” değiller. Çocuklar aynı zamanda -tıpkı yetişkinler gibi- tüm bunları değiştirme potansiyeline sahipler. Eğer sorulursa -aslında dinlenirlerse- tüm bunların nasıl değişeceğine, dönüşümün nasıl olacağına dair fikirleri, gerçekleşmesi mümkün olan hayalleri var. Çünkü çocuklar yaşamın eşit ortakları yani Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde dile geldiği gibi haklara ve özgürlüklere sahip özneleri.
Emek ve Özgürlük İttifakı deklarasyonunda çocuklara tam da bu şeklide yer vermiş: “Çocuklar toplumun kendine ait hakları olan özneleridir. Bunu böyle kabul edip, maruz kaldıkları bütün ayrımcılıkla mücadele etmeliyiz.”
Bu cümle çocuklar için umudumuzu artıran, bize hayal kurduran çok önemli bir cümle. 24 Eylül’deki toplantı öncesi edebiyatçıların yaptığı ortak açıklamada söylendiği gibi bu cümle çocuklar için bir umut ışığı yakıyor. Çünkü çocukların maruz kaldığı ihlallerinin temel sebebi çocukları nesneleştiren, araçsallaştıran, onları irrasyonel, henüz olmamış, eksik varlıklar olarak gören, varlıklarını bugünde değil gelecekte değerli bulan çocukluk algısı, çocukluk paradigması. İşte siyaset alanında çocukların özne olduğunu kabul etmek ve bunu ilan etmek de bu paradigmanın dönüşümünü başlatmanın ilk yolu…
Ancak, yine edebiyatçıların ortak açıklamasında dile geldiği gibi, hepimizin umut kadar “güven duymaya” da ihtiyacı var. Bu güven ittifakın çocuklarla ilgili, onların görüşlerini alarak, seslerini duyurarak oluşturacağı çocuk politikasında; seçim kampanyasında çocukların nesneleşmesine yol açmayacak görsel üretiminden onlara seslenme biçimlerine kadarki tutumlarında oluşacak…
Selahattin Demirtaş’ın ittifaka dair Twitter’da paylaştığı mesajda söylediği gibi “Bu gemi limana mutlaka varacak”. Limana varacak bu gemide çocukların hak ve özgürlükleri olan özneler olarak bulunacağına güven duymak istiyoruz.